19.08.2021 - 07:29 | Son Güncellenme:
Tabii. Ben Gizem. Eşim Kaan. Kızımız Ada. Oğlumuz Ata. Ben İzmirliyim. Kaan Ankaralı. İkimizde Üniversite’den mezun olduktan sonra kendi alanlarımızda iş bulamadığımız için ilaç firmalarına giriş yaptık ve uzun seneler farklı şirketlerde çalıştık.
Ben Yaşar Üniversitesi Bilgisayar Programcılığı mezunuyum bir dönemimi de Belçika’da okudum. Kaan Kırıkkale Üniversitesi İşletme Mezunu. Bu yola çıkarken yanımızda kızımız vardı henüz 6 yaşındaydı. Oğlumuz ise ertesi sene dünyaya geldi.
Karar verme aşaması aslında çok hızlı oldu. Sizin de dediğiniz gibi hadi gidiyoruz dedik. Oturup bir plan yapmadık. Kararımızı verdik ve gerisini düşünmedik.
Şehirde zaten hayatımızı mutlu şekilde idame ettiremiyoruz bari gidelim de oralarda ne yapacaksak yapalım olmazsa da en kötü geri geliriz dedik. Çünkü kızımız o sene ilkokul birinci sınıfa başlayacaktı ve ertelersek bir daha köye göç planı falan yalan olacaktı.
Önce kararımızı verdik, üzerinde acabalarımız oldu, korktuk, direndik, birbirimize gaz verdik. Ufak bir evimiz vardı babamdan cesaret edip onu sattık. İşin güzel kısmı kimse ne yapıyorsunuz da demedi.
Mesela düşünüyorum da babam niye evi satıyorsun kızım deli misin sen ev satılır mı demedi. İyi ki de dememiş. Eğer demiş olsaydı burada olmazdık. Korkardık belki, çünkü birileri size olumsuz konuşunca korkularınıza yenik düşmeye başlıyorsunuz.
Ailemiz tabiî ki normal olarak ilk başta şaşırdı ve ne yapacağımızı sordular. Fikir verdiler. Tabiî ki iç dünyaları her zaman endişe içerisindeydi buna eminim. Hepsi genelde aynı mantıktaydı.
Sgk güvencesi olan bir işte çalışmak, her ay klasik maaş almak hepsinin aklından geçen bir durumdu. Bunu dile getirmeseler de eminim herkes aynı şeyi düşünmüştür.
Daha önceden köyde yaşama deneyimimiz sadece çocukken oldu. Gözümüzün gördüğü, kulağımızın işittiği tatil de ya da hafta sonlarında arada bir gittiğimiz tatil şekli gibi bir şeydi. Herkes yapar neden yapamasın ki? Hepimizin içerisinde bir mücadeleci benlik var.
Hepimizin geçmişinde bir doğal yaşam var. Özümüzde doğal yaşam var. Elbette kendimizi eğiteceğiz. Eğitilmek, eğitmek zorundayız. Bakın yabancı ülkelerdeki köylere. Hepsi ne kadar modern yaşayabiliyor evleri şehirdekilerle aynı olabiliyor öyle değil mi? Neden bizim ülkemizde de bu olmasın?
Okuyan, kültürlü insanlarımızın köylerde yaşaması gerek. Köy insanlarımızın eğitilmesi ve vizyon sahibi olması gerek. Bu öncelikle okumak ve eğitimden geçiyor başka türlüsü mümkün değil.
Köy denince çünkü hep bir gerilik, imkansızlıkla, soğukla baş etmek, bakımsız, değersiz yerler akla geliyor. Şehirliler böyle görüyor. Ben buna karşıyım işte köylerimiz çiçek gibi olmalı herkes akın akın şehirlere değil köylere göç etmeli.
Hangi köy olduğu aslında önemli değil, neresi olduğu da önemli değil. Sizin doğup büyüdüğünüz topraklara yakın yerler daha iyi olur. Çünkü şehre gidip gelme imkanınız olur. Mesela bizim egede olmamızın bir sebebi var ben İzmirliyim.
Ailem ve arkadaşlarım orada. Oraya yakın olmak benim için avantaj. Başka bir yerde doğsam belki oraya yakın bir köyde yaşamak isterdim. Mesela ben şahsen sıcağa alışığım alışık olduğum düzendeki hava şartlarında olan bir köyü tercih etmem çok normal.
Herkesin tercihi farklı. Ama genelde ülkemiz güzel ve sıcak bir ülke olduğu için bir tık daha deniz kenarında yaşama hayali var. Bu da çok normal ve doğal bir istek. Bizim önce 4 sene Muğla sonra da İzmir köyünde yaşama seçimimiz bu sebepten.
