Demokrat Parti’deki üç vekilden ikisinin istifasıyla birlikte olası transfer ve yeni bir parti mi geliyor muhabbetleri yine gündemde... İzmir Milletvekili Salih Uzun ile birlikte istifa eden İstanbul Milletvekili Cemal Enginyurt’ da “Merkez parti ihtiyacının olduğu açık. 1-2 ay seyredeceğiz” dedi zaten… Zamana ve zemine göre siyasi manevra hesabı yani… Bu transfer de olabilir ya da yeni bir oluşum hamlesi de... Ki bu anlamda bazı isimlere odaklı konuşulan ama henüz doğrulanmayan daha başka parti kurma olasılıkları da söz konusu... Dolayısıyla mevcutlara ilave yeni logolar, yeni tabelalar da olabilir. Elbette siyasette çok seslilik, renklilik demokrasinin gereği, siyasi figürlerin yeni bir iddia ve arayışla ortaya çıkmaları da doğal ama bu bir o kadar da soru işaretleri içeren bu durum. Zira, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı kayıtlarına göre Türkiye’de halen 162 aktif siyasi parti var… Çok değil daha üç-dört ay önce aynı konuya değindiğimizde bu rakam 146 idi… Sadece 2024 yılında temmuz ayı başına kadarda 11 yeni siyasi
Suriye’deki kirli oyunu kararlılıkla adım adım bozan Türkiye eksik kalan halkaları tamamlamada kararlı… Yeni bir kara harekatı olasılığı nedeniyle de öncekilerde olduğu gibi hem ABD hem Rusya ile eş zamanlı olarak mücadele ediyor bir yandan da… Dolayısıyla terörist temizliğine dönük askeri hazırlığa paralel her iki ülkeyle yoğun bir diplomasi trafiği de var. Aslında buna sabır taşı diplomasisi de denilebilir. Çünkü her iki ülke de beş yıl önce altına imza attıkları mutabakatlardaki “PKK/YPG/PYD buralarda asla olmayacak, sığınmacıların geri dönüşleriyle ilgili ortam yaratılacak” diye Türkiye’ye verdikleri sözü tutsalardı zaten buna gerek kalmayacaktı. ABD, kontrolü altındaki bölgede terörist barındırmayacak, PKK/YPG’lilerdeki ağır silahlar toplanacak, tahkimatları, tüm muharip mevzileri imha edilecekti. Yine Rusya ile yapılan mutabakat gereği Münbiç ve Tel Rıfat’taki bütün PKK/YPG’li teröristler, silahlarıyla birlikte Türkiye sınırından 30 kilometre derinliğin dışına
CHP’deki kronik kurultay tartışmalarına son yıllarda cumhurbaşkanı adayı kim olacak çekişmesi, gerilimi de eklendi malum... Kılıçdaroğlu’nun kaybettiği 38. Olağan kurultayda seçilmiş yeni bir Genel Başkan, ardından gelen yerel seçim başarısı ve kamuoyunda yükselen başarı ivmesine rağmen CHP kenetlenme, sokağa odaklanma görüntüsü değil, dört bir taraftan çekilen bir parti havasında... Biri eski 2 genel başkan ve 2 büyükşehir belediye başkanı dört isim değişik taktiklerle bir yere doğru gidiyorlar, kiminin aklında genel başkanlık kiminin aklında cumhurbaşkanlığı adaylığı var. Bu yolda avantaj elde etmek içinde zaman zaman birileri gözden düşüyor, istenmeyen adam oluyor ya da tam tersi ön plana çıkıyor, bir anda baş tacı yapılıyor...Bu bağlamda özellikle cumhurbaşkanı adaylığına çok istekli iki büyükşehir belediye başkanının taraftarları, trolleri arasında da birbirlerine yönelik alttan alta itibarsızlaşma saldırıları, çekişmesi pik yapmış durumda. İmamoğlu ya da Yavaş’tan birine yönelik olumsuz bir gelişme
Terörle mücadele başta olmak üzere uluslararası her sorun ya da krizde ABD ve AB’den gelen çatlak sesler üzerine en bildik tartışmalardan birisi de ne? Türkiye kendini, haklılığını batıya yeterince anlatamadı... Türkiye’nin sert güçle beraber yumuşak güç stratejisine de ağırlık vermesi gerektiği konusu yani... Bu anlamda etkinliği daha da artırmak adına ciddi, yeni hamleler çalışmalarda var nitekim... Ancak bu noktada yanıtı son derece kritik asıl soru ise şu:
ABD, AB, Türkiye’nin haklılığını, mücadele kararlılığını anlamak istiyor mu? Çünkü uluslararası siyasette ne anlatabildiğiniz ve ne anlattığınızdan çok karşınızdaki muhatabın durumu, pozisyonu önemli artık. Bu da zeka, IQ düzeyi değil, doğrudan samimiyet derecesiyle bağlantılı bir olay... Böyle bakıldığında da PKK’nın terör örgütü ve YPG/PYD’nin bu örgütün bir parçası olduğunu hepsinin çok iyi bildiği açık ve net. En başta da teröristleri silahlandırıp, kollayan ABD’nin... Birçok AB ülkesi de
