Yapay zekâ teknolojisi, önceki teknolojik kırılmaların çok ötesinde derin dönüşümlere yol açmaktadır. Özellikle çok hızlı gelişmesi ve çok amaçlı kullanılma kapasitesi bu dönüşümü hızlandırmaktadır. İki yıl gibi kısa sürede bu sistemlerin kullanılmadığı bir alan hemen hemen kalmamıştır. Hızla yeni bir ekosistem oluşmaktadır. Yapay zekâ alanında ülkeler arasındaki rekabet de artmaktadır. Geçen hafta Çin’li girişim DeepSeek’in ABD piyasalarını nasıl derinden etkilendiği göz önüne alındığında yeni karşı hamlelerin gelmesi yakındır. Dolayısıyla, yapay zekâ teknoloji dalgası önceki teknolojik kırılmalardan çok farklı olduğu için yapay zekâ teknolojilerinin sağladığı faydalardan çok bireysel ve toplumsal etkileri üzerinde durmak neyle yüz yüze olduğumuzu anlamamızı kolaylaştıracaktır. Bu bağlamda dönüşümün üç olası etkisi gün geçtikçe daha belirgin olmaya başlıyor: yapay zekâ sisteminin özerkliğinin giderek artması ve kontrol edilebilirliğinin azalması, bireysel özerkliğin azalması ve birey üzerindeki dış kontrolün artması ve son olarak dev işsizlik dalgası.
Yapay zekâ teknolojisinin en önemli özelliği giderek insan kontrolünden çıkarak özerkliğinin artması ve bağımsız hareket edebilme yeteneği kazanması. Özerlik artarken müdahale etme kapasitesi giderek zayıflıyor. Bu özellik, yapay zekâ ile ortaya çıkan ve daha önceki teknolojik dönüşümlere benzemeyen yeni bir özellik. Dolayısıyla, önümüzde ‘yapay zekâ teknolojilerinin tam özerklik kazanması durumunda insanlığı neler bekliyor olacak?’ meydan okuyucu sorusu durmaktadır. Bu tehdidin ölçeği büyüdükçe ulusal güvenlik meselesi haline gelmektedir.
Bir diğer özellik, yapay zekâ teknolojileri yaygınlaştıkça bireylerin kontrol edilebilirliğinin artmasıdır. Başlangıçta geliştirilen modeller, algoritmalar sadece hedeflenen amaç için kullanılmaktaydı. Bir başka deyişle her bir model ayrık bir şekilde çalışıyordu. Bu aşamada bile önemli yanlılıklar sorunu ortaya çıkmış ve eşitsizlikleri artıracak şekilde sonuçlar üretirken, yapay zekâ ekosistemi genişledikçe artık modeller birbirleri ile konuş(turul)maya başladı. Artık bir modelin çıktısı bir başka modelin girdisi olabilmektedir. Örneğin kredi başvurularını değerlendirmek için bireylerin kredi geçmiş verilerinden kestirim yapan modellerin giderek bireylerle ilgili eğitimden sağlığa çok farklı amaçlarla kullanılan modellerin çıktılarını da kullanmaya başladı. Böylece, bireyin ürettiği verilerin farklı modellerdeki çıktıları artık her bir model için girdi oluşturabilmektedir. Sonuçta sosyoekonomik seviye ve yaşanan mahalle, cinsiyet, ırk, din, kültür bu bağlamda yapay zekâ kararlarını etkileyerek bireylerin kaderini belirlemektedir. Bir başka deyişle bireylerin geçmişi, geleceğini belirleyerek özellikle dezavantajlı kesimlerin bu yıkıcı çevrimi kırmaları giderek zorlaşmaktadır.
Dev işsizlik dalgası
En önemli etki işgücü piyasasında hissedilecektir. Başlangıçta önceki teknolojik kırılmalara yönelik iyimser yaklaşımlar yapılmasına rağmen bu durum giderek değişmektedir. Daha önceki teknolojik kırılmalarda üretilen yeni iş pozisyonlarının yok edilen iş pozisyonlarını bir şekilde dengelemesi yapay zekâ teknolojileri ile ilgili yapılan çalışmalarda başlangıçta iyimser beklentilere yol açtı. Ancak, gelinen noktada iyimser kestirimler yerini daha karamsar kestirimlere bırakmaktadır. Yapay zekâ teknolojilerindeki üssel ve çok amaçlı kullanıma yol açan gelişmeler, bir taraftan otomasyonu yaygınlaştırarak istihdamı olumsuz etkilerken diğer taraftan işgücü piyasasındaki yeni işlerin de bu teknolojiler tarafından doldurulma potansiyelini artırmaya başladı. Artık beyaz yakalılar da ciddi tehlike altında.
