Türkiye Ligi’nde istikrarsız bir görüntü sergileyen Galatasaray, Avrupa’da daha farklı bir grafik çiziyor. Dün gece de sahasında Marsilya’yı 4-2 ile geçmeyi başaran sarı- kırmızılılar, Şampiyonlar Ligi ayarındaki bu zorlu gruptan çıkmayı garantilediler.
Taylan ve Berkan’ın aynı anda sahada oldukları Galatasaray’da Cicaldau daha ofansif bir role soyundu. Mükemmel bir performans sergileyen Rumen futbolcu, skorun 2-0’a taşınmasında başroldeydi. Özellikle ilk golde topu kapması, Feghouli’yi görmesi ve yaptığı koşu ile vuruşu harikaydı. Henüz 51. dakikada sakatlanarak oyundan çıkması büyük bir şanssızlık oldu. Umarım önemli bir şeyi yoktur ve en kısa sürede sahalara döner. Bu şekilde daha ofansif bir pozisyonda oynayan Cicaldau, Galatasaray’a çok daha fazla katkı sağlar.
Feghouli ve Kerem de başarılı performansları ile Cicaldau’ya eşlik ettiler. Kerem, ikinci ve üçüncü gollerde kalitesini ve hızını konuşturdu. Henüz çok genç. İlerleyen dönemde tecrübe kazandıkça çok daha başarılı olabilir. Bu kapasiteye sahip olduğu net olarak gözüküyor.
Feghouli, Galatasaray için çok önemli bir oyuncu. Sarı- kırmızılıların genç ağırlıklı kadrosunda Feghouli gibi kaliteli ve tecrübeli bir
Avrupa Kupaları’nda mücadele eden takımların, hafta sonu kendi liglerinde kadro rotasyonu yapmaları gayet doğal bir şey. Ancak rotasyonda kullandığınız oyuncularda sezon başından beri hiçbir gelişme olmuyor ve o maçlarda puan kaybediyorsanız bir sorun var demektir. Bu durumda ister istemez hem teknik direktörün bu oyuncuları gereği gibi hazırlayıp hazırlayamadığı hem de bu futbolcuların gerek mental gerekse de fiziki açıdan hazır olmak için bir çaba sarf edip etmedikleri sorgulanır.
Babel, çok kötü bir maç çıkartmadı. Sırtı dönük top alıp bunu kullanabilen tek, Kerem’le birlikte hücumda tehlike yaratabilecek ikinci oyuncuydu. Oyundan çıkmadan hemen önce direkte patlayan şutunu daha önceki dakikalarda da denemeliydi.
Gelgelelim bir türlü vasatın üzerine çıkamıyor Babel. Kendi rahatlığından mı, futbolun artık onu bırakıyor olmasından mı, bu haliyle takımda kendisine sağlanan rahat ortamdan mı, bilinmez…
Emre Kılınç deseniz, tamamen kayıplarda. Deplasmandaki Trabzonspor maçında attığı iki golden sonra kulübeye
Beşiktaş ve Fenerbahçe’nin kaybettikleri haftada Gaziantep maçı, Galatasaray açısından daha kritik bir hal almıştı. Nitekim sarı- kırmızılılar bu fırsatı kaçırmadılar ve 2-0’lık bir skorla önemli bir üç puanı hanelerine yazdırmayı başardılar.
Elbette Galatasaray açısından Beşiktaş ve Fenerbahçe’nin kaybetmesi kadar önemli olan bir başka olay da Trabzonspor’un Rizespor’u mağlup etmesiyle sarı- kırmızılıların Gaziantep FK maçı öncesinde liderle aralarındaki puan farkının ona çıkmış olmasıydı.
Bütün bu etkenlerin getirdiği ‘’ kazanma zorunluluğu ‘’ Galatasaraylı oyuncuların üzerinde ekstra bir baskı oluşturdu. Nitekim bunu telaş ve top kayıpları şeklinde gördük.
