MİLLİYET.COM.TR / ÖZEL - ABD'nin görünmezlik teknolojisine sahip B-2 Spirit bombardıman uçaklarıyla İran’a gerçekleştirdiği saldırı, sadece taktiksel değil, aynı zamanda stratejik ve politik bir mesaj olarak değerlendiriliyor. Uzmanlara göre bu operasyon, 'Hiçbir hedefin güvenli olmadığı' yönünde caydırıcı bir mesaj içerirken, aynı zamanda Amerika'nın küresel gücünü yeniden hatırlatması anlamına geliyor. Nükleer silah taşıma kapasitesine sahip bu uçakların kullanılması, saldırının sadece askeri değil, jeopolitik sonuçlar doğurabileceğinin de işareti olarak görülüyor.
Bölgede bulunan ABD üslerinin İran’ın hedefi haline gelme ihtimali, Körfez ülkelerinde yeni bir askeri yığınak beklentisini doğururken, uzmanlar bu gelişmelerin bölgesel çatışmayı küresel bir savaşa evriltme riski taşıdığına dikkat çekiyor. Türkiye açısından ise güvenlikten ekonomiye, enerji tedarikinden mülteci hareketliliğine kadar dört ana başlıkta risklerin arttığı vurgulanıyor. Ankara'nın diplomatik denge politikasının daha da önem kazandığı bir döneme girilirken, Türkiye-ABD ilişkilerinin bu süreçte kırılgan bir zemine oturabileceği de ifade ediliyor.
ABD'nin B-2 bombardıman uçaklarını kullanarak verdiği taktiksel mesaj, Körfez ülkelerinde olası yeni bir askeri yığınak, operasyonun bölgesel çatışmayı küresel bir savaşa dönüştürme riski ve tüm bunların Türkiye üzerindeki etkileri birlikte değerlendirildiğinde, bu gelişme Orta Doğu’daki askeri dengeleri ve Türkiye’nin güvenlik politikasını nasıl etkiler?
Son gelişmeleri Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi KKTC/Lefkoşa Hukuk Fakültesi Uluslararası Hukuk Ana Bilim Dalı Öğretim üyesi Doç. Dr. Emete Gözügüzelli ve DİPAM Başkanı Dr. Tolga Sakman, Milliyet.com.tr'ye değerlendirdi.
HİÇBİR HEDEF GÜVENDE DEĞİL
* ABD, B‑2 bombardıman uçaklarını seçerek nasıl bir taktiksel mesaj verdi?
Doç. Dr. Emete Gözügüzelli: Stratejik bombardıman uçakları Amerika'nın en ileri düzey görünmez uçaklarıdır. Birinci husus; ABD bu uçaklar üzerinde ne mesajlar verdiği noktasına baktığımızda, 'Biz buradayız' mesajını veriyor. Dünyanın herhangi bir noktasına bu uçaklarla hiç yakalanmadan gitme özelliğiniz var ve Amerika bu caydırıcılık gücünü sahada bombardıman uçaklarıyla yansıtıyor.
İkinci husus; burada verilen en önemli mesajlardan biri, 'Hiçbir hedef güvenli değil' mesajı. Yani siz yer altı sığınakları, hava savunma sistemleri, radarlar, nerede ne kadar korunduğunuzu iddia etseniz de Amerika 'Ben hedef seçtiğim noktayı vurabilirim' mesajı veriyor.
Üçüncüsü de stratejik kararlılık mesajı... Amerika bu tür uçakları sadece yüksek öneme sahip operasyonlarda kullanmasından dolayı bu uçakları devreye koyması tamamıyla taktiksel değil, politik bir sinyal olarak okumamız gerekmektedir. Aynı zamanda nükleer silah taşıyabiliyor. Bu kullanım tehdidi değil ama potansiyel vuruş kabiliyetinde İran'a gösterme açısından müthiş bir hamle olduğu kanaatindeyim.
ABD'NİN GÜÇ GÖSTERİSİ
Dr. Tolga Sakman: Çok uzak bir merkezden sadece Amerika’nın elinde olan bu B-2 uuçakları ile yine sadece Amerika’nın elinde olan GMU-57 tipi bombaların kullanılması doğrudan ABD’nin gücünü göstermek için önemliydi. Trump zaten bu saldırıyı Amerikan ordusu adına bir güç gösterisine dönüştürmeye kararlı. Bunu ilk andaki paylaşımlarından itibaren görüyoruz. B-2 uçaklarının ne kadar taktiksel olduğunu, zaten nadiren kullanıldığı daha önceki saldırılarından biliyoruz. Böylece bu kadar uzun menzilli saldırılar yapabileceğini göstererek küresel anlamda da yeniden gücün her yere uzanması olasılığını göstermiş oldu.