Ülkeler bir yol ayrımına doğru hızla ilerliyor. Yollardan bir tanesi otomasyon yolu. Şu anda yapay zekânın güçlendirdiği de bu yoldur. Bu yol güçlendikçe otomasyona maruz tüm iş pozisyonları giderek bu teknolojiler tarafından doldurulmaya devam edecek, istihdam azalacaktır. Çoğu insan işlerini kaybederken daha düşük becerili işlere yönelmek zorunda kalacaktır. Daha düşük beceri işlere yönelen kitle büyüdükçe doğal olarak ücretler de düşecektir. Toplumlarda eşitsizlikler derinleşecek ve toplum çok kazanan az sayıda toplulukla çok az kazanan kitleler şeklinde iki kutba doğru hızla ayrılacaktır. Şu anda çoğu ülkede akış bu doğrultuda gerçekleşmekte, orta sınıflar çökmekte ve siyasetin dili de buna göre şekillenmektedir.
Diğer yol ise yapay zekâ teknolojilerinin istihdam kayıplarını minimum seviyeye çekmek için insanı tamamlayacak şekilde kullanılmasıdır. Bir başka deyişle bu yaklaşımla işyerlerinde özellikle düşük ve orta becerili çalışanların becerilerini bu teknolojilerle geliştirerek üst becerilere yaklaştırılması, bu yaklaşımla sağlanan üretkenlik ve verimlilik artışından tüm kesimlerin yararlanmasının sağlanması amaçlanmaktadır. Otomasyon yolu ile kazancın arttığı, çalışan sayısının dolayısıyla sendikaların etkisinin azaldığı göz önüne alındığında, bu yol işletmelerin normal seyrinde tercih edecekleri bir yol değildir. Bu yola girebilmek için istihdam odaklı düzenlemelere, vergi politikalarına, kısaca yeni politikalara ihtiyaç duyulmaktadır.
Koruyucu Önlemler
Dünya Ekonomik Forumunun (WEF) ‘2025 İşlerin Geleceği Raporu’na göre 2025-2030 yıllarını kapsayan dönemde çalışanlardan beklenen temel becerilerde önemli değişiklikler yaşanacağı öngörülmektedir. Diğer taraftan aynı raporda söz konusu değişimde teknolojik beceriler öne çıkarken teknolojik becerilerde de yapay zekâ ve büyük veri en hızlı büyüyen beceriler olarak listenin başında yer almaktadır. Bir başka deyişle, söz konusu raporda temel sektörlerin tamamında değişen düzeylerde olsa da yapay zekâ ve büyük veri beceri beklentisinde çok büyük artışlar beklenmektedir. Raporda ülkemizin temel beceri değişikliği beklentisi en yüksek ülkeler arasında yer aldığı (%44) görülmektedir. Dolayısıyla, ülkemizde bu bağlamda yapay zekânın işgücü piyasalarında yol açacağı olumsuz etkileri hafifletebilmek ve çalışanlarımızın becerilerini beklenen değişimlerle uyumlu bir şekilde tahkim etmek için önemli adımların atılması gerekmektedir.
Diğer taraftan, Prof. Dr. Altan Çakır’ın hazırladığı ‘Yapay Zekânın Türkiye’deki Ekonomik Potansiyeli’ raporuna göre ülkemizde mevcut 31 milyon iş pozisyonunun %41’inin otomasyona maruz kalmadığı, %55’inde üretken YZ’nın katkısının olacağı (17 milyon iş) ve geriye kalan %4’ünde (1 milyon iş) ise kısmi veya tam iş değiştirme gerçekleşeceği öngörülmektedir. Dolayısıyla, üretken yapay zekâ teknolojilerinin iş pozisyonlarının %59’nu etkileyeceği kestirimi yapılmaktadır. Bu etki tehdit kadar fırsatlar da sunmaktadır. Raporda da zaten, üretken yapay zekâ fırsata dönüştürülebilirse yaklaşık on yıl içerisinde ülkemizin yıllık GSYİH’sine %5’lik, yani 50-60 milyar ABD doları bir ilave katkı sağlayabileceği vurgulanmaktadır. Bu katkı potansiyelini artırmak ve olumsuzlukları da minimize etmek için şimdiden adımlar atılması gerekmektedir. Bu adımlara aşağıda değinilmektedir.
Birinci adım olarak yapay zekâ teknolojilerinin yukarda değinilen şekilde istihdam merkezli ve insanı tamamlayacak şekilde kullanılmasına yönelik düzenlemelerin yapılması gerekmektedir. Bu düzenlemelere ilave olarak işletmelerde özellikle düşük ve orta becerili çalışanların işgücü piyasalarında dayanıklıklarını güçlendirmek için yapay zekâ teknolojilerine yönelik becerilerini artıracak sürekli eğitimler düzenlenmelidir.
