06.09.2021 - 09:05 | Son Güncellenme:
Uzun yıllardır motosiklet ile farklı coğrafyalara rotalarım oldu bu yüzden hemen hemen nelerle karşılaşabileceğimi ön görebiliyorum. Afrika kıtası diğer rotalara göre bazı gerekli şeylere erişebilme konusunda zor bir coğrafya özellikle motosiklet yedek parça konusunda önlemimi alarak yola çıktım. Sarı Humma, Tifo gibi Afrika’da bazı ülkelerin zorunlu kıldığı aşıları oldum. Tabi Pandemi süreci de çok etkiledi. Yola çıkmadan önce gideceğim ülkelerin sınır kapıları prosedürlerini de araştırdım. Her an her şey değişebiliyor Afrika’da.
Afrika zor bir coğrafya ve uzun bir süreye ihtiyacım olduğunu düşünüyordum hep. O yüzden ertelediğim ve hakkını vererek tamamlamak istediğim bir kıtaydı. Koşulların olgunlaşmasını bekledim açıkçası. Şimdi tam da zamanıymış diyorum. İyi ki bu yola çıkmışım.
Yolculuk benim için rastlantılara açık olmak anlamını taşıyor. O yüzden kendimi detaylı bir rota ve plan ile sınırlamamayı tercih ediyorum. Hemen hemen aklımda hep taslak bir rota vardı, aynı boylamdan devam edip Afrika’nın en Güneyine doğru sürmek gibi. Yol nereye götürürse hikayeler nereden çağırırsa oraya sürmekten hoşlanıyorum. Benim için yeni yerler görmek kadar yeni kültürler tanımak da çok heyecan verici. Aklımda ve planımda olmayan birçok farklı yer keşfetme fırsatım oldu tek bir rotaya bağımlı kalmayarak.
Açıkçası kıyafet pek de önceliklerim arasında değil. 3-4 T-shirt 2-3 tane tayt yetiyor. Hatta Afrika yolculuğumda yanıma kot pantolon bile almadım. Zaten motosiklet kıyafetleri ile geçiyor günümün büyük kısmı. Mont, motosiklet pantolonu ve botu, kask, eldiven vs gibi.
Afrika yolculuğu uzun süreceği için yanıma bu sefer diğer yolculuklarımdan farklı olarak çadır, uyku matı, kamp sandalyesi ve yemek pişirmek portatif bir kamp ocağı da aldım. Fakat daha çok otellerde konaklıyorum. Kamp alanı bulmak, kurmak, toplamak yorucu olabiliyor çoğu zaman. Ya da ben henüz alışamadım kamp kültürüne. Çünkü konaklayacağım yere ulaşır ulaşmaz ılık bir duş almak isterim, ve bu en yüksek motivasyonum.
Açıkçası Afrika’da konaklama çok uygun fiyatlarda olur diye düşünmüştüm fakat bugüne kadar yaptığım yolculuklarımda en çok bütçeyi konaklamaya ayırdım Afrika’da. Avrupa’dan bile daha yüksek rakamlar. Güvenlik sorunu ne kadar yüksek ise o kadar da artıyor otellerin fiyatları. Aslında diğer bir seçenek çok ucuz fakat ara mahallelerde olan ve çok da temiz olmayan yerler.
Yani konaklama konusunda uçurum var diyebilirim Afrika’da. Uzun ve riskli bir sürüşten sonra güzel bir duş almak, iyice dinlenmek ve ertesi güne motivasyonum yüksek uyanmak isterim. Bu yüzden konaklama konusunda konfordan uzaklaşamıyorum. Kalacak yer bulmak konusunda da çok zorlanmıyorum açıkçası. Motosikletim olduğu için bulmam kolaylaşıyor.