CHP uzunca bir süredir sokağa, vatandaşlara dokunmak, ülke sorunlarına çözüm üretmek yerine parti içi dengeler ve hesaplaşmalara odaklanmış bir görüntü içinde. Ekranlarda, sosyal medya platformlarında hala bitmeyen genel başkanlık hesapları ve Cumhurbaşkanı adayı kim olacak, olmalı üzerine kurgulu polemikler, hep ön planda... Ülkeyi yönetmeye talip iktidar alternatifi bir ana muhalefetten ziyade,daha kendi içindeki sorunlarını çözemeyen, kısır çekişmeleri sonlandıramayan bir parti havası söz konusu... Buna rağmen CHP adına birileri de çıkıp diyor ki; “asayiş berkemal” bunların hepsi partiyi karıştırmak, yıpratmak, iktidar yürüyüşünü engellemek isteyenlerin çıkarttığı söylentiler ve buna bağlı yaratılan kasıtlı tartışmalar... Siyasette bunlar da olabilir ama bu gibi tartışmaların kaynağının bizzat CHP’lilerin yaptığı açıklamalar ve hamleler olduğu da ortada. Durduk yerde kimse birtakım iddialar ortaya atmıyor açıkçası...CHP’nin içinden birileri ateşi körüklüyor
İsviçre Federal İstihbarat Servisi FIS’e göre; PKK, İsviçre’de gizli terör faaliyetleri yürütüyor. Avrupa’daki başka yerlerde olduğu gibi gizlice para topluyor, terör propagandası yapıyor ve eğitim kamplarında kandırdığı gençleri gelecekte Türk Ordusu’na karşı savaşmak üzere eğitiyor. PKK yanlısı sözde kültür dernekleri yeni gelen “Kürt mültecileri” yanına çekerek onları amaçları doğrultusunda kullanmaya çalışıyor. FIS’in tespitlerinde PKK’nın zaman zaman şiddet yanlısı sol görüşlü aşırılıkçı grupların üyeleriyle işbirliği yaptıkları da var... Potansiyel hedeflerinin de camiler, Türk misyonları ve kurumları olduğu açık açık yazılıyor…
Bunların İsviçre tarafından dillendirilmesi elbette önemli ancak, gizli denilenlerin hepsi zaten bilinen, aleni alçaklıklar... Dolayısıyla ilginç olan İsviçre’de de jetonun artık düşmesi...Terör örgütü PKK’nın aşağılık yüzünü görmesi, gerçeği anlaması
Dünya ABD başkanlık seçimlerine ve yeniden Trump dönemine odaklanmışken iç siyasette de oldukça hareketli günler yaşanıyor... Özellikle ana muhalefet partisi CHP’de yüksek tansiyon hiç düşmüyor... Yaşanan bu gerilim, iç çekişme de sürekli siyaset ve medyanın gündeminde… Esenyurt Belediyesi’ndeki gelişmelere yönelik parti içinden gelen farklı çıkış ya da tavırlarla bu daha da bir görünür oldu... CHP’liler ısrarla bu duruma çok seslilik, normal diyorlar ama bazı sıra dışılıklar olduğu da ortada. Eskilerdeki özellikle her kurultay sürecinde yaşanan farklı sesler ama sonrasında “kurultay bitti işimize bakalım” gibisinden birlik beraberlik havası pek yok yani. Üstelik değil kurultay bitmesi, 31 mart yerel seçimlerinde gelen başarıya rağmen... Herkes kendine oynuyor ve parti içi bu kısır çekişme ivmesinin önümüzdeki günlerde daha da yükseleceğine dair emareler söz konusu... Dolayısıyla Türkiye’nin çok ciddi sorunlarla karşı
Ankara-Şam hattında yeniden normale dönüş, konusunda Esad, değil adım atmak tam bir sessizlik halinde. Buna akıl tutulması da denilebilir...Ya da başka kirli hesaplar, tezgahlar. Çünkü Esad’da, normalleşmeyi istiyor ve irade koyuyor gibi görünen Putin de biliyor ki Türkiye olmadan ABD’yi Suriye’den kimse sökemez. Ve başından beri de Türkiye her fırsatta Esad’a tek bir şey söylüyor:
Benim senin topraklarında gözüm yok, tek karış toprak falan istemiyorum. Senden hiçbir şey talep etmiyorum, hatta senin toprak bütünlüğünden yanayım... Benim derdim terörle, teröristlerle...
Böyle bir durumda normalde ne beklenir? Esad’ın aklını başına alması, gerçeği görüp yönünü, tarafını doğru belirlemesi. Ama o ne yapıyor? Bunları duymuyor, görmüyor, ülkesinin topraklarına bizzat çöken devletlere, terör örgütlerine gıkı çıkmıyor. Varsa yoksa “Türkiye normalleşme istiyorsa askerlerini çekmeli” gibisinden abuk sabuk laflar ediyor.
Hala sonuca ulaşamayan