Hafta sonu oynanacak derbi için takımların sayısal verileri üzerinden bir genel durum değerlendirmesi yaparak, düşünelim.
Fenerbahçe ile Beşiktaş’ın maç başına pas ve isabetli pas yüzdeleri ilginç bir şekilde aynı ortalamayı yakalamış görünüyor; %84 – 472/557.
Fenerbahçe Beşiktaş’a oranla topla oynamada 2 puan önde duruyor; %63.
Fenerbahçe, ortalama 18 şut ile oynarken bunların 6 tanesinde isabet sağlıyor. Gençlerbirliği karşılaşmasında bunun iki katına çıkmış. Her isabetin gol olmadığını biliyoruz çünkü 6 isabet ortalamasını da tutturmuş olmasına karşın Fenerbahçe 4 karşılaşmayı gol atamadan tamamladı.
Beşiktaş 5/13 şut isabetiyle mücadele ediyor. Farklı kazandıkları Kayserispor maçında 2,5 kat daha fazla isabet sağlamış; 13/24. Beşiktaş’ın gol atmayı başaramadığı iki takım var; lider Sivasspor ve sonuncu Ankaragücü.
Beşiktaş Fenerbahçe’ye oranla ligde daha istikrarlı sonuçlar aldı; üst üste 6 maçını kazanırken, Fenerbahçe bunun yarısına bile ulaşamadı.
Fenerbahçe ve Beşiktaş’ın ortak özellikleri her ikisinin de Sivasspor’a yenilmeleri...
Beşiktaş birinci, Fenerbahçe son hafta Sivasspor karşısında deplasmandan puansız döndüler.
Sivasspor’dan başlayalım; zaten Ersun Yanal’ın da maç öncesinde oynayacağı plana hazırlık bakımından oradan başlaması gerekirdi.
Sivasspor ligin topla en az oynayan, pas yüzdesi en düşük takımlarından biridir.
Maç başına %74 ile 271 başarılı pas ortalamasıyla oynuyor.
3-1 kazandığı bu maçı %70 ve 195 pasla tamamladı. Geçen hafta yine 3-1 kazandığı Yeni Malatya karşısında da sadece 138 pas yaptı.
Rıza Çalımbay rakip kim olursa olsun topu ona teslim edip, sahasına çekiliyor.
Pas yapmadığı için orta sahasını buna göre oluşturmuyor.
Oyunu geriden kurma fantazisi yok; çünkü bu yapıya uygun futbolcusu da yok.
Ancak çok hızlı atağa çıkıyorlar. Üstelik rakibin tam da gol atacağına inandığı bir zamanda yapıyorlar bunu.
Fenerbahçe sahasında Konyaspor’dan sonra Gençlerbirliği karşısında da usta ayaklarının sonuca giden futboluyla yine görkemli bir galibiyet aldı.
Gençlerbirliği maça kendi alanında Fenerbahçe’ye çok fazla oyun alanı bırakmayacak bir yerleşimle başladı. Attıkları gole kadarki bölümde de planında başarılı oldu.
Bu bölümde Fenerbahçe topa %80’e %20 sahipti. Ancak bunun da büyük bölümü Serdar Aziz ile Sadık arasındaki paslaşmalardan oluşuyordu.
OPTA’nın şöyle bir verisi var; Serdar Aziz (takımın) tüm paslaşmaların içinde %10,2’sini tek başına yapmış. Sadık da %12,8 oranında pas vermiş ve bu oranların %2,2’si ikilinin kendi aralarında yapılan paslaşmalardan oluşuyor. Göze batansa Serdar Aziz’in 45 dakika oyunda kalmasıdır.
Gençlerbirliği bu oyunun üzerine bir de gol atınca Hamza Hamzaoğlu burada kritik bir hata yapıp, özgüven patlamasıyla takımını daha fazla ileri çıkardı.
Ankara ekibi topa Fenerbahçe alanında basmaya başlayınca takımın boyu büyüdü ve özellikle ileriye atılan toplarda defansın gerisinde geniş boşluklar oluştuğu görüldü.
İşte bu boşluklar ve geniş alanlarda yetenekli ayakların tek başına kendilerini gösterecekleri bir ortam sağladı.
Fenerbahçe’nin ilk gol
Fenerbahçe’nin sezon başı kadro planlamasında eksik bıraktığı iki pozisyon vardı. Bunlardan biri Caner Erken’in takımdan ayrılmasından bu yana boşluğu hissedilen defansın sol kanadı ve uzun yıllardır bir türlü doğru tandemin bulunamadığı stoper mevkii.
Hasan Ali’nin hazırlık turnuvasında sakatlanmasıyla alternatifi olmayan bölgeye sağ kanattan takviye yapıldı. Ancak Isla’nın ilk maçtan sonra sakatlanmasıyla Fenerbahçe’nin bir anda o bölgesinde de boşluk oluştu.
