İlle de bir şeyin yapılmasını istiyorsak, kendi doğrumuzdan başkasını gözümüz görmüyor.
Dayatmaya karşı olmayanımız yok gibi ama evde, işte, özelde, kamuda, sokakta, kahvede, parlamentoda ya da demokrasinin beşiği olduğunu iddia eden herhangi bir yerde istişare edeni, eleştiriye hoşgörüyle bakanı ara ki bulasınız.
Karar almadan ya da kanun çıkartmadan önce değil de sonradan görüş alma alışkanlığımız var ve bundan asla vazgeçmiyoruz. En önemli düzenlemelerden bile iş işten geçtikten sonra haberdar oluyoruz. Bu yüzden de daha mürekkebi kurumadan değiştirilmeye başlanıyor ve ardı arkası kesilmiyor.
Örneğin müfredat programı son 20 yılda, 20 kez değişmiş. Örneğin öğretmenlerimize yönelik yasa ve yönetmelikler? Her defasında en iyisi bu deniliyor ama kalıcı olanı yok gibi.
Peki nerede hata yapıyoruz? Başkalarından beklediğimiz hoşgörüyü, toleransı, paylaşımı ve en önemlisi de istişare kültürünü önce kendimiz hayata geçiriyor olsak devamı gelecek ama “dayatma”yı seviyoruz.
Önce düşünüp
YKS sonuçlarının açıklanmasına sayılı günler kaldı.
Ve hemen ardından tıpkı liselere girişte olduğu gibi tercih süreci başlayacak.
Peki, sizler üniversiteli olmaya, üniversiteler sizi kucaklamaya, ülkemiz de üniversite mezunlarına istihdam olanağı sağlamaya hazır mı?
Yeni öğretim yılına hazırlanırken, yükseköğrenimdeki tabloya gelin hep birlikte bir göz atalım:
■ Bu yıl üniversiteli olmak için yola çıkan 3 milyonu aşkın adaydan sadece bir milyona yakını üniversiteli olacak, 2 milyonu ise bu hayalini sonraki yıllara öteleyecek.
■ Aldığı puana göre ilk beş tercihinden birine yerleşen ve o fakülteden mezun olmayı düşünenlerin sayısı, kontenjanlara bakıldığında 300 bini geçmez!..
■ Öğrenci sayısı açısından bakıldığında ise evet Avrupa’nın en çok üniversiteye ve üniversite öğrencisine sahip ülkelerinden biriyiz ama 7 milyon öğrencinin 3 milyona yakını açık ve uzaktan eğitimde öğrenim görüyor. 1.1 milyonu da iki yıllık meslek yüksekokullarında!
■ Diplomalı işs
LGS ve YKS’ye 4 milyondan fazla öğrenci girdi. Aileleriyle birlikte 10 milyondan fazla kişi için şu günlerde okul ve meslek seçiminden çok daha önemli bir şey yok.
İyi bir okul ve iyi bir mesleğin gelecek için öneminin fazlasıyla farkındalar ama sayıları o kadar az ki! Dar alanda kıvranıp duruyor olmaları bu yüzden. Diplomayla bu işin çözüleceğini sandık. Adeta diploma koleksiyonu yaptık. Hiçbir işe yaramadıklarını anladığımızda ise iş işten çoktan geçmişti!..
Şu anda diplomalı işsiz ve öğrenim gördüğü alanın dışında üç kuruşa çalışan genç sayısının on milyondan fazla olduğu söyleniyor. Eksiği vardır, fazlası yoktur.
Bırakın lise üniversite diplomasını, master ve doktora yapanlar bile aradığı işi bulamıyor!..
Peki bu noktada istihdam odaklı eğitime ve insan gücü planlamasına gerektiği önemi veriyor muyuz? Evet demek mümkün değil.
Sınav odaklı eğitimin adeta köleleri haline geldik ve gözümüz ondan başka bir şey görmez oldu… Her yere üniversite açtık, barajları
Lise seçiminde duygulara ya da dayatmalara göre değil aklımıza öncelik vermeliyiz.
Tüm adaylara ortak bir reçete sunarak “Puana ya da yüzdelik sıraya göre bir tercih sıralaması yapın” demek yanlışların en büyüğü olur.
Lise ya da üniversitelerde öğrenim gören ya da mezun olan gençlerin en önemli mutsuzluk nedenlerinden biri de bu! İşte tam da bu noktada yapılacak en iyi tercih sıralaması, sizin için en doğru okulları nokta atışıyla tespit etmek ve onları önceliklerinize göre sıralamaktır.
Puanı yüksek olanı değil, daha çok istediğinizi üste yazmalısınız. Bir başkası için doğru olan, sizin için yanlışların en büyüğü olabilir.
İlk tercih ne kadar önemli ise son tercih de bir o kadar önemlidir. Bu yüzden kazandığınızda sevinmeyeceğiniz, keyifli bir öğrencilik yapacağınıza inanmadığınız, mezun olduktan sonra pişmanlık duyacağınız okulları asla listenize almamalısınız. ”Yakınımızda istediğimiz okul var da biz mi gitmiyoruz” diyen çok olacaktır.
