3 Temmuz sürecinde yepyeni bir aşamaya geçildi. Yıllarca gazetelerin başköşesinde manşetleri “şike operasyonu ya da davası” süslerken artık onun başka bir ismi var; “şike kumpası!”
Kolay değil ta oralardan buralara gelmek!
3 Temmuz günü televizyonlara çıkıp operasyon hakkında geniş bilgilendirme yapanlar önceki gün haklarında yakalama kararı çıkarılmak suretiyle gözaltına alındı.
Cumhuriyet Savcılığı artık 3 Temmuz sürecini “Şike Kumpası” olarak görüyor ve soruşturuyor.
Peki, bu kumpası kuranlar söz konusu soruşturma kapsamında haklarında yakalama kararı çıkarılanlar mıdır yoksa başka bileşenleri de var mıdır?
3 Temmuz neredeyse 30 yıllık bir projeydi ve ince ince her yıl üzerine bir tuğla koymak suretiyle işlendi.
3 Temmuz öncesinde yıllarca bu ülkede Fenerbahçe’nin maçları nasıl hakem yardımlarıyla kazandığı, ne şekilde federasyonun katkılarıyla şampiyonluklar yaşadığı konuşuldu, yorumlandı.
Galatasaray’ın ilk sezonunda penaltı rekorları kırarak üst üste 4 yıl şampiyon olduğu dönemlerde hatta Fenerbahçe’nin hiçbir iddiasının kalmadığı senelerde dahi maçlarındaki en ufak hakem hatalarının kimler tarafından nerelere taşındığına şahit olduk.
Fenerbahçe son üç yılını fay kırıklarına ayrılarak ve onlar üzerine gerilim yükleyerek geçirdi. Depremle yaşayan bir ülke olduğumuz için bunun ne anlama geldiğini en iyi de bizler biliyoruz. Böylesine kırılgan bir yapının üzerine ne sağlam bir yapı inşa edebiliyorsunuz ne de ortak bir sevinç duygusu yaratabiliyorsunuz. Çünkü herkesin bir diğeriyle büyüyen hesabı var.
Dünyanın hiçbir spor kulübü böylesine parçalanmış bir taraftar grubuna ayrılmış değildir. Çok uzağa gitmeyin, liderin neredeyse otuz puan gerisinde kalmış, her deplasman maçını dörder gollü yenilgilerle bitiren ezeli rakibi Galatasaray, yıllardır kötü yönetilmenin doçentlik tezini vermesine rağmen tribünlerde bu kadar açık ve net bir şekilde bölünmüş tavır sergilemiyorlar.
Dün karşılaşma 4-1 devam ederken Diego’nun oyuna girmek için hazırlandığını gördüğümde bunun çok önemli bir teknik direktörlük zafiyeti olduğunu düşündüm. Pereira, Brezilyalı oyuncuyu kendi eliyle sevimsiz ve itici bir futbolcu haline getirdi. Dört gün önceki derbide bu futbolcunun saha içinde yaptıkları bu kadar ortadayken, taraftarın tepkisinin ne olacağını ön görememek teknik adamlık adına büyük bir yanlışlıktır.
Ancak futbolcunun teknik
Bu maçın öyküsü Samandıra’da başlıyor. Caner Erkin ile Pereira arasında geçenlerin bize yansıyanı değil de gizli mesajı ne olabilir diye düşünmeden Fenerbahçe’nin koca bir sezonda neler yaşadığını anlayamayız sanırım.
Normal şartlar altında bir teknik adam ile oyuncu arasında geçen diyaloğu asla futbolcunun penceresinden bakarak anlamaya çalışmam; basketbolda Obradovic neyi ifade ediyorsa, futbolda da teknik adamın olması gereken yer orasıdır.
Caner Erkin Fenerbahçe ile olan gönül bağı koptuğu ve medyaya yansıdığı şekliyle başka bir takımla anlaştığı için mi bu Pereira’ya kafa tuttu? Bunun cevabını bugün bilmemiz mümkün değildir. Sezon sonunda göreceğiz. Öyle olsa bile bunun sebeplerini anlamak, neden engel olunamadığı ya da izin verildiğini sorgulamak gerekiyor.
Futbolcu profesyoneldir de bir adam yıllarca forma giydiği bir yerden neden ayrılır?
Ancak tabii işin bir başka tarafı var ki onu da teknik direktörün tercihlerinde, sahaya çıkardığı bazı futbolcuların rahatlıklarında ve hareketlerinde görüyoruz.
Diego’nun Gökhan Gönül’e dayılanacak kadar ileri gitmesi bir işaret midir?
Caner Erkin’in, kaybedilmiş sezonun bu bölümünde sivri çıkışı ve Pereira’nın
Şampiyonluk yarışında Fenerbahçe köprüden önceki son çıkışa doğru ilerliyor. Bu akşam TT Arena’da oynanacak maçtaki olası puan kayıpları Fenerbahçe’yi zirveden en az beş puan geriye itmiş olacak ki altı hafta kalan sezonda Beşiktaş’ın eline çok güçlü bir avansı da verecek.
Hafızalarımızı şöyle temizleyelim ve gerilere gidelim; ta 1995-96 sezonuna kadar…
Sezonun 29. Haftasına girilirken Trabzonspor ile Fenerbahçe aralarında 2 puanlık bir fark vardı. O hafta Trabzonspor sahasındaki maçı kazanırken Fenerbahçe beraberlikle kalıyor ve şampiyonluk yarışında da rakiplerin arasındaki puan farkı dörde çıkıyordu. Beş maç kalmıştı ve bunlardan bir tanesi de Trabzon’da oynanacak maçtı.