Görece opsiyonu fazla sağ kanattan Dirar sola geçti; Isla’nın sakatlanmasıyla sağ kanat opsiyonu yok olunca daha kalabalık yerden, orta sahadan sağ kanada Ozan takviyesi geldi.
Ozan, Altay’la birlikte takımın tüm maçlarına çıkan bir oyuncu oldu ve Fenerbahçe’nin bir anlamda takım içinden yaptığı transfere dönüştü ki Milli Takım’daki performansı da ışıl ışıl parlıyor.
Birkaç hafta önce de belirtmiştim, Fenerbahçe’nin kadrosu ligin ortalaması alındığında oldukça kaliteli ayaklardan oluşuyor.
Zaten bu kadro ligin hemen başında tüm istatistiklerde hemen öne geçti.
Fenerbahçe’nin ligin ilk yedi haftasında Galatasaray maçı hariç maç başına olumlu pas sayısı 557 olmuş. Derbiyi bir kenara koymak gerekiyor o maçların
Yer Malatya; yine uzamış bir maçın ilk yarısın Fenerbahçe bir penaltı atışı kullanıyor. Emre’nin tam vuracağı sırada kaleci bir adım öne çıkıyor ve kendisine avantaj sağladığı bir durumda penaltıyı kurtarıyor.
Maç hiçbir şey olmamış gibi devam ediyor…
Yer İzmir… Göztepe penaltı atıyor; Altay kendisine avantaj sağlayacak şekilde ileri çıkıp atışı kurtarıyor ve oyunu da hızla başlatıp, Fenerbahçe’nin bir gol atmasını sağlıyor.
Fenerbahçeli oyuncular sevinirken hakem VAR müdahalesi sonrası golü iptal ettirip, penaltıyı tekrar attırıyor.
Ersun Yanal’ın teknik direktörlük kariyerindeki en büyük başarısı 2013-14 sezonunda Fenerbahçe’nin başında yaşadığı şampiyonluktur. Bu şampiyonluk elbette dönemi itibarıyla Fenerbahçe taraftarının gönüllerindeki yeri ayrıdır.
Hiç kuşku yok ki şampiyonluğun kazanılmasında takımın teknik direktörü olarak Ersun Yanal’ın ismi de Fenerbahçe taraftarı için farklı anlamlar içermektedir.
Meseleyi tek kişi üzerinden okumak özellikle o dönemi tam olarak takip etmemiş kalabalıklar açısından bugün yapılacak değerlendirmelerde eksik kalmaktadır.
Zaman hızla akıp gidiyor; ifade ettiğimiz tarihin üzerinden 6 yıl geçti.
Bugün 18 yaşındaki bir taraftar o zaman 12 yaşındaydı.
“Ben, her şeyi biliyorum” diyen en tutkulu taraftar için bile Fenerbahçe siyasetini takip etmek kolay değildir.
Ersun Yanal’ın Fenerbahçe’ye kazandırdığı şampiyonluk bir yana onun gönderiliş şeklidir Fenerbahçe’deki o dönem hafızalarda bırakan iz, gönüllerde açan yara…
Zaten geçmiş yıllarda mağduriyet yaşadığına inanılan kişilerin son dönemde teker teker kaybettikleri pozisyonlara gelmesi de bunun bir ifadesi oluyor.
Eylül ayında Fenerbahçe’nin pozisyon üreten takım olma sürecini olumlu bir gelişme olarak değerlendirmiş; kaçan gol fırsatlarının değil, o fırsatların oluşmasının önemi üzerine değerlendirmelerde bulunmuştum.
O köprünün altından çok su aktı; hani aynı suda iki defa yıkanılmazmış ya Fenerbahçe de Eylül ayındaki o futbolunu da bir daha tekrar edemedi. Zaten sonraki dönemde de özellikle Ersun Yanal’ın kadro seçimi ve oynattığı futbolla ilgili eleştirilerim de bu yönde oldu.
Takip edenler bilirler çok uzunca süredir futbolu oyuncu merkezinde değerlendirmiyorum.
Bunun için önceki sezonlarda Mehmet Topal-Souza tandemini başkaları kadar sorun yapmadım.
Türkiye’nin yeni vizyonu spor kulüplerinin futbol kulüplerine dönüştürülmesi hareketidir.
Beşiktaş bir futbol kulübü olarak kurulmadı, bu nedenle de kuruluşu 1903 olmasına karşın o futbol şubesine ait bir tarih değildir.
Galatasaray ve Fenerbahçe futbol kulübü olarak kuruldular. Bir süre öyle devam ettiler.
Onları bir spor kulübü haline getiren güç neydi?