Öncelikle kiralarken sözleşme yapmak çok önemli. 4 yıl kirada yaşayan bir aile olarak 3 kez ev değiştirdik ve çok deneyim ve de tecrübemiz oldu. Size evi kiraladıkları zaman sanıyorlar ki bahçe hala onlara ait.
Bunu baştan konuşmalısınız. Kiracılık nedir pek bilmiyor köylüler. Şehirdeki gibi profesyonel ev sahibi ya da emlakçı aramayın. Kiralarken önemli unsurlardan birkaçı bu.
Ev alırken de hisseli olup olmadığı, belediyeden tapusuna bakılması, dönümü , b2 arazi mi hazine arazisi mi, arazinin içine elektrik su geliyor mu, imara açık mı yoksa zeytinlik diye mi geçiyor diye her şekilde araştırmadan ev alınmamalı.
Muğla bölgesinde ne yazık ki şehirdeki ev ile kıyasladığımızda daha karsız bir durumdayız. Evden eve, bölgeden bölgeye değişmekte. Biz 3 sene evvel 1 yıllık ödeme yapmıştık toplam 10.500 TL . Şimdi bu paralarda Muğla’da yer bulmak neredeyse imkansız. Ama farklı şehir ve köylerde çok daha uygun yerler var elbet.
Bu 5. Senemiz. 5 senedir tamamen köy de yaşıyoruz hem de şehirle hiçbir bağımız ya da bağlantımız yok. Çok olağan üstü durumlar dışında şehre gitmedik. Çoğu kişiden uzakta yaşadık. Ailemize de uzak kaldık haliyle.
İlk zamanlar da bizi en çok zorlayan şey market alışverişi oldu. Çünkü 45 dakikalık bir mesafeydi ilçeye inmek. Isınma için biraz zorlandık. Hayatımızda ilk defa soba ile kış geçiriyorduk. Hiç bilmediğimiz, hiç tahmin etmediğimiz bir hayatın içindeydik. Ormanın içinde kimselerin olmadığı dünyada sadece biz yaşıyormuşuz gibi bir dünyanın içine atmıştık kendimizi.
Doğal olarak azaldı. Biraz daha az tüketmeye başlamıştık. Daha çok dikkat ediyorduk çünkü elimizde ki paramız tek atımlık bir kurşun gibiydi. Çok dikkatli kullanmamız ve yer almamız gerekiyordu. Tüp bitmesin diye odunları yakıp yemek yaptığımızı çok iyi hatırlıyorum.
İlk göç ettiğimiz sene kiraladığımız evimizin 11 dönümünde zeytinlik vardı o sene onunla geçindik kiramızı çıkarttık çok şükür ki. Köyde geçim şehirdeki ile apayrı.
Giderleriniz daha farklı. Hayvan besliyor iseniz saman, yem vs. alışveriş şekliniz değişiyor bahçe ekipmanı vs bunlara yatırım yapmanız gerekiyor. Şehirde bir takım yaşamı bırakıyorsunuz fakat köy de bambaşka bir tüketime ve geçime geçiyorsunuz. Doğal gaz ya da kalorifer döşetelim yerine iyi bir kuzine içinde yemekte yapsın, bu sene odun almak zorundayız durumuna geçiyorsunuz.
Biz pandemiden 2 sene evvel kendimizi izole hayata atmışız ve insanlarla görüşmez olmuşuz. Hatta bize gelenlerin gözlerinde ki korkuyu görebiliyordum. Burada nasıl yaşıyorsunuz deyip, tuhaf buluyorlardı. Burada yaşanmaz diyenler, deli misiniz diyenler.
Sonra birileri gelmişti ve hiç unutmuyorum o gelen misafirimiz insan sosyal bir varlıktır sosyal olmazsanız mutsuz olursunuz demişti. Aslında haklıydı. Biraz insan arar olmuştuk 2 koca sene olduğumuzdan çok farklı yaşamak bazı psikolojik sıkıntıları da getiriyordu bize.
Sonra bir baktık pandemiden dolayı herkes bizim 2 senedir zaten yaşadığımız hayatı yaşamaya başlamış. O zaman ne kadar doğru karar verdiğimizi, aslında ne kadar şanslı olduğumuzu anladık. Şükrettik. Bize böyle hayat mı olur, burada yaşanır mı diyenler şimdi keşke bizler de evimizi satsak sizin gibi yaşasak demeye başladılar.
Hiçbir zaman olumsuz konuşmalara kulak asmadık. Zorlamayın kendinizi dönün diyenlere biraz daha bakalım diye hep geçiştirdik. Sonunda sanırım kazanan biz olduk.