Ligin 30. Haftasında beklenmedik bir şey oldu ve Trabzonspor sahasında Vanspor’a 1-0 yenildi; Fenerbahçe de deplasmanda Antalyaspor’u yenince fark bire indi. 32. Hafta Trabzon’daki maçı Fenerbahçe 2-1 kazanınca bu sefer zirveyi iki puanla farkla teslim aldı ve ligi şampiyon tamamladı.
Bu sezonu ondan ayıran iki fark var; ilki önemli, takımların kendi aralarında maçı kalmadı, diğeri daha da önemli Fenerbahçe şampiyonluk yarışındaymış gibi oynamıyor.
Ya Beşiktaş, çok mu iyi?
Fenerbahçe’nin
Geçen hafta nerede bırakmıştık?
“Bundan sonra inisiyatif tamamen Beşiktaş'ın eline geçti. Buradan çevrilir mi? Artık zor görünüyor. Sorun sadece Beşiktaş'ın puanlar kaybetmesi de değil, Fenerbahçe bu haliyle puanları kazanacak futbolu bu saatten sonra nasıl oturtacağı ile bağlantılıdır.”
Osmanlıspor karşısındaki Fenerbahçe’nin değil şampiyon olmak, maçı kazanacak hali bile yoktu. Kasımpaşa’nın Beşiktaş’ı yenmesiyle ortaya yepyeni bir opsiyon çıkmış olsa da Fenerbahçe öyle bir durumdaydı ki rakibi ne kadar puan kaybederse kaybetsin eline geçecek fırsatları pek değerlendirecek gibi görünmüyor.
Hani bu 18, 19, 20. Haftalarda olur bir dereceye kadar anlaşılırdır, takımın toparlanabileceğine yönelik bir şeyler söylemek mümkün olur.
Ama Fenerbahçe zaten saydığımız haftalarda iyi top oynuyordu, hatta Avrupa Kupalarında daha da ilerlere gidecek bir gücü olduğunu da gösteriyordu. Ne olduysa Fenerbahçe’nin İstanbul’da çok iyi oynadığı Lokomotiv maçından sonra Pereira takımla oynama ihtiyacı duydu ve işleyen, çalışan sistemi tekrar sezon başındaki fabrika ayarlarına döndürdü.
Fenerbahçe için sonun başlangıcı bu mudur?
Kesinlikle değil! Sebepleri o kulübede oturanlar,
Ülkemizde, yok ama yine de varsayalım, şöyle aklı başında bir araştırma yapılsa ve şu soru sorulsa ne cevap verilirdi?
“Fatih Terim’i Milli Takımın başında görmekten memnun musunuz?”
Kişisel cevabımı veriyorum; hayır!
Nedenleri için özellikle 2009’dan sonra Milliyet Gazetesi’ndeki arşivime bakılırsa neredeyse küçük bir kitap bile çıkabilir.
Türkiye’de işlerini yapanlar en başta ikiye ayrılıyor;
Birinci gruba hiçbir vasıfları olmamasına rağmen pazarlamasını iyi becerdiği için güzel satış yapanları ekliyoruz.
İkinci gruba da çok iyi niteliklere sahip olmasına karşın yeterince kişi tanımadığından hak ettiğine ulaşamayanlar giriyor.
Futbolu yakından takip eden ve bu konuda ortalama bilgisi olanlar çok iyi biliyor ki Fatih Terim futbolu bilmiyor. Zaten “Milli Takıma ne oynatıyor” olduğu konusunda bir fikir birliği de yok.
Türkiye’de futbolun ruhu 3 Temmuz 2011 günü öldü. Bugün adamlık muhabbeti yapanların neredeyse tamamı işte o tarihte futbolun ne kadar kirli, kirletilmiş olduğunu hiçbir şüpheye yer bırakmaksızın inançla savunuyorlardı. Bir Allah’ın kulu çıkıp da “olmaz öyle” şey demiyordu.
Dünkü Kasımpaşa-Beşiktaş maçının sonrasında Rıza Çalımbay üzerinden yürütülen “adamlık” sohbeti Türkiye’nin çifte standardıdır.
Çünkü Türkiye 3 Temmuz sürecini Sivasspor-Fenerbahçe maçıyla gördü, okudu, değerlendirdi.
Dünyanın en vicdansız kumpasçıları içinde bilet olan naylon torbaları ulu orta para alışverişinin yapıldığı delil olarak bu toplumun önüne yemlediler.
Daha sonra mahkeme heyetinin önüne söz konusu paraların gerçeği bire bir gösterildiği halde kimse o fiziki gerçeği görmek istemedi.
3 Temmuz kumpasının içinde aktif görev almış işbirlikçileri bugün medyada o gün Sivasspor takımının teknik direktörü Rıza Çalımbay üzerinden bize adamlık dersi veriyorlar.
Aklınız nereye kaçmıştı da 3 Temmuz’un sıcak akşamlarında önce Nevizade’de demlenip, gecenin ilerleyen saatlerinde televizyonda boy gösterip insanların zihinlerini zehirliyordunuz?
O tarihte Rıza Çalımbay adam değil miydi?
Sezonlarda bazı kırılımlar vardır ki buralardan geri dönüşler sağlamak, toparlamak kolay değildir. Bu nedenle de ne yapıp edip puan kayıplarına fırsat vermeden özellikle sahandasın maçları kaybetmemen gerekir.
Kaç hafta kaldı?
Fenerbahçe için bir erteleme maçını dışarıda tutarsanız sezonun tamamlanmasına yedi maç var...
Aradaki puan farkı?
Beşiktaş bugün kazanırsa; altı...
Fenerbahçe, Beşiktaş ile maç yapacak mı?
Hayır!
Böyle bir yerde Fenerbahçe Osmanlıspor’u yenemedi.