Okan Buruk, Osimhen’in cezası nedeniyle elinde hedef santrafor olarak sadece Morata olmasına rağmen yine 3-4-1-2 sistemi ile çıktı AZ Alkmaar maçına ve genç rakibi karşısında adeta bozguna uğrayarak 4-1 gibi farklı bir skorla sahadan mağlup ayrıldı ve turu da oldukça zora soktu. Çaykur Rizespor karşısında da bu sefer Morata’nın sakatlığından dolayı elinde sadece Osimhen olduğu halde yine 3-4-1-2 ile başladı mücadeleye ve yine hiçbir şey üretemedi takımı, bu sistemi uyguladığı ilk kırk beş dakika müddetince. Sürekli aynı yanlışları yaparak doğru sonuca ulaşamazsınız. Galatasaray’ın 3-4-1-2 sistemi ile hele de Icardi’nin yokluğunda başarılı olamadığını ve oyun anlamında her geçen gün biraz daha gerilediğini herkes görüyor. Nedense bir tek Okan Buruk bunu görmek istemiyor ve yanlışta ısrar ediyor. Bu ısrar da Galatasaray’a zarar veriyor. Rize maçı bu konuda çok net bir örnek oldu. 3-4-1-2 ile ilk yarıda üretemeyen, rakip kalede etkili olamayan ve koca devreyi kaleyi bulan şutu olmadan tamamlayan sarı- kırmızılılar, dörtlü savunmaya
Anderlecht maçının on birinden beş farklı isimle sürdü takımını sahaya Jose Mourinho. Yoğun ve zorlu maç trafiği düşünülünce, Portekizli teknik adamın bu tercihine hak vermek gerekir diye düşünüyorum.
Karşılaşmanın ilk yirmi dakikasında oyun üstünlüğü kesinlikle konuk Kasımpaşa’daydı. Takım boyu uzayan, Mert Hakan Yandaş’ın tam olarak hazır olmamasından dolayı etkisiz kaldığı ve bu nedenle orta sahada tüm yükün Fred’in üzerine bindiği, Talisca’nın da yine hazır olmamasından dolayı beklentilerin altında kaldığı ve Dzeko'nun eksikliğinin bariz bir şekilde hissedildiği Fenerbahçe; gerçekten de bu ilk yirmi dakikalık bölümde kötü bir görüntü sergiledi. Nitekim Kasımpaşa, bu sekansta iki önemli gol pozisyonu yakaladı ancak bunlardan faydalanamadı.
Futbolun cilvesine bakın ki, Kasımpaşa’nın Nuno Da Costa ile değerlendiremediği ikinci önemli gol pozisyonunun hemen ardından Fenerbahçe’nin golü geldi ve bu golden sonra maç tamamen başka bir hikâyeye evrildi. Sarı-
Okan Buruk, “tadı damağımızda kaldı” diye ifade ettiği üçlü savunma anlayışı ile sürdü takımını sahaya zorlu Gaziantep deplasmanında. Fakat bu sistemde koz olarak kullanabileceği için kazanmaya çalışmayı denemesinin belki çok daha iyi olacağı Danimarka milli takımı stoperi, transfer görüşmesi yapmak için takımdan ayrılmıştı!
Batshuayi’nin de benzer sebeple kadroda olmadığı Galatasaray, çalışılmış ve gayet güzel bir duran top organizasyonu sonucunda ilk kez ilk on birde forma giyen Ahmed Kutucu’nun ayağından gelen golle henüz beşinci dakikada 1-0 öne geçmeyi başardı.
Erken gelen bu golün ardından sarı- kırmızılıların skoru daha da arttırıp rahat bir şekilde galibiyete uzanacağını düşünenler, dakikalar ilerledikçe hayal kırıklığına uğradılar. Çünkü Galatasaraylı futbolcular, Perşembe gecesi Amsterdam’da oynanan Ajax maçının yorgunluğunun da etkisiyle gittikçe oyundan düştüler. Bu da ev sahibi Gaziantep’in oyuna ortak olmasına neden oldu.
Elbette üçlü savunma anlayışının getirdiği
Jose Mourinho’nun Djiku ve Çağlar Söyüncü’yü kulübede oturtup iki yeni transfer Carlos ve Skriniar’ı direkt ilk on birde başlatması ilginçti. Hatta öyle ki, bu iki yeni stoperin yanına da Djiku ve Çağlar’dan birini değil de Levent Mercan’ı monte etti Portekizli teknik adam. Kim bilir, ya Djiku ve Çağlar’dan memnun değildi Mourinho ve yenilerin bir an önce adapte olmalarını istedi ya Midtjylland maçından dolayı Djiku ve Çağlar’ın yorgun olduklarını düşündü ya da başka bir planı vardı. Sonuçta farklı bir savunma üçlüsüyle başladı Rizespor maçına Mourinho. Ancak ilk yarıda istediklerini elde edemedi. Çünkü konuk takım iyi başladı karşılaşmaya ve on üç dakikada 2-0'lık bir skor avantajı yakaladı.
Gerçekten de iyi hazırlanmıştı İlhan Palut’un takımı bu maça. Merkezi iyi kapattılar ve özellikle sağda Skriniar ile Oğuz Aydın arasındaki uyumsuzluğu çok iyi kullandılar. Fenerbahçe ise savunma uyumsuzluğunun dışında orta sahada da zafiyet gösterdi ve
Türkiye ve Avrupa’da aldığı kötü sonuçlara Amsterdam’da bir yenisini daha ekleyen Galatasaray, ilk sekize kalma fırsatını tepti.
