CHP’de cumhurbaşkanı aday adaylığı başvuruları bugün başlıyor...Aslında buna tarihi değişmezse 3 yıl sonra yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerinde CHP’lilerce “kazanacak aday” olarak nitelendirilen, görülen Ekrem İmamoğlu’na karşı parti içi yarışta “kaybedecek aday” çıkıp çıkmayacağını netleştirme süreci demek daha doğru...Zira “kazanacak aday” olarak nitelendirilen diğer güçlü isim Mansur Yavaş zaten parti içi oylamada yok. O,” daha erken, işimize bakalım’ diyor.. Ama bunun adaylıktan vazgeçtiği anlamına gelmediğini de ekleyerek. Bu durumda da iki olasılık söz konusu. Ya “adı üstünde seçim demek birden fazla isim arasında yarış veya tercih yapmak” diyerek çoklu mücadele havasında bir “sandık oyunu” kurgulanacak ya da “asıl amaç İmamoğlu’na partili üyelerden en yüksek desteği ortaya koymak” denilerek daha sonraki olası gelişmelere karşı da ön alma stratejisi olacak. Hem CHP’lilerin başından beri dillendirdiği, hakkındaki hukuki
İmralı’dan beklenen “silah bırakma çağrısı” konusunda henüz ete kemiğe bürünmüş somut bir gelişme, eylem söz konusu değil. Hatta Irak’taki Barzani ve Talabani bölgelerine de uzanan temas trafiği ve yapılan açıklamalarla DEM Parti tarafından öncekinin benzeri “yeni bir çözüm süreci” algısı yaratılmaya, bir pazarlık havası verilmeye çalışılıyor ve daha başka kirli tezgâh arayışları söz konusu sanki... Kimi aleni, kimi gizlice kimi sinsice... Yani durumu hala anlamama ya da anlamamakta direnme durumu var gibi... Bilerek, bilmeyerek ama daha çok da kasıtlı olarak... Mesela daha yeni DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, haftalık Meclis Grup Toplantısında ne dedi? “Tek taraflı barış olmaz. Barışın güçlenebilmesi için, diyalog sürecinin barışla taçlanabilmesi için iktidarın bir yol haritası, planını açıklaması şarttır.” DEM Parti Meclisi’nin dört maddelik son talepkâr bildirgesi de malum...
Dolayısıyla görünür gerçekliği bir kez daha irdelemekte
CHP cumhurbaşkanı adaylığı için ön seçim tarihini netleştirdi. Verilen üçlü fotoğraflar ve Genel Başkan Özel’in söylemlerine bakıldığında partide asayiş berkemal, birlik-beraberlik havası hâkim, herkes mutlu- mesut. Ama hâlâ bitmeyen tartışmalar kafa karıştıran noktaların giderilmediğini de ortaya koyuyor. Hatta daha da artan anlaşılmazlıklarla… Mesela Özel, iki adayın İmamoğlu ve Yavaş’ın birbirlerini yıpratmama konusunda fikir birliğine vardıklarını söyledi... İki adaydan biri bu yöntemde ben yokum diyorsa o zaman tek bir aday için seçime ne gerek var? Tek bir adaylı seçim partinin tüm iradesinin yansıtıldığı anlamına gelir mi? Elbette sandık yarışını kitabına uydurmak için bazı x isimlerin tavşan aday adaylıkları söz konusu olabilir ama inandırıcılığının tartışmayı daha da alevlendireceği açık. Şudur adayımız dersin olur biter...Günlerce, haftalarca devam edecek ülke gündeminden uzak, parti içi koltuk hesaplarına odaklanarak yürütülecek, hararetli kampanya sürecinin, çekişmelerin
CHP kurmayları cumhurbaşkanı adayını belirlemek için henüz çok erken görüşleri ya da eleştirilerine karşılık ne diyorlar? “’Yarın hemen seçim’ diyen bir siyasi partinin aday belirlemesi doğal.” Elbette son yerel seçim başarısıyla yıllar sonra ilk kez birinci parti konumuna gelen CHP’nin erken seçim istemesi siyasetin gereği, cumhurbaşkanı adayını da bu gerekçeyle erken belirlemesi, hatta istediği zaman açıklaması hakkı ama parti içindeki görüş ayrılığı ve “Bu acele niye?” tartışmalarının nedeni, yani meseleyi mesele yapan da bu zaten. Ortada 2025 için adı konulmuş, alınmış böyle bir sandık kararı yok, sadece CHP’nin dillendirmesiyle olmayacağı da açık. İktidar kanadı istemediği sürece mümkün değil. Böyle bir düşünce, niyet olmadığına dair çok net açıklamalarda geldi nitekim. Evet “siyasette olmaz olmaz” ancak olmayacağı belli gibi bir durumun da kesin olacak diye dillendirilmesi, hele de siyasi manevralara gerekçe olarak gösterilmesi daha başka hesapların
