Boyunu aşan savaş çığırtkanlığı, sahte kabadayılık yapan Yunanistan’ı kim kışkırtıyor, arkasında kim var derken, eş zamanlı bir provokasyonla aynı kafa ve yoldaki Ermenistan da Azerbaycan’a saldırarak bu kirli oyuna girdi, daha doğrusu, dâhil edildi. Tıpkı Temmuz 2020’de Türkiye ile Yunanistan’ın yine çatışmanın eşiğine geldiği bir dönemde Ermenistan’ın Azerbaycan sınırındaki Tovuz şehrine saldırması gibi. Yani tarih boyunca ABD ve Batı tarafından kullanılan iki aparat yine aynı senaryonun figüranları konumunda. Hem de o senaryonun kendileri açısından nasıl hezimetle sonlandığı, sonlanacağı gerçeği ortadayken. Malum, Miçotakis hâlâ yüzyıl önceki travmanın etkisiyle stres bozukluğu içinde. Diğeri, Paşinyan da daha iki yıl önce yenilgiyi tatmış, gücünün yetmediğini gören, ülkesinin içinde bulunduğu ekonomik çöküntüyü bilen, geleceğini, önünü göremeyen, fark edemeyen bir pozisyonda. Ancak Paşinyan açısından Azerbaycan ile Ermenistan arasında barış umutlarının gündemde olduğu bir süreç de söz konusuydu. Dolayısıyla, bu saldırganlık her iki figüran açısından da çılgınlık falan değil, tam anlamıyla akıl tutulması ya da esareti durumu. Çünkü Yunanistan ve Ermenistan başbakanları ABD ve Fransa’nın arka çıkması, kışkırtması ya da talimatıyla ateşe koşan pervaneler misali şuursuzca bir davranış içinde hem kendilerini hem de ülkelerini felakete sürüklüyorlar. Üstelik de tüm dünyanın gözü önünde ve birbirleriyle yarışırcasına. Mesela Miçotakis’in Paris’e gidip, Macron’a Türkiye’yi şikâyet ettiği, yardım için ağladığı gün Azerbaycan’a saldırma çılgınlığında bulunan Paşinyan’ın da telefonla Macron’u arayıp destek istemesi gibi. ABD ve Fransa yönlendiriyor, talimat veriyor, kuklalar, kullanışlı aparatlar ateşe koşuyorlar açıkçası. Niyesi malum: ABD ve Fransa, Türkiye’nin daha da artan gücü ve etkinliğinden rahatsız. Engellemek çabasıyla da birbirleriyle iş birliği içerisinde Türkiye’ye karşı komplike bir oyun, tezgâh peşindeler. Bu bağlamda da ABD ve Fransa el ele verip Yunanistan üzerinden bir süreç başlatmayı denediler. Yunanistan’ın tahrikleri ve kışkırtmasıyla Türkiye tuzağa gelip saldırırsa bize de fırsat düşer diye. Ama Türkiye bunu yemedi. O alçak taktik hâlâ sürdürülürken de yeni bir cephe açmak adına Ermenistan kışkırtıldı. Dünden buna razı olan Ermenistan da Azerbaycan’a saldırdı. Orada da Türkiye’nin bu saldırıya hem Şuşa beyannamesinden doğan ve dünyaya ilan edilen müttefiklik hem de o beyanname olmasa da kardeş Azerbaycan’a koşulsuz destek gereği seyirci kalmayacağını biliyorlardı. Ama Türkiye gibi Azerbaycan da bu oyuna gelmedi ve Ermenistan’ın “Azerbaycan bana saldırıyor” tuzağına düşmeden, hiçbir sivilin de burnu kanamadan Ermenistan’a gereken cevabı verdi. Bu arada Azerbaycan’ı saldırgan devlet gibi göstermeye dönük kara propaganda alçaklıkları falan da sökmedi. ABD’nin bütün hesabının Türkiye’yi tuzağa çekmek, yeni cephe açmak olduğuna dikkat çeken dün konuştuğum bir askeri yetkili şöyle diyor:
“ABD ile Fransa, birinin gücü daha fazla aynı kulvarda koşan iki aktör. Ama şu an menfaatleri örtüştüğü için el ele verdiler Atina ve Erivan’ı kullanıyorlar. Onların da çapı, sıkletleri belli. ABD’nin gelip de karşımızda silahlı güç olarak duracağı falan söz konusu değil. Silah verir, akıl verir, yol verir, aslansın der, seyreder. Kullandığı terör örgütleriyle aynı mantık yani. ABD’nin derdi Yunanistan, Ermenistan üzerinden yer almak, işgal değil, zaman kaybettirme, gücünü yay hesabı.”
Özetle, dememiz o ki hem şer birlikteliği hem de zamanlama açısından hiçbir şey tesadüf değil. Ve kuklacı ABD ile Fransa’nın oynatmasıyla hareketlenen her iki kuklanın da kullanışlı aparatlar anlamında bir diğer kukla terör örgütü PKK/YPG/PYD’den pek farkları yok aslında. Üçü de aynı merkeze hizmet ediyorlar ve aynı yol, yöntemi izliyor, alçaklıkta sınır tanımıyorlar. Yunanistan ve Ermenistan’ın PKK/YPG/PYD ve diğer terör örgütlerine nasıl kucak açtıkları, sahiplendikleri de malum zaten. Topraklarında teröristler cirit atıyor, alenen eğitiliyorlar. Kanlarının birbirlerine kaynaşma durumu dahi söz konusu yani.