Eğitime farklı bir bakış açısı getireceği söylenen yeni müfredat programının “şubat sonlarında” açıklanacağı söylenmişti. Çıt yok. Görünen o ki hâlâ üzerinde mutabık kalınmayan konular var.
Umarız bir an önce giderilir ve uygulamaya geçirilmeden önce kamuoyu ile paylaşılır.
Seçim öncesine gelmesi ise artıları da, eksileri de beraberinde getiriyor. Halkın hoşuna giden açılımlar sempatiyle karşılanabileceği gibi gitmeyenler de negatif etki yaratabilir.
Gecikme ya da öteleme bu yüzden de olabilir. Doğru olan, böylesi köklü değişimlerin öğretim yılının ortasında değil, okulların uzun süre kapalı olduğu yaz aylarında yapılmasıdır.
Sanat, spor, felsefe
Yeni müfredat programında sanata, spora, felsefeye ne kadar yer verilecek çok merak ediyorum. Neden mi?
Sanat yaşamımızı güzelleştirir, spor ve felsefe de vücut ve zihin zindeliğini sağlar.
Bazı derslerin müfredatta yer almasından çok daha önemli olan ise LGS, YKS, KPSS tarzı sınavlarda soru olarak karşımıza çıkmasıd
Böylesi bir soruyu yıllar önce sorsaydık ya “Şaka mı yapıyorsun?” derler ya da garip bir şekilde yüzümüze bakarlardı.
Şu an sorulduğunda, bırakın yadırganmayı “evet” diyenlerin sayısı açık ara önde çıkarsa hiç şaşırtıcı olmaz!
Bunun nihai bir görüş değil, duygusal bir tepki olduğundan eminiz. Çünkü okurken de mezun olduktan sonra da çok hırpalandılar, çok yıprandılar…
Bu algının bir an önce değiştirilmesi gerekiyor. Hem de en kısa zamanda.
Niye mi?
Gençleri eğitimden soğutmak, okumuşların saygınlığını azaltmak, mesleklerin itibarını yerle bir etmek bir ülkeye yapılabilecek en büyük kötülüktür.
Eğitimin önemine hem devlet hem de millet olarak canı gönülden inanan bir ulus olarak böylesi bir duruma düşmeyi asla istemeyiz.
Hepimize düşen görev, ortada yanlış bir algı ya da bir hata varsa onu elbirliğiyle düzeltmektir.
Günümüz şarkı, dizi ve filmleri sabun köpüğü gibi. Bugün izler, bugün dinler yarın unutursunuz.
İz bırakanı ara ki bulasınız.
O size ulaşamaz, siz de ona.
Öylesine bir kaos ortamı oluştu ki bir şeyleri tesadüfen yakalıyorsanız şanslısınız demektir…
Son yılların derin iz bırakan filmlerinden birisi de Mandıra Filozofu. Eminim ki pek çoğunuz izlemişsinizdir.
Sadece iyi gişe yapmakla kalmamış, üzerinde en çok konuşulan, en çok tavsiye edilen filmlerden biri oldu.
Birden fazla izleyenlerin sayısı, eminim ki ortalamaların çok üzerindedir. Çok daha önemlisi düşündüren, yaşam tarzını yeniden gözden geçirten, hayata başka bir açıdan baktıran, yeri geldiğinde taşı gediğine oturturcasına referans verilen filmlerden birisi haline geldi.
Kaç film böylesine bir onura erişti ya da erişebilir ki…
YÖK’ü kurulma aşamasından beri yakından takip ediyorum.
40 yılı aşkın bir sürede çok başkan geldi geçti.
Hatırlamaya çalışalım:
Mimarı ve kurucusu İhsan Doğramacı’ydı.
En iz bırakan oydu.
Dünyayı ve yükseköğretim kurumlarını çok iyi tanıyordu.
Hacettepe’yi kurmuştu ve arkasında 12 Eylül paşalarının sınırsız desteği vardı.
Kendi doğruları ve deneyimleri yol haritasıydı.
Dünya bilimine katkı sıralamasıyla ülkelerin hemen her alandaki kalkınmışlıkları arasında derin bir korelasyon var.
Bu bir anlamda “Üniversiteleriniz ne kadar güçlüyse siz de o kadar güçlüsünüz” anlamına geliyor.