Aslında takım halinde iyi bir görüntü veren Gaziantep FK karşısında eski maçlara oranla daha diri bir Galatasaray vardı sahada. Öte yandan takımın kazanma arzusu da üst seviyedeydi. Nitekim ilk yarıda öne geçebilecek fırsatları da yakaladılar sarı- kırmızılılar. Ancak, kapanan takımlar karşısında son derece büyük önem taşıyan bu fırsatları, kötü vuruşlar yüzünden değerlendiremediler.
Gerçekten de Kerem ve Morutan, yakaladıkları iki pozisyonu kötü vuruşlarla harcadılar. Özellikle Morutan’ın kaçırdığı çok net bir
Galatasaray, ligin namağlup iki takımından biri olan Konyaspor’u 1-0’la geçmeyi başardı ama oynadığı futbol ilerisi için hiç umut vermedi.
Konyaspor’un henüz 3. dakikada, Galatasaray’ın bu sezon sıkça yediği türden bir golü kalesinde görmesi, yeşil- beyazlıların bütün dengelerini bozdu.
Konuk takım, yaklaşık olarak 8. dakikadan sonra biraz toparlanıp rakip sahada set oyunu oynamaya başlasa da ciddi gol pozisyonları bulan Galatasaray oldu.
Konyaspor ikinci yarıda topa daha fazla sahip olsa da genel anlamda performansı son derece kötüydü. Kısacası, bu devrede hiç etkili olamayan hatta rakip çerçeveyi bile doğru dürüst göremeyen Galatasaray’ın en büyük şansı, Konyaspor’un kötü futbolu oldu. Tabii bir de yarım Dünya turu yapıp maça çıkan Muslera’nın altın müdahaleleri. Her ne kadar Konyaspor’un yakaladığı en önemli pozisyonlardan biri olan Serdar Gürler’in şutunda top üzerine gelse de Muslera’nın o pozisyonda hızlı bir şekilde doğru yeri tutması ve refleksi son derece kritikti. Bunun dışında tehlike oluşturabilecek pek çok topu da erken yaptığı müdahalelerle pozisyona dönüştürmedi.
Evet, çok kötüydü Konyaspor. Özellikle defansları adeta çil yavrusu gibiydi. Galatasaraylı
Benzer sıkıntıları yaşayan iki takım karşılaştı dün akşam İstanbul’da. İkisinin de amacı, bir ölçüde de olsa nefes almaktı ve bunu başaran Galatasaray oldu. Ancak bu nefes Cim Bom’a tam bir rahatlama için yeter mi, bilmiyorum. Çünkü gelecek adına çok umut veren bir futbol ortaya koymuyor İstanbul’un sarı- kırmızılıları.
Dün akşam maça iyi başlayan Galatasaray oldu. İlk dakikalardaki sağlı sollu ataklar, Galatasaraylı taraftarları heyecanlandırdı.
Lakin bu durum kısa sürdü ve İstanbul’un sarı- kırmızılıları giderek oyundan düşerlerken İzmir’in sarı- kırmızılıları oyunda dengeyi kurdular ve ilk yarının sonunda Luyindama’nın hatasını iyi değerlendirerek skor olarak da öne geçmeyi başardılar.
Galatasaray, saman alevi gibi parladığı kısa süre dışında çok üretken olamadı ilk yarıda. Beklerin hücuma katkıları yok denecek kadar azdı. Orta sahada da üstünlük kurulamadı. Dakikalar ilerlemesine rağmen gol bulunamaması, Galatasaraylı futbolcuların telaşlanmalarına ve bunun sonucu olarak da daha fazla hata yapmalarına neden oldu.
Galata
Geçen haftayı mağlubiyetle kapatan ve toplamda iki haftadır galibiyete hasret kalan Fenerbahçe, Kadıköy’deki Giresunspor maçıyla bu hasretini dindirdi. Lakin ligde henüz galibiyeti bulunmayan ve ilk golünü de bu karşılaşmada atan konuk takım karşısında Fenerbahçe’nin çok etkili bir futbol ortaya koyduğunu söylemek zor. Bu anlamda sarı- lacivertliler açısından dün akşamın kârı sadece üç puan oldu. Tabii bir de Mesut Özil’in attığı golle şevklenmesinin gelecek haftalar için verdiği umut.
