Sadece siyasi havayı kastetmiyoruz. Doğal atmosfer de fazla ısınıyor.
Siyasi alanda termometrenin son zamanlarda nasıl yükseldiği malum. Özellikle Orta Doğu’da gerilim had safhada. Doğu Akdeniz’de ve Hürmüz Boğazı’nda da sular giderek ısınıyor.
Asya’dan Afrika’ya kadar dünyanın çeşitli yerlerini iç çatışmalar, terör ve şiddet dalgası kaplıyor. Bu arada ABD ile Çin arasındaki ticaret savaşı, ekonomik alanda da barometrenin ibresini küresel bir fırtınaya doğru kaydırıyor.
Doğanın imtihanı
Gelelim doğal atmosferin fazla ısınmasına…
Gün geçmiyor ki, dünyanın herhangi bir yerinde yeni bir doğal afetin meydana geldiğine dair bir haber gelmesin. Son dramatik olaylardan biri, Çin’in Şanghay bölgesini altüst eden tayfun.
Kasırgalar, seller dünyanın birçok bölgesinde birbirini izliyor. Orman yangınları koca ormanları kül haline getiriyor. (Son olay: Sibirya’daki afet…)
Ya sıcak dalgasına ne demeli? Avrupa’nın bu mevsimde genelde serin olan kentleri, 40 derecenin üstündeki sıcaklığın etkisi altında.
Kutup bölgesinden de kaygı verici haberler geliyor. Dev buzullar erimeye yüz tutuyor. Biz 5 yıl önce Alaska’nın kuzeyinde yaptığımız bir seyahatte böyle bir olayı izlemek fırsatını bulmuştuk. Küresel ısınmanın nedenlerini bize anlatan rehberimiz, bunu “doğanın intikamı” diye ifade etmişti. “İnsanlar doğanın dengesini bozdukça buzulların erimesi, suların taşması, denizlerin yükselmesi, bu ortamda yaşayan hayvan ve bitkilerin yok olması kaçınılmaz” demişti o çevreci uzman.
Son zamanlarda Grönland’ın da küresel ısınmadan etkilendiği ve oradaki bazı buz kitlelerinin eriyerek denize döküldüklerini gösteren resimler dünya basınında yer aldı.
Çevrecilerin bir süreden beri yaptıkları uyarılar, bir ölçüde farkındalık yaratmış ve birçok devletleri ve kurumları harekete geçirmiş bulunuyor. Ancak alınması gereken tedbirler konusunda uluslararası bir konsensüs hala yok maalesef.
Sadece sıcaklar olsa
Türkiye bugünlerde bir sıcak dalganın etkisi altında. Havanın bu derecede ısınması, belki de “iklim değişikliği” ve doğanın dengelerinin altüst olmasını hatırlatacaktır.
Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi, Türkiye’de de seller, olmadık türden fırtınalar, hortumlar gibi doğal afetler son zamanlarda bir hayli sıklaştı.
Yani Türkiye de “küresel ısınma”dan nasibini alıyor. Ama doğadaki dengelerin bozulmasında bir de Türkiye’nin kendi ihmallerinin ve yanlış davranışlarının payı var. Örneğin hava kirliliğinin artmasında, eski verimli toprakların erozyona uğramasında, denizlerde balıkçılığın ve ayrıca tarımın, hayvancılığın gerilemesinde kabahat bizlerdedir. Bu olumsuzluklar karşısında bunların esas nedenlerini iyi tespit etmek ve ona göre gereken tedbirleri almak gerekir.
Ekonomik kalkınma, sanayileşme, kentleşme gibi hamlelerin, doğayı bozmadan, dengeleri altüst etmeden gerçekleştirilmesi mümkündür. İyi bir yaşamın kötü doğa şartlarında sağlanamayacağı unutulmamalıdır.