Hayat bizi çok ezdi, çok yordu, çok pes ettirdi ama biz hep düştüğümüz yerden kalkmayı başardık. Bu zorluğun içinde 3 kez ev değiştirip,1 hamilelik süreci, doğum ve bebek sahibi olduk ve kayıplarımız oldu ailemizden.
Hayat bize resmen defolun artık yeter direnmeyin dedi. Ama biz ona inat çamurların içinden, nefes alamıyoruz dediğimiz yerden yine çıktık ve galip geldik.
Daha küçük bir yerde yaşamanın avantajı az insan olması dolayısıyla her şeye her şekilde ve kolayca ulaşmak ve bulmaktır. Çok basit bir denklem gibi. Simple is simple. Bir kere çocuğunuz 35 kişilik öğretmenini bile zor tanıdığı bir sınıfta değil bizzat özel öğretmeni gibi ilgilenip evinize girip çıkan bir öğretmen ile eğitimini alıyor.
Buna para verseniz de sahip olamazsınız. Hastaneye gittiğinizde sıra beklemek diye bir kavram yok. Bekleme süreniz en fazla 10 dakika falan. İnsan yok.
Her devlet dairesinde olay bu. Marketlerde, restoranlarda az insanla yaşamak, trafikte sakin kalabilmek gibi büyük nimetleri var.Eksilerini hiç düşünmedim çünkü Allaha şükür hiç buna ihtiyacımız olmadı. Zaten süper ultra mekanlar arayan insanlar için tabiî ki buralarda olmadığını anlatmaya gerek yok diye düşünüyorum.
Elbette! Ama sadece birkaç saniye (hahah) çünkü beyniniz size oyun oynuyor. Korkularınız sizi ele geçirmek istiyor. Bir anda içinizdeki o şehirdeki prenses ve prens ortaya çıkmaya çalışıyor. Sonra özünüze dönüyorsunuz ve sabret diyorsunuz.
Çocuk okuyor sen nereye gidiyorsun, zorlamı getirdik seni buraya diyorsun kendine. Mücadele edeceksin, bak sağlıklısın, çocukların yanında, eşin yanında. Evdesin, mutlusun. Bir hastalık yüzünden bir hastanede ya da bilmediğin bir korkunç yerde değilsin diye kendimi telkin ettiğimi çok net biliyorum. O dönemler emzikli bir anne olmanın da psikolojisi vardı elbette. Sonra ne mi oldu? İşte 5. Senemizdeyiz:)
İnanmayacaksınız belki ama çooook fark var. Bir kere mücadeleci, motor gelişimi inanılmaz yüksek çocuklar. Korkusuz ve atılgan çocuklar yetişiyor. Şehirden gelen çocuklarla kıyaslıyorsun ister istemez ve çocuklarınla gurur duyuyorsun. Bir kez daha onları bu ortamda yaşattığımız için şükrediyoruz.
Bizim yeğenlerimiz geliyor sinekten bile korkuyorlar. Şehirde çünkü izole hayatlar yaşıyorlar. Bir fanusun içinde hepsi. Süslü püslü oyun ve videolardan gördüklerinden başka bir şey görmüyorlar hele ki pandemi olduktan sonra. En azından bir hafta sonu çocuklarını çıkaramadı aileler. Öyle acı öyle üzücü ki.
Hepsi bizim geleceğimiz onlar bizim yarınlarımız. Hepsi cesur ve mücadeleci olmak zorunda. Hepsi bizim evladımız ve çok üzülüyoruz.Köyde imkan yok diye gelmiştik ilk sene korkuyla. Sonra bir baktık ki meğer köyde çocuklar daha çok imkana sahip aslında. Yeter ki destekleyecek aileleri olsun.
Biz de onlardan farksızdık. Biz de korkuyorduk. Bizim de nerede çalışıp ne yapacağız korkumuz vardı. Tek farkımız ev alabilecek ufak bir paramız vardı ama almaya imkanımız yetmedi pahalılıktan. Sonra kendi başımızın çaresine bakmayı öğrendik.
Her insanın yapabileceği ve yaşayabileceği potansiyel farklıdır. Ama en önemli iş harekete geçmek ve cesur olmaktır. Cesur olmazsanız önünüze pek bir şey gelmiyor.
Harekete geçtiğiniz an dünya resmen sizinle hareket ediyor gibi oluyor. Biz başkalarına ilham olmak için bir YouTube kanalı açtık şehirden köye göç adında ve oradan çok insana ilham olduk ve olmaya devam ediyoruz.
Çok insan bizim gibi cesaret gösterip göç etti. Evini arabasını sattı. Onlara ilham olduk. Her gün bir sürü mesaj alıyoruz. Sorularını yanıtlıyoruz. Yeter ki istesinler. Sonradan pişman olmak yerine keşke demesinler. Hayat bir gündür o da bugundür.