Avustralya’da 16 yaşından küçüklerin sosyal medya platformlarını kullanmalarına yasal kısıtlamalar getirecek yasa tasarısı onaylandı, ülkemizde de bu konuda yürütülen çalışmalar gündemde. Çocuklarla ekran bağımlılığı konusunda çalışan uzmanlardan, gerçek vaka örneklerini dinledik.Gerçekler ne yazık ki çok çarpıcı.
Teknoloji bağımlılığı, bağımlılıklar arasında ilk sıraya yükseldi. Tüm dünyada, özellikle çocukları ekranların zararlarından korumak ve telefon bağımlılığının önüne geçmek için çeşitli çalışmalar var. Son olarak Avustralya hükümeti 16 yaşından küçüklerin sosyal medya platformlarını kullanmalarına yasal kısıtlamalar getirecek yasa tasarısını onayladı. Buna uymayan teknoloji şirketlerine cezalar gündemde. Aynı şekilde ABD’de bazı eyaletlerde 14 yaş altındakilere sosyal medya yasağı 2025’ten itibaren uygulanacak. Çin’de ve Fransa’da 15 yaş altındakilerin sosyal medyaya girmesi ebeveyn iznine tabi. Ülkemizde de 13 yaş altına sosyal medya yasağı getirilmesi planlanıyor. Yasaları da akıllı teknolojiyi de yapan büyükler sosyal hayatları ve becerileri körelenlerse çocuklar ve ergenler. Kimi yemek yemeyi unutuyor, kimi saldırganlaşıyor kimi okuldan kaçıyor... Ekran bağımlılığının zarar verdiği çocuk ve ergenlerle çalışan uzmanlar karşılaştıkları vakaları ve yapılması gerekenleri anlattı.
Abur cubur atakları ortaya çıkıyor
Çocuklarda ve gençlerde yoğun ekran kullanımına bağlı olarak karşılaştığımız klinik semptomlar özellikle son dönemlerde çok çeşitlendi. Ancak bazı spesifik semptomlar ve şikâyetler daha sık bir şekilde terapi odasında karşımıza geliyor. Anneler-babalar genelde çocuklarını başka nedenlerden dolayı terapiye getiriyorlar. Ancak biz bu çocuklar ve gençlerle çalıştığımızda; hikâyelerini ve günlük yaşantılarını ailelerinden dinlediğimizde görüyoruz ki terapiye başlamalarına sebep olan şikâyetler aslında bir sebep değil sonuç.
9 yaşındaki bir danışanım, ailesi tarafından dersleri provoke etmesi, derslere odaklanmakta güçlük çekmesi ve bunların yanı sıra abur cubur atakları yaşaması üzerine kliniğe geldi. Çocukla görüşmelerim ve aileden aldığım hikâyeyi karşılaştırdığımda, çocuk bu zamana kadar sağlıklı gelişim gösterse de dürtüsel bir durum söz konusuymuş gibi geldi. Bunun üzerine birkaç test uyguladıktan sonra gerçekten çocuğun dürtüselliğinin ve dikkat dağınıklığının yükseldiğini gördüm. Ama eğer danışanım hep dürtüsel ve dikkati dağınık olsaydı, çok daha erken yaşlarda bazı semptomları açığa çıkmış olurdu. Bu gibi durumlarda benim aklıma hemen yoğun ekran kullanımı geliyor. Bunu da ailelere çok net ve ölçülebilir değerler alabileceğim sorularla soruyorum. “Günde iki saat mi, altı saat mi ekran kullanıyor? Bu saat içerisinde ne yaparak vakit geçiriyor, oyun mu oynuyor, arkadaşlarıyla mı mesajlaşıyor yoksa video mu kaydırıyor? Ekran süresini açın ve lütfen bir sonraki görüşmemizde bana söyleyin” diyerek rica ediyorum. Çünkü bütün bu etmenler çocuğun odağını ciddi anlamda bozuyor ve dürtüsel hareket etmesine sebep oluyor. Bunların sonucunda çok beklendik olarak derslerine odaklanamama, dürtülerini kontrol edememe ve okul yönetimi tarafından ‘yaramazlık’ olarak değerlendirilecek bazı davranışları geliştiriyor. Aynı zamanda bu durum, kendi bedeniyle olan ilişkisini de soyutlamasına sebep oluyor. Bu durumda da yeme atakları yaşaması çok olağan bir hâle geliyor. Doydu mu, doymadı mı, canı ne yemek istiyor? Çocuk, bunlarla ilgilenmiyor. Tıpkı sosyal medyada hızlı videolar izlerken salgıladığı gibi hızlı ama suni oksitosin salınımını yemek yiyerek de salgılamak istiyor.