Kesinlikle “HAKUNA MATATA” Bu kıtada Swahilice dilinde sık kullanılan bir cümle bu, yani sıkma güzel canını, takma kafana, gelir geçer gibi bir sürü anlama gelen bir cümle. Afrika’nın bütün kodları bu felsefe üzerine kurulu. Derin kökleri var ve yüksek bir duygu taşıyor. Tarihte bu kadar acılar çeken, yüzyıllarca köle olarak kullanılan, bu kadar sömürülen bir coğrafya daha yoktur sanırım.
Tüm bu karanlık geçmişe rağmen, yaşamlarının hakkını vermeye ve mutluluklarına gölge düşürmemeye çalışıyorlar. Yardımlaşma hala bir kültür ve çoğunluğu İngilizce konuşabiliyor. Hatta bazı ülkelerde ana dili gibi.
Bu yüzden yerel halka rahatlıkla karışıp günlük yaşamlarına şahit olabiliyorum. Farkında olmadan kendi yaşamıma da farklı açılardan şahit olduğumu fark ettim. Çünkü “bir insan, ancak ve ancak kendini başka bir insanda tanır” Bu sıcak iklimin sıcak insanlarını çok sevdim ben.
Şu zamana kadar yaptığım rotaların hepsi İstanbul’dan yola çıkıp kilometrelerce sürerek farklı bir ülkeye ve farklı bir kıtaya oldu. İstanbul’dan Avrupa’ya, Fas’a, Moğolistan’a, Nepal’a, İran’a vs. şeklinde devam ediyordu. Fakat Pandemi ile birlikte Türkiye’nin birçok sınır kapısı kapalıydı.
Ben de Turkish Cargo’nın desteği ile motosikletimle Kenya’ya uçtum. İnanılmaz bir süreçti. İtina ile yaklaşık 350 kilo motosikleti ve eşyalarımı paketlediler uçağa yüklediler. Kenya Havayolu gümrüğünden motorumu koyduğum gibi aldım ve yola devam ettim. Rotam Kenya’dan başladı yani. Yaklaşık 2 aydır da Afrika’dayım. Burada da kapalı olan sınır kapıları var duruma göre rota belirliyorum.
Açıkçası ertelememeyi tercih ettim. Dünya değişmeden belki de dünya yok olmadan hayallerimin peşinden gitmeyi seçtim. Elbette kaygılarım ve korkularım vardı. Fakat yola çıkmadan önce Afrika’da yaşayan insanlarla iletişime geçmeye çalıştım ve o kadar da korkulacak bir durum olmadığını duydum. Gitmeden aşı da oldum. Yolculuk süresince de dikkat ediyorum elimden geldiğince.
Çok şaşırıyorlar. Çünkü bu kadar büyük ve bu kadar yüksek CC motosiklet kullanan kişi sayısı çok az Afrika’da. Özellikle kadınların motosiklet kullanmasına çok alışkın değiller. Ama hoşlarına giden bir şaşkınlık bu. Çok cesaretlendirici ve hoşnut yaklaştıralar hep bana.
İlk gözüme çarpan şey ne kadar rahat oldukları. Bir yerden bir yere koşturan insan görmek çok zor. Yavaş hareket ediyorlar. “Pole Pole” en çok kullandıkları cümle. “Acele etme”, “yavaş yavaş” anlamında. Bazı şeylere kaygılanmamak adına bana çok şey kattı bu karakteristik iklim.
Fakat bazen de yorucu olabiliyor tabi. Özellikle sınır geçişlerinde bir imza için saatlerce bile bekleyebilirsiniz. Disiplinden çok uzaklar. Fakat her şeye rağmen olumlu ve mutlu bir mizaçları var. Deniz kenarlarında çoğunlukla balıkçılık yapıyorlar. İç kesimlerde inşaat, taksicilik, hayvancılık, çiftçilik gözüme ilk çarpan iş sahaları.
Fakat şöyle bir durumda var, çalışmayan ve çok az para ile aile geçindiren ve hayatından memnun bir şekilde yaşayan insan da çok. Hatta az para kazanayım ama az çalışayım diyen insanlara çok rastladım. Para, kariyer, hırs, birikim, yatırım onlara çok uzak kavramlar. Daha çok güne odaklılar.