Aslında her şey Fenerbahçe’nin düşündüğünden de daha iyi başladı dün akşam Kadıköy’de. Henüz ikinci dakikada Ferdi ile gelen golle maça bir anlamda 1-0 önde başladı sarı- lacivertliler.
Bu andan sonra maçın farka gideceği fikri daha ağır basıyordu kafalarda. Gelgelelim sahadaki futbol hiç de tahayyül edildiği gibi gerçekleşmedi. Valencia’nın bir şutu ve Rossi’nin uygun durumda yararlanamadığı pozisyon dışında daha efektif gözüken Giresunspor oldu. Hatta konuk takım bir penaltı vuruşundan da yararlanamadı.
İkinci yarıda Fenerbahçe’yi rahatlatan, Giresunspor defansının hatası ve bunu affetmeyen Mesut Özil oldu. Fakat yine de tam anlamıyla rahatlayamadı sarı- lacivertliler. Giresunspor,
Galatasaray, Kayseri deplasmanında aldığı 3-0’lık yenilgiyle üç puan kaybetti ama asıl sahada kayıp olan Galatasaray’dı. Formalarında Galatasaray arması taşıyan futbolcular vardı ama ruh yoktu. Ayrıca uyum yoktu, oyun öngörüsü yoktu, hırs yoktu, oyuna ve skora isyan yoktu, yoktu da yoktu…
Esasen en başta tartışılması gereken, Fatih Terim’in rotasyon için doğru maçı tercih edip etmediği. Dün izlediğimiz karşılaşma, bize doğru maç olmadığını gösterdi. Tabii bir de rotasyonda forma giyen oyuncuların hazır olmadıklarını! Bunun da sorumlusu doğal olarak yine Galatasaray teknik yönetimi!
Sarı- kırmızılıların hastalıkları o kadar belli ki, dersini iyi çalışan Kayserispor bunların üzerine giderek rahatça farka ulaştı. Marcao’nun yokluğunda geriden oyun kurmakta sorun yaşayan ve biraz baskı yiyince büyük hatalar yapan Galatasaray’ın üzerine direkt üçüncü bölgede pres uyguladı Kayserispor. Nitekim Galatasaray defansı ve Muslera, bu baskı karşısında yine önemli hatalar yaptılar. İlk golde inanılmayacak ölçüde büyük bir defans hatası, ikinci golde yine çıkarken verilen hatalı bir pas sonrası kaptırılan top ve Mensah’ın Galatasaraylı oyuncuların arasında rahatça dolaştırdığı topu tıngır
Hafta sonu Antalya’da 2-0’dan müthiş bir geri dönüşe imza atan Beşiktaş, hafta içi mesaisinde tam tersi bir senaryoyu yaşadı.
Siyah- beyazlılar, her ne kadar maça tam da istedikleri gibi başlayamasalar da dakikalar ilerledikçe ritimlerini buldular ve oyunu hakimiyetleri altına aldılar. Kaliteli ayakların bunu sahaya yansıtmaları, 3-0’lık skorla kendisini gösterdi.
Gerçekten de makine gibi işleyen bir Beşiktaş vardı 3-0’a kadar sahada. Sağda Rosier ve Ghezzal, solda Rıdvan ve Larin, ortada Josef, Pjanic ve nispeten Oğuzhan çarklarıydı iyi çalışan makinenin. Keza Batshuayi ileride çok mücadele etti, Montero ise savunmadaki kritik müdahalelerinin yanında skora da katkı yapan isimdi.
Gelgelelim futbol ciddi bir iştir ve asla boşluk kaldırmaz. Beşiktaşlı futbolcuların 3-0’dan sonra biraz gevşemeleri skorun 3-1’e gelmesine, bu da siyah- beyazlıların paniklemesine neden oldu. Ardından Sergen Yalçın’ın yaptığı değişikliklerle Beşiktaş oyundan düştü. Özellikle Pjanic’in çıkması, siyah- beyazlıların orta sahalarını resmen bitirdi.