Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Hemen her konuda olduğu gibi eğitimde de kafamız karmakarışık. Bir tarafın “en iyisi bu” dediğini, diğer taraf yerden yere vuruyor. Örneğin 4+4+4, örneğin ara tatiller, örneğin mülakat, örneğin, öğrenci affı, örneğin dijital eğitim, örneğin sınav ve ödev yükü, örneğin herkese üniversite diploması, örneğin mesleki eğitim…

Daha onlarca konu belirlemek mümkün. Peki, bu bizde böyle de dünyada farklı mı?

Yarısı çok farklı olsa da diğer yarısı benzer özellikler taşıyor. Örneğin öğretim sürelerinin uzunluğu, okul içi eğitimin ve diplomanın cazibesini yitirmesi, giderek artan dijitalleşmenin ve sosyal medya kullanımın öğrencileri eğitimden soğutması, devlet, özel fark etmeksizin okullarındaki eğitimin vasatlaşması, özel okul ücretlerinin altından kalkılamayacak boyutlara gelmesi, bilgi hamallığı yerine bilginin kullanımına geçilememesi, eğitimin tarifinden paydaşların rollerine kadar değişimi zorunlu kılan gelişmelere karşı direnilmesi…

Haberin Devamı

Yapay zekâ destekli yeni dijital dünya düzenine yönelik model arayışları gelişmiş ya da gelişmekte olan her ülkede olduğu gibi bizde de devam ediyor. Bu yönde hem ulusal hem de uluslararası çapta peş peşe toplantılar yapılıyor. İşte onlardan birkaçının konu başlığı: “Kolektif akıl ile eğitimi yeniden tasarlamak”, “Öğrenim Mühendisliği”, “Uluslararası öğrenci hareketliliği”.

Enteresan başlıklar ama görünen o ki akademik bir çalışma olmanın ötesine geçmeyecekler. Çünkü uygulamacılardan çok teorisyenler var, pedagojik kaygılardan çok ekonomik getiriler ön planda!.. Yararı olmaz mı elbette olur ama çok daha fazlası gerekiyor. En çok da samimiyete!..

Değişim şart ama!..

Eğitim, yediden yetmişe hepimizin öncelikli sorunu. Eğitimde işler ters gittiğinde, eğitimde huzuru, kaliteyi, yeniliği, standardı, verimliliği ve en önemlisi de ortak değerleri yakalayamadığınızda başımızı ağrıtacak sorunlar hiç bitmez!

Bunu Cumhuriyet öncesi ve sonrasında fazlasıyla yaşadık, yaşamaya da devam ediyoruz.

Siyasi literatürde bir doktrini var: Bir ülke ile oynamak istiyorsanız savaşlar ve ekonomi en zor, eğitim ve öğretmen yetiştirme sistemi ile oynamanız ise en kolay olanı... Bir başka saptama da onu tamamlıyor: Bir mesleği değersizleştirmek istiyorsanız, o mesleğe yönelik kalifiye eleman yetiştirme sistemini sürekli değiştirin…

Haberin Devamı

Bu her iki tespit de bizim için söylenmiş değil, dünya genelinde eğitim söz konusu olduğunda sık sık gündeme getirilen kavramlar.

Peki bizimle örtüşen noktalar var mı? Ya da benzeri saptamaları ne kadar ciddiye alıyoruz?

Örneğin pek çok meslekte yetiştirme sistemi neredeyse hiç değişmezken öğretmen yetiştirme sistemimizin sık sık değişmesi hiç dikkatinizi çekti mi? Örneğin kesintisiz 8 yıllık eğitimden hemen sonra 4+4+4’e geçilmesi tesadüf müydü?

Örneğin sürekli değiştirilen sınav sistemleri, okul isimleri, ders içerikleri ihtiyaçtan mı kaynaklanıyor yoksa başka gerekçeler mi söz konusu?

Örneğin hiç gereği yokken liseler 4 yıla çıkarken, okul öncesi eğitim niye zorlu eğitim kapsamına alınmıyor? Örneğin öğretmenlikte liyakati öne çıkartma yerine mülakat niye getirildi? Öğretmen Akademisi doğru bir seçenek mi? Örneğin ilgi, yetenek ve hayallerimiz geliştiriliyor mu yoksa köreltiliyor mu? Örneğin fen ve Anadolu liseleri ile üniversite kontenjanı belirlenirken, insan gücü, istihdam ve ülke ihtiyaçlarına yönelik planlı, programlı bir yönlendirme mi söz konusu yoksa günü kurtarmaya yönelik sürdürülebilirliği olmayan popülist projeler mi öne çıkıyor?..

Haberin Devamı

Daha onlarca soru sıralamak mülkün.

Önemli olan, tespit değil, sorunları ne kadar ciddiye aldığımız, çözüm için ne kadar çaba harcıyor olmamız. Bu konuda içimizin rahat olduğuna, gereğinin yerine getirildiğine gönül rahatlığı ile evet diyebilir miyiz?..

Soru şu: Eğitimi gerçekten ciddiye alıyor muyuz yoksa alıyor gibi mi davranıp patinaj yapmaya devam mı ediyoruz?..

Alıyorsak hemen harekete geçmeliyiz, almıyorsak da kabahatliyi ve bize en uygun modelleri uzaklarda aramaktan artık vaz geçmeliyiz!..

Nereden nereye?

Eğitimde sayısal anlamda çok önemli mesafeler kaydettik. Peki içerik, kalite, planlama ve okumuşların saygınlığı konularında da aynı oranda başarılı olduk mu? Evet demek abartılı olur.

İşte bu yüzden her şeyden önce samimi bir özeleştirinin yanı sıra popülizmden ve ekonomik çıkarların ötesinde bir bakış açısı gerekiyor.

Özetin özeti: Eğitim ve değişim şart ama nasıl bir eğitim ve nasıl bir değişim?..