Bu zamana kadarki en zor yazı. Ne yazsam eksik kalacak. Ne desem içimdekini anlatmaya yetmeyecek. Bildiğim tek şey ise babamın artık yanımızda olmayacağı ama sonsuza dek, her nefesimde benimle yaşayacağı…
Kayıp ve yas dolu günlerden geçiyoruz. Sadece bireysel hikâyelerimizle değil, toplum olarak da çok acı deneyimler yaşadığımız günler. Bizler perişan durumdayken, çocuklara tüm bu olanları aklıselim bir şekilde izah edebilmek çok güç. Sırası boş kalan yavrularımızın ve ailelerinin acısı yüreğimizi yakarken ve yeni okul dönemi nasıl başlayacak muhasebesi yaparken, geçen hafta babamı kaybettim. Baba kaybı yaşayanların hep söylediği bir şey var: “Artık gerçek anlamda büyüme zamanı!”
Bize bakınca gözbebekleri titreyen, bu yaşımızda sevgisini göstermekten hiç geri durmayan, kapıyı her çalışımda kollarını açarak beni kucaklamayı bekleyen, hâlâ kucağına oturup başımı göğsüne yaslayabildiğim bir baba. Benim babam öyleydi. Yaptığım her işle gurur duyardı. Gazete yazılarımı önce o okurdu. Her gün “Ne yemek yaptın?” diye sorar, marketteki uygun fiyatlı meyve sebzeleri haber verirdi. Annemin, çocuklarının, torunlarının, sevdiği herhangi birinin ağzından çıkan bir isteği yerine getirmek için, hiç üşenmeden koşturan, cüssesi gibi gönlü de kocaman bir adam düşünün.
Hayattaki diğer rollerimiz bekleyebilir
İstanbul’u sevmemin sebebi, babamın burada doğup büyümüş, dinlemeye doyamadığım hikâyelerle dolu, tam bir İstanbul delikanlısı olması idi. Gezmeyi, yeni yerler keşfetmeyi, yeni insanlar tanımayı, sohbet etmeyi, yeni tatlar denemeyi kısaca hayatı çok severdi babam. Hiçbir şeye üşenmezdi. Mutlu olmak ya da şükretmek için kocaman şeyler beklemeye gerek yok. Küçük ve basit anlardır mutluluk kaynakları. Sevgi dolu ve merhametli bir baba, sırtını yaslayabildiğin kocaman bir dağdır. O varsa sana kimse bir şey yapamaz. Onun yanındayken, hemen küçük bir kız çocuğuna dönüşebilirsin. Hayattaki diğer rollerin bekleyebilir, sen o küçük kız olup sevgiyi, şefkati, sabrı dilediğince alabilirsin içine. Nazını, kaprisini başka hiçbir erkek çekmez o koca kalpli babadan başka. Beni benden daha çok düşünen, dünyanın en sevgi dolu babası olan canım babama, bana kazandırdığı her şey için minnettarım. Düzgün bir insan nasıl olmalı bana gösterdi. Dünyaya bin kere daha gelsem, baba olarak yine seni seçerdim baba.
“Yas, kaybettiğimiz sevdiklerimize içimizde yer açmaktır; onları içimize sığdırmak için kendimizi büyütmektir” diyor Şengül Hablemitoğlu. Evet, artık babamın hiç büyümeyecek küçük kızı değilim. İçim acıdan kavrulurken, bu yeni ben nasıl biri, ben de henüz bilmiyorum.
Yas kardeşliği diye bir şey varmış öğrendim
Bu süreçte “E, bu yaşa kadar güzel yaşamış”, “Güzel anı biriktirmişsiniz” demeleri işe yaramıyor; “Annesin kızını düşün” demek işe yaramıyor. Hepimizin yası hem çok benzer hem de biricik. Bu süreçte en çok bu acıyı yaşamış olanlar destek oldu bana. Yas kardeşliği diye bir şey varmış öğrendim. Teselli etmeye çalışmadan acımı anlayan ve onunla yanımda kalan, yanımdan ya da uzaktan elimi tutan insanlara minnettarım. Gerçekten bu zor zamanlar tek başına değil birlikte aşılıyor.
Çocuklara alan açmalıyız
Kızım yakında 12 yaşına girecek. Artık ölümün ne olduğunu, herkesin bir gün öleceğini, bunun geri döndürülemez olduğunu biliyor. Yine de ona dedesinin vefat ettiğini söylemek benim için zordu. Kendim dağılmış bir haldeydim ve karşısında gerçek duygularımla olmak isterken, bir taraftan da kendimle ilgili onu ürkütmek istemiyordum. Baş başa kalabildiğimiz, sakin bir zamanı seçtim.
Çocuklarla konuşurken bildiğim bir şey varsa o da dürüst olmak. “Melek oldu bizi izliyor”, “Sonsuz uykuya yattı” gibi mecazi tanımlamalar yapmadım. Kendi hislerim hakkında onunla açıklıkla konuştum. Birlikte ağladık. Uzun ve boğucu konuşmak yerine, kısa kısa konuştum. Babamı artık kalbimizde yaşatacağımızı ve anıları hatırlamanın kıymetli olduğunu söylüyorum. Dedesinin yapmayı sevdiği şeyleri yapmak istediğimi söylüyorum. Hazır değilse asla zorlamıyorum.
Çocuklara zamanla duygularını, endişelerini, korku ve kaygılarını paylaşabilmesi için alan açmak gerekli. Sağlıklı baş etme yolları konusunda model olmalı. Belki hemen değil ama zamanla. Yaşamsal ihtiyaçlarını ihmal etmeden, yası yaşamaya izin vermeli. Ölüm konusunda da doğru bilgiyi dışarıdan ya da ekranlardan değil, bizlerden almalılar. Ama elbette her sorunun cevabını bilemeyiz, hele ki ölüm gibi bir konuda. “Bilmiyorum” demeyi de bilmek lazım.
Çocuklar ölümle genellikle biz yetişkinlerden daha iyi baş ediyor. Her çocuğun yakınının ölümüne verdiği tepki mizacına, yaşına ve ölüm şekline bağlı değişir. Kimisi çok fazla soru sorup konuşabilir, daha çok ağlayabilir, korkabilir. Kimi ise daha sessiz karşılar. Pek konuşmaz. Hatta belki iyice içine kapanır. Yazarak, çizerek bir şekilde dışa vurmasına izin vermeli. Çocuğun tepkisine saygı gösterip onun hızında bu süreci ilerletmek gerekli. Örneğin kızım cenazeden hemen sonra kabristana gitmek istemedi. Tepkisini anladım, üstelemedim. Bir sonraki hafta gideceğimizi, çiçek götürüp orada dedesini anacağımızı konuştuk. Yas uzun bir yolculuk. Hem kendimize hem çocuklarımıza karşı sabırlı olmalıyız. Yazmak kadar kolay olmasa da kendimize nasıl baktığımız ve bu süreci nasıl kabullendiğimiz, onların da baş etme mekanizmalarını belirleyecek. Allah yardımcımız olsun.
Kaybettiğimiz ama sevgileriyle hayat yolunda her zaman bizimle olacak olan tüm babalarımızı rahmetle anıyorum.