Donald Trump, ilk döneminde kendisini sıkıntıya sokan, ABD’nin meşhur “Müesses nizamıyla” çatışacak, hesaplaşacak derken, tam tersi onun Gazze’de yapmak istediği “kirli oyunu” kaldığı yerden devam ettirme niyetinde... Hegemon güç olmak istiyor, kampanya sürecinde vaat ettiği barış, huzur yerine kaosu getirmeyi hedefleyen biri olarak esip gürlüyor... İsrail’e dur demediği gibi doğrudan Filistinlilerin vatanlarına gözünü dikmiş durumda... “Gazze’yi İsrail’den devralacağız” diyor. Gazze ne zaman İsrail’in oldu da başkasına devrediyorsa? Eski ABD Başkanı Biden’in çok büyük bir askeri desteğine rağmen İsrail Gazze’de sonuç elde edemedi. Katil Netanyahu Gazze’yi Filistinsizleştiremedi. Havadan attıkları “terk edin burayı yoksa öleceksiniz” bildirilerine ve alçakça bombalı saldırılara karşılık Filistin halkı yerinden, yurdundan kıpırdamadı. İnsanlar gitmemekte, topraklarını, vatanlarını kaybetmemekte direndi... Şimdide Trump, “Gazze’yi Ortadoğu’nun Rivierası yapacağım
Ana muhalefet partisi CHP’de yüksek tansiyon hiç düşmüyor… Biri eski iki genel başkan ve iki büyükşehir belediye başkanı, dört ayrı güç dinamiği arasında sürekli gel-gitler yaşanıyor. Hem cumhurbaşkanı adaylığı hem de genel başkanlık hesapları nedeniyle. Adı geçen, sürekli konuşulan, tartışılan başat aktörlerin hepsi o kadar istekli ve hırslılar ki her şey karmakarışık… Yaşanan bu gerilim, iç çekişme de sürekli siyaset ve medyanın gündeminde… Bunu da doğrudan tarafların davranışları ve açıklamaları tetikliyor… Tartışmalar öyle bir noktaya geldi ki taraflar çok daha net mesajlar vermeye başladı. İmamoğlu cumhurbaşkanı adayının hemen, yani kendi adının açıklanmasını istiyor, Özel’in ön seçim kararını duyurmasıyla da bayağı bir mesafe almış durumda. Yavaş ise “erken, işimize bakalım” diyor. Yavaş’ın yaptığı “Gün ola harman ola o güne kadar kim kalacak “ gibi son derece kritik açıklamalar da var... Kılıçdaroğlu’nun da erken aday tespiti
“Cumhurbaşkanı adayı kim olacak?” tartışmalarıyla gündemden düşmeyen CHP’nin ‘Altılı Masa’dan ne farkı var? Birinde “Yeter açıklayın şu adayı artık” deniliyordu, şimdikinde “Daha ortada sandık falan yokken, nedir bu acele?” diye sorgulanıyor... Yoksa o zaman da aday belliydi, şimdi de belli gibi, her ikisinde de olanlar sadece kılıfına uydurma durumu... O zamanlarda Kılıçdaroğlu’nun adaylığına kerhen destek hatta sütre gerisinden tepki veren aynı isimler şimdilerde ise kendi aralarında birbirleriyle çekişme halindeler. Hem de aynı havada bir gün küs, ertesi gün barışık olarak... Mevcut sistem gereği cumhurbaşkanı seçilebilmek için 50 artı bir oy oranını yakalamaya dönük muhalefet bloğundaki diğer partilerin seçmen tabanlarına duyulan ihtiyaç da aynı. Sadece CHP adayını saptamakla sandıkta başarı hesapları tutmuyordu, şimdi de tutmuyor. CHP’nin kendi oylarının üzerine koyması için diğer partilerin seçmen tabanlarına ihtiyacı var… Yine o zaman CHP, adı konulan muhalefet bloğunun lokomotifi konumundaydı,
ABD’yi sarsan yolcu uçağı, askeri helikopter çarpışması, kafa karıştıran yorumlara neden oldu. Zira dünyanın her köşesini karıştıran, “demokrasi getiriyorum” diye gittiği yerleri kan ve gözyaşına boğan ABD kendi içinde de çok istisnai zamandan geçiyor. İkinci Trump dönemi denildiğinde en çok konuşulan, tartışılanların başında dünyanın geleceği kadar ABD’nin kendi iç meseleleri, özellikle “müesses nizam” ya da “derin devlet” muhabbeti de var… Başkan kim olursa olsun, kim ne derse desin sonuçta onların dediği olur denilen Pentagon ve CIA yani. Trump’ın ilk dönemindeki bazı politikalarının mahkemeler, bürokrasi ya da Pentagon tarafından nasıl engellendiği, hakkında açılan soruşturmalar da malum. ABD Başkanı olarak dediklerinin tam tersi yapılan işler de oldu. İlk döneminde yaşadıklarıyla hayli deneyimlenen ve seçim sürecinde kendisine yönelik suikast girişimi nedeniyle daha bilenen Trump da bu kez yekten işte o “derin devlet”le savaş kararlılığında. Seçim kampanyasındaki