YIĞINAK ARTIŞI KAÇINILMAZ
* Bu saldırı sonrası Körfez ülkelerinde yeni bir askeri yığınak ihtimali var mı?
Doç. Dr. Gözügüzelli: Kesinlikle evet. Muhtemelen şimdiden başlamıştır. Neden? İran merkezli misilleme riski, yani Körfez ülkeleri (Suudi Arabistan, BAE, Kuveyt vb.) geçmişte İran'dan hem vekil hem de gruplar aracılığıyla saldırılar görülmüştü. Amerika'nın Bahreyn'de, Katar'da, BAE'de, Kuveyt'te büyük üsleri olduğunu biliyoruz. Burada hava savunma sistemlerinin, patriot bataryaları, THAAD, F-35'ler gibi varlıklar ile güçlendirilmesi son dönemlerde artırılmıştı. Bu olaylar sonrasında daha da yükseltildiği kanaatindeyim.
Bir diğer hususa baktığımızda İsrail'in güvenliğini sağlamak adına gerek Körfez ülkeleri İsrail gerilimi tırmansa bile bölgesel çatışmaya çekilme riski yüksek olduğundan Amerika buna karşı önlem alma yoluna mutlaka gitmiştir ve şu anda gitmekte olduğunun kanaatindeyim. Sonuç olarak yığınak artışı kaçınılmazdır. Bunun hem caydırıcı hem de savunma tarafı olan iki ucu vardır. Bundan sonraki süreçte kendisini zaten detaylı gösterecektir.
BÖLGEDEKİ ABD ÜSLERİ HEDEF ALINIRSA...
Dr. Sakman: Şu anda Amerika’nın en çok beklediği tepki Körfez’deki Amerikan üslerinin İran tarafından vurulma olasılığı. Zaten Amerika bu saldırıyı yapmadan önce İsrail özellikle savaş uçakları ile İran’ın güneyindeki hedefleri vurduğu söylenmişti. Bu hedefler büyük ihtimalle İran’ın Amerikan üslerini vurabilecek olan kısa menzilli füzelerinin rampaları ya da depoları olma olasılığı var. Bölgede ABD üslerinin hedef alınması olasılığı tabii üslere ev sahipliği yapan ülkeleri de tedirgin ediyor. Buraların vurulması ihtimali bu devletlerin de ister istemez bir şekilde savaşa girmesine neden olabilir.
* Bu operasyon, bölgesel savaş riskini küresel bir çatışmaya dönüştürme potansiyeline sahip mi?
Doç. Dr. Gözügüzelli: Kesinlikle. Bu noktada bölgesel savaş riskini, küresel niteliğe dönüştürme riski potansiyel olarak var. Ama şu an için düşük ihtimaldir. Çünkü bölgesel savaş ihtimali yüksek bir dönemden bahsediyoruz. İran-İsrail-Amerila-vekil gruplardan bahsetme durumundayız şu an. Küresel savaş; yani -Amerika, Rusya, Çin'in doğrudan çatışması- şu an diplomatik kanallar açık. Bu bir denge unsuru olarak kendisini gösteriyor. Fakat bu tür operasyonlar kontrolsüz misillemelere neden olabilir. Zincirleme kriz çıkarabilir.
Riskleri artan faktörlere baktığımızda; İran'ın doğrudan karşılık vermesi, Hizbullah'ın doğrudan İsrail'e karşı harekete geçmesi, Çin ve Rusya'nın diplomatik değil askeri baskı yapmaya başlaması ya da Amerikan üsleri ile petrol altyapısına bir saldırı; bu tür senaryolar oluşması halinde savaşın bölgesel olmaktan çıkıp küresel olarak yayılması söz konusu olabilir. Ama şu an gözlemlediğimiz kırmızı çizgilerin halen devrede olduğuna dairdir.
SAVAŞI KÜRESELLEŞMEYE GÖTÜREBİLECEK ETKEN
Dr. Sakman: Bu saldırılar başlamadan önce Rusya ve Çin’in bilgisinin olup olmadığı en çok tartışılan konu. Çünkü bu iki devlet Amerika’nın bu savaşa dahil olmamasını istediğini söylemişlerdi. Her iki devletin de İran’ın arkasında net şekilde durmadığı ve bir savaş halinde İran’ı koruyacağına dair bir söylemde bulunmadığı ortada. Fakat yine de bölgesel dengeleri değiştirecek olan bir savaşta diğer aktörlerin konum belirlemeye çalışma ihtimali var. İran misilleme yapar ve bu savaş hali uzama ihtimali gösterirse sadece küresel siyaset değil küresel ekonominin de etkileneceğini unutmamak lazım. Bu da savaşı küreselleşmeye doğru götürebilir. Buna karşın Trump'ın kabinesi bu saldırının Üçüncü Dünya Savaşı’nı erteleyen bir adım olarak lanse ediyor.