Siber zorbalık beden algısını etkiliyor
Aile içerisindeki ve sosyal yaşantısındaki sessizliği, izolasyonu üzerine annesi-babası tarafından kliniğimize başvuru yapmış düzenli seanslara gelen 16 yaşındaki bir kız çocuğu danışanım var. Ailesine göre sürekli odasında telefonuyla ve kulaklığıyla vakit geçiriyor. Yoğun telefon kullanımı konusunu danışanımın kendisiyle konuştuğumda eskiden böyle olmadığını ama zaman içerisinde sosyal medyada geçirdiği vaktin de artmasıyla kendi bedenini ve hayatını sorguladığını öğrendim. Yanlış anlaşılmasın insanın ara ara kendisini sorgulaması faydalı bir şeydir. Ancak burada kendisini sorgulamaktan kastım; gördükleriyle kendini kıyaslayarak, haksız yere kendini eleştirmek…
Gerçek hayattaki sosyal bağlarının kopmasıyla ister istemez ekran üzerinden iletişim kurduğu hesaplarla bağ kurmuş olan bu genç danışanım zaten kendi hayatından ve görünüşünden yaşı gereği tam olarak memnun değilken bir de ekran üzerinden gördüğü zorbalıkla duygusal anlamda fazlasıyla yıpranarak özgüven zedelenmesi yaşamaktadır. Beden algısı olumsuz bir yönde değişmiştir.
Mükemmeliyetçiliği ve tatminsizliği artmıştır. Bunların sonucunda da kendini hiçbir zaman yeterli görememesiyle birlikte hayata ve sosyal bağlarına karşı kendini izole etmiştir. Görüyoruz ki sosyal medyada meydana gelen siber zorbalık ve beden algıları insanların, özellikle de kendilerini ve bedenlerini tanıma sürecinde olan ergenlerin psikolojik ve fiziksel iyi oluşlarını ciddi şekilde etkiliyor. Özetle ekranlar günümüz dünyasının bir vazgeçilmezi. Amacım bu açıklamalarla ekranları ve sosyal medyayı kötü bir yere konumlandırmak değil. İyi bir amaca yönelik, sınırlı kullanımda hayatımızı fazlasıyla kolaylaştırdıkları aşikâr, fakat her şeyde olduğu gibi dozu kaçırıldığında bambaşka problemlere sebep olarak özellikle çocuk ve ergenlerin gündelik yaşantılarını ve benlik algılarını olumsuz yönde etkiliyor.
İletişimi de videolar gibi hızlı talep ediyorlar
10 yaşında bir danışanım okul olmadığı günlerde 7-8 saat tablette sosyal medyada vakit geçiriyor. Anne baba “Ne desek öfkeleniyor, üzerimize saldırmaya başladı, bir sorumluluk veriyorum ama sadece bağırıp çağırıyor, bizle iletişim kurmuyor” diye geldi. Anne sürekli babasıyla tehdit ediyordu otorite kurmak için. Yemeği masasına istiyor. Her şeyi oraya istiyor. “Biz çocuğumuzu kaybettik” diye gelen bir sürü danışanım var. Sürekli öfkelenme, anneyi itme, kapıyı vurma, dışarıya çıkmak istememe, sadece ekran başında vakit geçirmek isteme gibi belirtiler gösteriyorlar. İletişimi de videolar gibi hızlı talep ediyorlar. Hızlı olmazsa öfke ve zarar verme davranışları sergiliyorlar.
Akademik ve duygusal gelişimi engelliyor
Yine 8-9-10 yaşlarında danışanlarımda aşırı sosyal medya tüketiminden kaynaklı öğrenme geriliği durumları gözlemliyorum. Kitap okuyor gibi yapıp kitap okumama, çok hızlı ödev yapma gibi şikâyetlerle geliyor aileler. Çünkü aklı tamamen telefonda, tablette. Motivasyonunu ve konsantrasyonunu toplayamıyor. Bunun neticesinde de akademik ve bilişsel olarak geri kalıyorlar. Ekran hem akademik hem duygusal gelişimi engelliyor. 10 dakika bir şeye bile konsantre olamıyorlar. Aileler hep bu şikâyetlerle geliyor.
Aileler öğrenince delirip bize geliyor
Son dönemde çok sık gelen bir başka konu ise kontrolsüz sosyal medya kullanımıyla yaşına uygun olmayan şeylerle muhatap olan çocukların, birilerinin üzerinde bunu denemeye çalışmaları. Yani görüp izliyor, merak ediyor ve kendince uygulamaya geçiyor. Bunu da daha çok nasıl yapıyorlar; kuzen, yeğen, kardeş sitede arkadaşlarla sınıf arkadaşları deneniyor. Özel bölgelerini değdiriyorlar. Ben mesleğimin ilk yıllarında bu tarz vakalar görmüyordum ama erken çocuklukta elbette kötü niyetle değil ama bilmeden bir merakla uygulamaya çalışıyorlar ve tabii aileler öğrenince delirip bize geliyor.
