Fenerbahçe için en başından sonuna kadar talihsiz, bir dizi hatalarla dolu akşam oldu. Böyle zamanlarda en iyisi ders çıkarabilmeyi başarmak ve mümkün olduğunca da çabuk unutabilmek.
Şunu aklımızın bir köşesinde tutmamız gerekiyor; Fenerbahçe yeni bir takım kurgusunu oluşturmaya ve oturtmaya çalışıyor ve bu sürecin içinde iniş çıkışlar, beklenmedik kayıplar olacaktır. Öncelikli hedef takımın ezbere oynayacağı oyunun ana omurgasını oturtmaktır.
Artık kimsenin sabrının kalmadığı bir sürecin içinden geçiliyor olsa da istikrarı bozacak her panik hamlenin nasıl zarar verdiğini ayırt edebilmek önemli bir bilinç aşaması oluyor.
Dün bir dizi hatalar vardı, diyerek başlamıştık.
Kuşkusuz en belirgini bu maça hiç hazır olmayan bir takımı vardı sahada. Fenerbahçe ne kadar hazır değilse, rakibi o kadar konsantrasyonu yüksek bir mücadele örneği gösterdi.
Orta alanı tam anlamıyla çıkışa kapattı dersek yanlış bir cümle yazmış olmayız.
Daha ilk oyun kurma denemesinde Attila’yı hataya zorlayan bu kurgunun geri planında dersini çok iyi çalışmış bir teknik ekip olduğunun hakkını da teslim etmeliyiz.
Orta alanda ne Mert Hakan ne Gustavo oyunu yönlendirecek bir aksiyon gösterebildiler.
80’li ve 90’lı yıllarda takımlarımızın Avrupa Kupası maçlarını izlemiş olanlar çok iyi hatırlayacaktır; bazı karşılaşmaların sonunda gazetelerde şöyle manşetler görürdük; “yenildik ama ezilmedik!”
Tamamen avuntudan ibaretti, çünkü her seferinde takımlarımız yenilir; kazandığımızda da olay olurdu.
Rakiplerimiz Avrupa’nın önemli büyük takımlarıydı ve ne yaparsak, ne kadar mücadele edersek edelim, bu takımları alt etmek mümkün olurdu. Onların kendine güvenen, ne yapacağını, nasıl gol atacağını bilen havaları sahaya çıkarken zaten bizim kaderimizi çizerdi sanki.
Dün Hatayspor karşısındaki Fenerbahçe büyük bir takım olduğu havasını hissettirdi.
Takımın özgüveni yüksekti, ön alanda Hatayspor’un oyun kurmasına izin vermeyecek şekilde baskı kurdu, savunmada rakibine belli bir oyun alanı bıraktı ve oralarda top doşaltırmasına izin verdi ancak ceza sahasına hiç sokmadı. Kısa sürede kaptığı toplarla alanı genişleterek hücuma çıktı ve bunların birinde de gol buldu.
İkinci yarı 49. Dakikada Mert Hakan, 51. Dakikada Rossi, 54. Dakikada yine Mert Hakan, 57. Dakikada Valencia ile çok önemli 4 boş pozisyonu harcadı ki işte buralarda çok daha dikkatli ve buraya kadar anlatmaya
Son yıllarda Fenerbahçe açısından sezonun en zor haftası ve galibiyeti olduğunu söylersek sanırım hiç de abartılı bir yorum yapmış olmayız.
Sırasıyla Beşiktaş, Galatasaray ve Trabzonspor’un puan kaybettiği bir seride genel teammüllere uyarak normalde Fenerbahçe de kazanamazdı. Ancak sarı lacivertliler uzun zaman sonra bu şanssızlığı kırdı; ikinci yarısında çok zorlandığı karşılaşmayı kazanarak tamamladı ve 7 puanlık bir avantaj paketinin de sahibi oldu.
Böyle haftaları kayıpsız geçmenin ne kadar önemli olduğunu geçtiğimiz sezonlardaki öğrenilmiş tecrübelerden biliyoruz.
Sezonun 6. Haftasında tüm takımların bir arayış içinde olduğu gerçeğini öncelikle zihnimizin bir yerinde tutmamız değerlendirme ölçütünün referans aralıklarını belirleme anlamında bize yararı olacaktır.
Dün Fenerbahçe’nin oyuna iyi başladığını, hemen golüne kavuştuğunu ancak özellikle Mert Hakan’ın sarı kartıyla birlikte ilk yarım saatten sonra düşüşe geçtiğini özetleyebiliriz.
Mert Hakan, Fenerbahçe’ye geldiğinden bu yana belki de en yararlı oyununu oynama gayretinde olduğu bir 30 dakika geçirdi. Çok koştu, oyunda kaldığı 45 dakika düşünülürse ortalamada en fazla topla oynayan, en yüksek pas isabeti
Dakika 8. Visca, hücum yönüne göre sağ taraftan, fazlasıyla boş durumda, çerçeveyi bulsa Altay’ı zor durumda bırakabilecek, çok sert bir şut gönderdi kaleye ancak az bir mesafeyle dışarı çıktı top.
Bir uyarıydı bu; zaten yıllardır Visca’yı burada izlememiş olanlar için kesinlikle bir sürpriz olamazdı. Herhalde futbolcunun dökümü yapılsa buna benzer en az 5 golü rahatlıkla bulunacaktır.
8 dakika sonra, Visca yine aynı yerden kaleye doğru yaklaştı; yakın sayılmayacak bir markajla takip ediliyordu Bosnalı oyuncu ve belki yine şut çekmesi bekleniyordu. Ancak şut yerine ceza sahasına orta yapmayı tercih etti bu kez.