* Bu saldırıların devamı durumunda Türkiye'ye etkileri ne olur?
Doç. Dr. Gözügüzelli: Türkiye için 4 temel etki alanı olacağı kanaatindeyim.
1 - Güvenlik ve sınır riski
İran'ın doğu sınırlarında olası askeri hareketlilik veya istikrarsızlık Suriye ile Irak'ta faaliyet gösteren İran destekli grupların Amerika hedeflerine saldırması dikkate alındığında, Türkiye açısından güvenlik ve sınır bölgeleri oldukça hassas bir duruma geçebilir, riskler artabilir. Elbette Türkiye'nin bu konuda askeri gücüyle gereken tedbirleri aldığını deklare etmesi tesadüf değil. Bütün bunların Türkiye Cumhuriyeti tarafından değerlendirilerek en yüksek seviyede bunun ortadan kaldırılması yönünde devletin aktif olduğunu biliyoruz.
2 - Ekonomi ve enerji
Petrol fiyatlarının artması Türkiye'ye de doğal olarak akaryakıt, doğal gaz ya da enflasyon baskısını artıracak şekilde savaş ilerlerse lojistik, ihracat rotaları etkilenebilir. Yani burada Basra Körfezi, Doğu Akdeniz, Hazar koridorları üzerinden bunların etkilenmesi gündeme gelebilir.
3 - Mültecilerin oluşturacağı risk
İran ya da çevre ülkelerde iç karışıklık olması durumunda bu hareketliliğin Türkiye'yi etkileyebileceği ve Türkiye üzerinden Avrupa'yı da etki altına alabileceğini söyleyebiliriz.
4 - Jeopolitik baskı
Özellikle de diplomatik olarak denge politikası izleyen ve stratejik anlamda hareket eden Türkiye'ye ilerleyen süreçte bu savaşın çok boyutlu küresel niteliğe arz etmesi noktasında Türkiye'de gerektiği şekliyle, bulunduğu konuma göre hareket edecek bir strateji izleyecektir.
Dr. Sakman: Tabi burada Türkiye’nin durumu gittikçe kritik hale geliyor. İran’ın ABD ile topyekûn bir savaşa girme ihtimali hem toplumsal hem siyasal hem ekonomik olarak Türkiye’yi de etkiler. Bölgede oluşacak olan çatışmalı hal ve güç boşluğu Türkiye’yi de etkileyecek olan bir istikrarsızlık oluşturabilir. Üstelik bölgedeki diğer devletlerin de konumunun ne olacağı belli değil. Bu durumda Türkiye’nin bölge politikasında öncelikli olan barış ve istikrar doğrudan etkilenecek. Üstelik bu politikayı güçlendirmek için kullandığı ekonomi gibi enstrümanların etkinliği sorgulanır hale gelecek. ABD’nin daha önce buna benzer operasyonlarının devamında neler yaşandığını biliyoruz. Bu şartlarda askeri bir müttefik olarak Türkiye ile Amerika arasındaki ilişkinin de kırılgan zamanlar yaşama ihtimali var.
HEM ÖNLEYİCİ HEM PROVOKE EDİCİ SALDIRILAR
Doç. Dr. Emete Gözügüzelli sözlerini şöyle sürdürdü; Büyük resim sadece Amerika'nın B-2'yi seçerek yalnızca bir hedefi vurmadığını, özellikle bu kararlılık ve üstünlük göstergesi yapmaya çalıştığını görüyoruz. Bu tür sembolik saldırılar önemli olabilir. Önleyici olduğu kadar, provoke edici de olabilir. Dolayısıyla bu provoke edici yapı devreye girerse ki İran'ın karakter, sosyolojik, içindeki gruplar açısından dikkate aldığınızda, Amerika'nın doğrudan devreye girmesi, İsrail üzerinden bu çatışmaların devam etmesi, İran'a daha provoke edici, daha tetikleyici, geri adım atmayacağı krizin sonlanması noktasında beklenilen diplomasinin daha zayıf hale gireceği durumlar söz konusu olabilir.
İsrail'in ortaya koyduğu saldırıların yoğunlaşması, devam etmesi ve zorlayıcı diplomasi bağlamında masaya oturtulması için güç yoluyla İran'ın dizginleneceği stratejisi içinde bulunulması herkes için yanıltıcı olabilir. İran'ın bu hamlelerle geri adım atmayacağı kanaatindeyim. Özellikle yıllarca ambargolar altında bir direniş sergileyen, nükleer programa önem veren, devlet geçmişi olan İran'ın bu tip saldırılar karşısında daha kenetlenerek bu konuda karşı saldırıları yoğunlaştıracağı bir yeni dönem içerisine girmiş bulunmaktayız.