Yaşama dair pek bir kaygıları yok. 12 ay sıcak ve ılık bir iklim olduğu için sokakta kalma korkuları bile yok. Zaten birçoğunun pencerelerinde cam dahi yok. Meyveye erişmek zor değil, Afrika’nın en güzel tarafı bu bence. Avokado, muz, mango ile öğün geçiren insanlar da tanıdım.
Türkiye hakkında İstanbul’u ve Müslüman bir ülke olduğunu biliyorlar. Afrika’nın birçok ülkesi, çoğunlukla Müslüman. Bu yüzden Türkiye’ye karşı sempati duyuyorlar.
Kenya, Tanzanya, Zanzibar tamamladığım ülkeler, bu ülkeleri Malavi, Mozambik, Zambiya, Zimbabve, Botsvana, Namibya, Güney Afrika şeklinde devam etmek istiyorum.
En zorlu rotamı sanırım Nepal rotasında deneyimledim. Himalayaların zirvesine motorla çıkmıştım en son rotamda. Afrika iklim olarak daha zorlayıcı elbette, daha sıcak ve özellikle ekipmanlarla saatlerce güneşin altında sürmek zorluyor ama yine de Himalayalar kadar riskli bir rota değil Afrika. Sadece konfordan çok uzak bölgelerde sürüş yapmak biraz yorucu olabiliyor.
Afrika’daki çocukları mutlu etmek çok kolay. Muhakkak bir oyuncak vermek de gerekmiyor. Onlarla vakit geçirmemiz, onlarla iletişime geçmeniz yeterli. Özellikle bir beyazın onlarla oyun oynamak istemesi onları inanılmaz mutlu ediyor. Türkiye’den yola çıkarken yanımda epeyce sosis balonlar ve balon şişirme pompası almıştım. Sosis balonlar ile de hayvan figürleri yapmayı öğrenmiştim.
Afrika’da özellikle köylerden ya da şehirlerden uzakta olan bölgelerden geçerken çocuklara balonlardan hayvan figürleri yapıp hediye ediyorum. İnanılmaz mutlu oluyorlar. Özellikle emek vererek ve birlikte yapılan bir şeyin farklı bir değeri olduğuna inanıyorum. O balonlar benim için de çocuklarla aramızda bir köprü oluşturmuş oluyor. Yollarda bana en iyi gelen şey çocukların gülümsemeleri ve kahkahaları.
Her yolculuğumda yanımda biber spreyi taşıyorum. Savunma araçları arasında bence en etkililerden biri. Hem karşımızdakinin hayatını tehlikeye atmıyor hem de tereddüt etmeden kullanabiliyoruz. Sınır kapılarından geçerken de çanta arama noktalarında da sorun yapmıyorlar. Ve çok etkili bir savunma aracı.
2 aydır yoldayım muhtemelen varmak istediğim rotaya 5 ay da ulaşmış olacağım. Güney Afrika’ya. Dönüş tarihi henüz net değil. Fakat Afrika yolculuğunu tamamladıktan sonra Güney Amerika yolculuğuna başlamak çok isterim. Meksika’dan başlayıp Güney Amerika’nın en Güneyine doğru sürmek gibi bir rota var aklımda.
Motosiklet, otomobil ya da karavanla yurtdışına seyahat edecekler için öncelikli olarak Balkanlar rotasını tavsiye derim. Özellikle Adriyatik kıyısı inanılmaz bir sürüş rotası.
Özellikle araçla ilk yurtdışı seyahati için hem kolay, hem ekonomik hem de çok keyifli bir rota. Eğer motosiklet ile uzun rotalar yapmayı planlayanlar varsa kesinlikle iyi bir motosiklet güvenli sürüş eğitimi almalarını ve ekipmansız sürmemelerini tavsiye ederim. 50 derece sıcakta dahi ekipmanla kullanıyorum motosikleti çünkü 80’li yaşlarıma kadar sapasağlam kalmak istiyorum daha keşfedecek çok yer var :)