Amerika’yı Amerika yapan da üniversitelerdir…
Değişen sadece dünya değil, gençlerin, şirketlerin ve ülkelerin üniversitelere bakış açıları da sürekli değişiyor. Sadece ülkemiz değil dünya genelinde de “en iyi” diye bilinen üniversiteler bile artık beklentileri karşılamıyor.
Bu da ülkeleri ve üniversiteleri yeni bir arayışın içerisine soktu.
Örneğin pandemi döneminde beş farklı ülkeden, beş farklı üniversite bir araya gelerek Avrupa üniversiteleri kurdular.
Daha öncesinde gerçekleşen öğrenci değişim programı Erasmus, bazen sekteye uğrasa da hâlâ devam ediyor...
Farklı ülkelerde zincir üniversiteler ya da kardeş üniversiteler arasında sadece öğrenci değişimi değil, alınan derslerin kredilendirilmesi konu
Her ne kadar yeterince ciddiye alınmasa da çok stratejik meslekler vardır. Onlardan birisi de turizm rehberliğidir.
Gittiğiniz yerleri onların gözüyle tanır, anlattıklarıyla o yer, o kültür, o insanlar hakkında bilgi ve fikir sahibi olursunuz.
Onlar ne kadar donanımlıysa yaptığınız seyahat o kadar keyifli olur, onlar ne kadar objektifse turizme bakış açınız ve turizmi geliştirmeniz o denli yüksek olur.
Hem mesleki olarak hem de bir seyahatsever olarak bugüne kadar çok rehber tanıdım. Bilgilerine, görgülerine, donanımlarına, anlatımlarına, derinliklerine ve en önemlisi de çabalarına hayran kalmadım desem yalan olur. Onlar gibi yaptıkları işe ve gezdirdikleri turistlere yani müşterilerine saygı duyanı nadiren görürsünüz.
Bir onlarla, bir de onlarsız bir yurt içi ya da yurt dışı seyahat yaptığınızda aradaki farkı çok net görebiliyorsunuz.
Onlarla yaptığınız geziler sadece seyahatleri değil kentleri, tarihi ve doğal güzellikleri de inanılmaz boyutlara getirebiliyor, size farklı ufuklara açabiliyor…
Hemen hepsi yaptıkları işe, gezdirdikleri yerlere ve
Dershaneler eğitim sistemimizin olmazsa olmazları haline geldi
Peki ama neden?
Öğrenciler, veliler, eğitim sektörü, dershane konusunda neden bu kadar ısrarcı?
Sistemin paydaşları içerisinde tek kazanan dershaneler gibi görünse de özellikle küçük ölçekli olanlarına bir dokunun bin ah işitin.
Bari onu doğru yapıyor olabilseydik.
İşte sonu olmayan bu sistemin geldiği son nokta:
“Perişanız”
“Ben M. şehrinde küçük bir kurs sahibiyim. Burayı açarken hem vergimi ödeyeyim hem insan istihdam edeyim kaçak olmayayım diye düşündüm.
Seçimle yatıp, seçimle kalkıyoruz.
Seçimlere odaklanıp çok önemli pek çok konuyu göz ardı ediyoruz.
Örneğin dünün dünyasında en büyük zenginlik kaynağı iyi eğitimli insan gücüydü. Diploma aşkı yüzünden biz bunu dibe vurdurduk. Bugünün dünyasında ise ilk sırada yetenek, yaratıcılık, liderlik var ama onları da sınav odaklı eğitimle adeta öldürüyoruz.
Sonsuz seçeneğin sorgulandığı günümüzde çocuklarımızın yeteneklerini 4, 5 seçenekli testlerle köreltmekle kalmayıp yok ediyoruz…
Çok bilinen ve tartışılan bu konuda yapılan bir araştırmada çok önemli sonuçlar öne çıkmış! Dünya genelinde yapılan bir araştırmanın ülke bazında yapılan değerlendirmesine göre şirketlerin yüzde 72’si en büyük zorluğun yetenek kıtlığı olduğunu düşünüyor.
Hemen her alanda yaptığı işi alıp zirveye taşıyacak lider eksikliği de araştırmanın öne çıkan önemli detaylarından biri...
Bu yönde neler