Top ceza sahasında ofsayt çizgisinin biraz gerisinden hareketlenen Okaka ile buluştu.
İlginçtir pasın Visca’nın ayağından çıkmasından hemen sonra Okaka’ya gelirken önce Serdar Aziz’in salise farkla peşinden de Altay’ın pozisyonun takibini bırakarak kollarını bir hakem gibi yukarı kaldırdıklarını gördük.
Gol olmuş, Başakşehirli oyuncular sevinirken o sırada Serdar Aziz ve Altay’ın kolları henüz yere inmemiş, havada bekliyordu.
Pozisyonu bir kere daha izleyin, abartmadığımı göreceksiniz.
Visca’yı tutması gereken savunma oyuncusu, futbolcuya rahat orta yapma fı
Bir Avrupa Kupası macerasına nasıl başlanması gerekir sorusunun cevabı “işte böyle” olur sanırım.
Fenerbahçe hem kendi özgüvenini sağlamlaştırıyor hem de bir bakıma rakiplerine mesaj gönderiyor.
Yüksek mücadele içeren ilk yarının nasıl 1-1 sonuçlandığını anlamak için sanırım herkesin bir süre sessizce düşünmesi gerekiyordu; çünkü bu oyunun karşılığı kesinlikle beraberlik değil 3-0 olmalıydı.
Oyun!
Evet, Fenerbahçe’de yıllar sonra artık bunu konuşabilecek bir yere geldik.
Ortada bir oyun varsa bunun da gelişim sürecini anlayabiliyor, takip edebiliyor olmak gerekir; Fenerbahçe’nin teknik direktörü de bunu yapıyor.
Oyun sadakatine bağlı kalarak oyuncu performanslarının gelişimini sağlıyor.
Bu ne demek?
Geçen sezonun en kritik karşılaşması Sivasspor’du Fenerbahçe için; kazanması halinde büyük bir ihtimalle şampiyonluğa ulaşacağı bir maçı kaybetmişti, tıpkı bir önceki sezon gibi.
Sivasspor Süper Ligin kendine göre bir istikrarı ve ortalaması olan ve bunu de hiç kaybetmeyen bir takımı.
Geçen sezonu 5. ondan öncekini 4. de tamamladı ve üst üste iki sezon Avrupa kupalarına katılma hakkı elde etti.
Rıza Çalımbay, Galatasaray-Fatih Terim istisnasını bir kenara bırakırsak Süper Ligde kendine göre o da istisnai bir durum yaratarak Sivasspor’da uzun yıllardır görev yapıyor.
Bunun hakkını ve ölçüsünü bir kere ortaya koymak gerekiyor.
Fenerbahçe’nin geride bıraktığı son 3 sezondaki istikrarsızlıklarıyla birlikte bu döneme nasıl bir tablo ile başladığını da...
Bu maçın 90+7. Dakikasında gol atıp kazanmış olsaydı karşılaşmanın zorluk derecesi ve sonuna kadar mücadele eden takım gerçeği konuşulacaktı futbol kamuoyunda.
Peki Fenerbahçe uzatma dakikalarında o golü bulacak pozisyonlar üretebildi mi veya onu istedi mi?
81. dakika...
Vitor Pereira 3 golle büyük katkı veren Enner Valencia’yı oyundan çıkarıyor, yerine 18 yaşında henüz doğru düzgün hiçbir yerde profil fotoğrafı olmayan Fatih Yiğit Şanlıtürk’ü oyuna alıyor.
O dakikadan sonra Fenerbahçe’nin ileri üçlü dizilişi yaş ortalaması 18; Arda (16), Fatih (18), Muhammed (20) haline geliyor.
Hiç abartısız herhangi bir seviyede hazırlık karşılaşmasında dahi göremeyeceğimiz bu durum UEFA’nın 2 numaralı kupasında gerçekleşiyor.
Bir daha görür müyüz bilemem ancak bu durumun çok değerli olduğu gerçeği önümüzde duruyor.
Hikaye bu değişikliklerle bitmiyor.
Büyük bir ihtimalle 88. Dakikada durum 3-2 olunca kafalardan şu geçiyor “Vitor Hoca fazla ileri gitti, Avrupa macerasının şakası olmaz!”
Evet, geçen hafta 90. Dakikada kazanılan serbest vuruşun başına Arda geçip topa Sosa vurunca eleştirdiğimizde işte tam da bu mealde tepkiler gelmişti.
Dakika 87.
Maç sıkışmış ve neredeyse de 2 puan avuçtan gitmek üzere...
İnanılır gibi değil; oyuna 16 yaşındaki Arda Güler giriyor.
50 yıldır futbolu aynı at gözlüğü ile yorumlamaya devam eden bakış açısına göre bu değişiklik olsa olsa “Ağam bizimle eğleniy” şeklinde tepkiyi hak ediyor.
Aynen Helsinki maçında Arda’nın topu alıp o serbest vuruşu kullanmaya teşebbüs etmesine verilen gibi...
“O kadar da değil!”
Aksine tam da o kadar işte!
Arda oyuna giriyor, olması gerektiği yerde koşuyor, rakibini üzerine çekiyor ve karşılaşma boyunca sürekli ıslıklanarak izlenen Samatta’dan aldığı pası Zajc’a uzatıveriyor ve o da çok düzgün bir vuruşla 3 puanı getirecek perdeyi açan golü atıyor.