Haklılar hem de çok haklılar.
Bu bir dayatmadır ve
LGS’ye yönelik tercih sıralaması yapmadan önce şu soruyu mutlaka kendinize sormalısınız: Hangi lise?
Puanı yüksek ve popüler olan mı yoksa kendiniz için en doğru olan mı?
Bireysel eğitimin ve bireysel tercihlerin böylesine öne çıktığı günümüzde, genel reçetelerle ya da başkalarının doğrularıyla hareket etmek yanlışların en büyüğü olur.
Sınav şampiyonu diye tercih edeceğiniz okullardan mezun olanların yarısının açıkta kaldığını, yabancı dille eğitim yapıyor diye milyonlarca lira akıtılan okul mezunlarından yarısının yeterli dil becerisine sahip olmadığını, fen ya da Anadolu lisesi diye tercih ettiğiniz pek çok okulun tabela okullar olmanın ötesine geçemediğini, altın bilezik kazandırır, bir an önce hayata atılırım diye düşündüğünüz meslek liselerinin pek çoğunda atölye bile olmadığını, katsayı zincirinden kurtulduktan sonra coştular denilen imam hatip liselerinin üniversite başarılarında değişen bir şey olmadığını, “en iyi okullar” diye algı oluşturulan liselerin öğrencilerinin bile
LGS sonuçları açıklandı. Veli ve öğrenciler rahatlayacağına daha da tedirgin hale geldiler. Hemen herkes girebileceği okullara sevinmek yerine hayalini kurdukları okullara giremiyor olmanın üzüntüsünü yaşıyor. Oysa onların dudak büktüğü okullar, başka velilerin hayalini kurduğu liseler.
Kaldı ki bir, iki eksik netle o okullara giremiyor olsalardı, bu kez de onların yasını tutuyor olacaklardı! Sistem öylesine karmaşık ve yanlış ki yıllardır çocuklarını bu sınavlara hazırlayan veliler bile işin içinden çıkamıyor. Hem liselerde hem de üniversitelerde “puanı yüksek okul, iyi okul” diye yanlış bir algı oluştu. Oysa giriş puanlarının dışında sorgulanması ve aranması gereken çok daha önemli ayrıntılar var ama onlar hiç kimsenin umurunda değil.
Okula başladıktan sonra eyvah eyvah diyorlar ama o zaman da iş işten çoktan geçmiş oluyor. Örneğin sosyal ortam, örneğin ulaşım, örneğin kontenjan sayıları, örneğin üniversite başarıları, örneğin iş bulma oranları, örneğin misyon ve vizyonları?..
Hormonlu notlar?
Şişirilmiş
LGS’de en zor süreçlerden birisi de tercih dönemi. Bir yanda hayaller, öte yanda puanlar. Birbiriyle örtüşen o kadar az ki.
Tüm soruları cevaplayan şampiyonlar bile ekonomik koşullar nedeniyle istediği okula girememenin üzüntüsünü yaşıyor.
Başarılı öğrenciler için üniversitelerde var olan kontenjanlar liselerde neden yok?
Ekonomik durumu yetersiz olanlara elbette burs verilmeli ama başarı olup da ücreti ödeyemeyecek durumda olanlara da şans tanınmalı.
Türkiye şampiyonları bile istediği okula gidemiyorsa, onlarca neden bir yana, bu bile sistemin sorgulanması için yeter de artar.
Asıl sorun, bu sorunu kimin çözeceği?..
Kontenjanlar?
Bir milyon öğrencinin kaçı için kontenjan var, kaçı “O zaman ben bu sınava niye girdim?” noktasına gelecek, hep birlikte göreceğiz.
Öğrencisinden öğretmenine, velisinden politikacısına, işvereninden çalışanına hemen herkesin daha iyi bir eğitim isteği söz konusu.
Peki o zaman neden sürekli patinaj yapıyoruz?
Eğitimin ve çocuklarımızın,
dolayısıyla ülkemizin geleceği söz konusu olduğunda bile tek ses, tek yürek olamıyorsak hangi konuda olacağız?
50 milyona aşkın öğrencisi, velisi, öğretmeni, üniversite öğretim elemanı ve diğer paydaşları ile eğitimden büyük bir aile mi var? Yok.
O halde yeni eğitim sistemleri oluşturulurken neden bu büyük aileye de söz hakkı verilmiyor?.. Şimdi değilse ne zaman, tek ses, tek yürek olup eğitimin, çocuklarımızın ve ülkemizin geleceğine sahip çıkacağız?..
En iyi miras!
Bir anne, babanın çocuklarına bırakacağı en iyi miras eğitimdir. Bu dün de böyleydi, bugün ve yarın da farklı olmayacak. Peki, genel algı da bu yönde mi? Keşke öyle olsaydı.