Sahasından pasla çıkmayı şiar edinmiş Ajax’a çok adamla önde basmaya çalıştı sarı- kırmızılılar. Lakin bu baskıyı doğru yapamadıkları gibi tempo ve agresiflikten de uzaktılar.
Bunun dışında takım boyu yine çok uzadı sarı- kırmızılıların. Yunus Akgün ve Mertens’in de bir türlü oyunun içine girememeleri, Galatasaray’ın hücum gücüne büyük darbe vurdu. Barış Alper Yılmaz, onlara göre nispeten daha iyiydi ama o da ilk yarıda çok etkili olamadı.
1-0 mağlup girilen devrenin dönüşünde daha etkili bir Galatasaray beklentisi, hakemin ikinci yarıyı başlatan düdüğüyle birlikte hayal kırıklığına dönüştü. İlk yarıda da etkili olan Gabriel Sara, daha da arttırdı performansını. Barış Alper Yılmaz da bu yarıda ona eşlik etti artan performansıyla. Ama birkaç oyuncunun çabası, etkili olmadı skoru değiştirmeye.
Yunus Akgün’ün sakatlanmasının ardından dakikalarca
Hatayspor ve Dinamo Kiev travmalarının gölgesinde çıktı Konyaspor karşısına Galatasaraylı futbolcular ve özellikle ilk yarıda istediklerini sahaya yansıtamadılar. Konyaspor, çoğu zaman altı adamla Galatasaray’a önde etkili bir baskı uygulayarak sarı- kırmızılıların geriden oyun kurup pasla çıkmalarını engelledi ve onları uzun oynamak zorunda bıraktı. Yeşil- beyazlıların bu oyundaki handikapları geride bıraktıkları boş alanlardı. Nitekim yüzde yüz olmasa da yine buna benzer bir pozisyonda Muslera’nın uzun vurup Yunus Akgün’ün indirdiği topta penaltı kazandı Galatasaray.
Ancak burada bir konuyu açıklığa kavuşturmak gerekiyor. Herhalde Osimhen dışında o topa koşacak fazla bir futbolcu bulamayız. Nijeryalı futbolcu her an oyunun içerisinde. Her topa koşuyor, ayağını veya kafasını uzatıyor, mücadele ediyor. Penaltı pozisyonu öncesinde de attığı deparla bir anda Adil Demirbağ’ın önüne geçip topu alabilecek bir konuma geldi. Bir anlamda ilk yarıda Konyaspor’u yenen oyuncuydu Osimhen. Çünkü bu devrede hiçbir takım arkadaşı ona ayak
Yine futbol yazmanın, konuşmanın zor olduğu günler yaşıyoruz. Bolu Kartalkaya’daki otel yangını hepimizin içine ateş düşürdü. Çok üzgünüm... Kaybettiğimiz canların ailelerine, sevenlerine baş sağlığı ve sabır, yaralılara acil şifalar diliyorum.
Böyle anlarda anlamını yitiriyor çoğu şey. Futbol yazmak, konuşmak gerçekten çok zor. Adeta alevlerin, acının gölgesinde kaldı Galatasaray- Dinamo Kiev UEFA Avrupa Ligi maçı. Fakat işimize, okuyucunun haber ve yorum alma hakkına saygıyla kendimizi zorlayıp birkaç kelam edelim bu karşılaşma ile ilgili...
Öncelikle Galatasaray’daki düşüşün sürdüğünü ve Hatayspor maçından hiç ders alınmadığını söyleyebiliriz. Hatayspor’u küçümsemenin bedelini nasıl ödediyse sarı- kırmızılılar, aynı şekilde Dinamo Kiev karşısında da bu bedeli ödediler.
Tabii iki defa iki farklı öne geçilmesine rağmen sahadan 3-3'lük beraberlikle ayrılmak işin vahametini daha da arttırıyor. Böyle bir durumda Okan Buruk’un oyun planı, oyuncuların mental ve
Şimdiye kadar Hatayspor’a karşı deplasmanda sadece bir kez, o da hükmen olmak üzere galip gelebilmiş olması maç öncesinde Galatasaray için ciddi bir uyarıydı. Ancak hem Okan Buruk’un hem de Galatasaraylı futbolcuların bu uyarıyı alamamış oldukları net bir şekilde görüldü.
Evet, Hatayspor’un ligdeki durumu belli ve Galatasaray ile de aralarında kadro kalitesi açısından ciddi bir fark var. Ancak bununla birlikte Hatayspor’un çok da kötü bir kadroya sahip olmadığı ve teknik direktör değişiminin getireceği ivmeyi dikkate alması gerekirdi sarı- kırmızılıların. Hele bir de Hatayspor’a karşı yukarıdaki paragrafta belirttiğim gibi bir deplasman karnesi varken!
Fakat bunların hiçbirini göz önünde bulundurmamıştı sarı- kırmızılılar ve hakemin başlama düdüğüyle birlikte bunun ceremesini sahada çekmeye başladılar.
Aslında daha maç başlamadan Okan Buruk’un ilk on birde iki altı numara, Torreira ve Berkan Kutlu’ya yer vermesi dikkat çekti. Hatayspor karşısında Sara’nın yokluğunda iki altı numara ile oynamak doğru bir