Aile ve okul iş birliği
13 yaşındaki Can, sık sık mide ağrısı, baş ağrısı, kendini iyi hissetmeme bahaneleriyle okuldan eve gönderilme talebinde bulunuyordu. Bu bahaneler işe yaramadığında, okul formasını keserek eve gönderilmeyi garantilemeye çalışınca aile bu sorunu ele almaya karar vermişti. Can ile konuştuğumuzda, eve gönderilmekle asıl amacının anne ve babası işteyken evde kesintisiz bir şekilde online oyunlar oynamak olduğu ortaya çıkmıştı. Başta Can’ın okula gitmek istememesinin altında yatabilecek bir zorbalığa maruz kalma veya arkadaş edinmekte güçlük olup olmadığını araştırdık. Ancak yapılan klinik incelemeyle özellikle okuma, okuduğunu anlama ve dikkatini sürdürmede zorlandığı anlaşıldı. Okulda başarısızlık ve yetersizlik hissi yaşayan Can için çok başarılı oyunlar eğlenceli bir kaçış olmuştu. Can’ın bu sorunu için dönüm noktası, ailesinin okuluyla iş birliği yaparak öğrenme güçlüklerine yönelik özel destek sağlaması oldu. Bunun yanı sıra haftanın birkaç akşamını ailece ev dışında yürüyüş, top oynama gibi etkinliklere ayırdılar. Can, bir sporcu olmadı ama okuldan daha kolay olan başka etkinliklerde başarı ve ailesi ile yakınlık hissetti. Bu değişimlerle Can, zamanla okula ilgisini yeniden kazandı ve oyun süresini ve ısrarlı taleplerini azalttı. Online oyun bağımlılığı veya problemli internet/ekran kullanımı olgularında altta yatan öğrenme güçlükleri, dikkat sorunları veya sosyal kaygı oldukça sık. Bu olguyu ayrı kılan neydi diye baktığımızda, Can’ın anne ve babası net bir otorite koymakta zorlanmayan, ısrarlı taleplere çatışmayla karşılık vermeyen ebeveynlerdi. Bu nedenle Can, onlar yokken oyun oynamak için bir fırsat arıyordu. Güçlü yanları ise anne ve babanın sorunu hızlıca sahiplenip, ortak hareket etmesi ve kendilerini de çözümün bir parçası olarak sisteme dâhil etmesiydi.
Gerçek yaşamla bağlantısı çok zayıf
11 yaşındaki Zeynep, ileri yaş olan anne babasının tek çocuğu ve renkli çizgi film karakterlerinden ilham almış gibi duran görünümü, ailesinin geleneksel tarzıyla keskin bir tezat oluşturuyor. Zeynep, motor sporlarına derin bir ilgi duyuyor; markaları ve istatistikleri ezbere biliyor. Aynı zamanda, çevrimiçi bir oyunda yetenekli bir oyuncu ve farklı zaman dilimlerinde yaşayan pek çok arkadaş edinmiş. Ancak bu durum, ciddi uyku problemlerine yol açıyor. Zamanının çoğunu fiziksel dünyasında karşılık bulmayan ilgi ve etkinliklerle geçiren Zeynep’in gerçek yaşamla bağlantısı ise çok zayıf. Okulda görünümü ve mesafeli tutumu üzerinden zorbalık yaşıyor, öğretmenleriyle ilişkisi çok zayıf ve yakın arkadaşlıklar kuramıyor. Sınır koyma ve rehberlik sağlama konusunda zorlanan ebeveynleri, onu yeterince denetleyemiyor. Yoğun bir uyku yoksunluğu yaşayan Zeynep, gün içinde sık sık dalıp gitme, andan kopma ve hayale dalma şikâyetleriyle kliniğe getirildi ve ebeveynleri bunların bir psikoz belirtisi olabileceğinden endişe etmişti. Bu endişenin güdülediği net sınırlar konması, yapılandırılmış rutinler uygulanması ve uyku düzeninin iyileştirilmesiyle olumlu sonuçlar alındı. Ancak ebeveynleri, endişeleri azaldığında bu sınırları korumakta güçlük çekti, Zeynep’in ekran karşısına dönüşü ise çok hızlı oldu. Zeynep’in fiziksel çevresiyle daha güçlü ilişkiler kurmadan ve tutarlı bir yetişkin rehberliği olmadan tedavisinin uzun süreceğini düşünüyorum.