İkinci adım eğitim sistemimizle ilgilidir. Temel ve ortaöğretimde teknoloji okuryazarlığını artıracak ve özellikle yapay zekâ uygulamalarından etik bir sorumluluk içinde yararlanmayı sağlayacak düzenlemeler yapılmalıdır. ChatGPT gibi üretken yapay zekâ uygulamalarının zaten öğrenciler tarafından yaygın bir şekilde kullanıldığı göz önüne alındığında öğretmenlerin tamamının hızla yapay zekâ okuryazarlığının artırılmasına yönelik eğitimleri almaları, bu eğitimlerin sürekli güncellenerek devam ettirilmesi son derece hayatidir. Ayrıca, öğretmen yetiştiren programlarının müfredatları yapay zekânın sunduğu fırsatlarından yararlanmayı ve risklerine yönelik farkındalığı artıracak şekilde acilen güncellenmelidir. Diğer taraftan, şu anda yapay zekâya yönelik yükseköğretim programlarının açılmış olması çok önemli bir adımdır. Ancak, bu adım genişletilmeli ve tüm yükseköğretim programlarında programların alanlarına göre içeriği değişen yapay zekâ okuryazarlığını artıracak derslere yer verilmelidir. Çünkü yapay zekâ ile gelen dev dalgada otomasyona maruz iş pozisyonları ağırlıklı olarak beyaz yakalı mesleklerle ilgilidir. Ayrıca, işgücü piyasasında var olacak mesleklerde yapay zekâ becerisinin oranı sürekli artacaktır. Aksi takdirde, otomasyon yolunun güçlenmesi ile beyaz yakalıların işgücü piyasasında dayanıklılıkları zayıflayacak, iş pozisyonlarının kaybedebilme riski artacak ve yeni iş pozisyonları da daha düşük becerili (daha düşük ücretli) iş pozisyonlarına kayacaktır.
Üçüncü adım mesleki eğitimle ilgilidir. Mesleki eğitimin ne kadar önemli olduğu, mesleki eğitimi güçlü ülkelerde okuldan işe geçişi hızla gerçekleştirerek genç işsizlik oranlarını nasıl düşürdüğü artık herkesin malumudur. Dolayısıyla, yapay zekâ ile gelen dev dalgaya karşı mesleki eğitim kapasitesi güçlendirilmeye devam edilmelidir. WEF raporunda 2 bin 800'den fazla ayrıntılı beceri WEF’in ‘Küresel Beceriler Taksonomisi'ne göre kategorize edilmiş ve üretken yapay zekânın bu becerilerin yerini alma düzeyi değerlendirilmiştir. Değerlendirmede üretken yapay zekânın özellikle fiziksel uygulama, incelikli yargılama veya pratik beceriler gerektiren görevlerde bu görevleri yerine getirebilme kapasitesinin şu anda çok sınırlı kaldığı görülmektedir (sh.44). Dolayısıyla, yapay zekâya maruz kalmayacak iş pozisyonlarının –şimdilik- çoğunlukla mesleki eğitim kapsamındaki iş pozisyonları ile ilişkili olması büyük bir avantaj sağlamaktadır. Bu nedenle mesleki eğitim çok daha güçlü hale getirilirken uzun vadeli etkileri göz önünde bulundurularak mesleki eğitimde yapay zekâ becerilerinin kazandırılmasına da odaklanılmalıdır.
Dördüncü adım olarak yaşam boyu öğrenme yeni bir stratejik alan olarak değerlendirilmelidir. Zaten, WEF’in raporunda temel becerilerde yaşanacak dönüşümde öne çıkan beceriler arasında merak ve yaşam boyu öğrenme (%50) nin öneminin arttığı görülmektedir. Eğitim sistemleri beklenen becerileri kazandırmaya çalışsa da hızlı değişim nedeniyle bunun tam olarak gerçekleşemeyeceği, dolayısıyla yaşam boyu öğrenme ile çalışanların dayanıklılıklarının artırılmasının artık bir zorunluluk olacağı açıktır. Bir başka deyişle, geçmişte ağırlık olarak eğitim sistemi ile karşılanabilen beşeri sermaye yatırımları giderek bu sınırın ötesine, yaşamın ilerleyen dönemlerine doğru uzanmaktadır. WEF raporu da bu yönelime işaret etmektedir. WEF raporuna göre işverenler her 100 çalışandan 59'unun 2030 yılına kadar önemli bir eğitim gereksinimi duyacağını, bunların 29’unun mevcut rollerinde becerilerini geliştirmeleri gerektiğini, 19’unun yeniden beceri kazandırılarak işletmede başka bir göreve yönlendirilmesi gerekeceğini, ancak 11'inin eğitime ihtiyacı olsa da öngörülebilir gelecekte bu eğitime erişemeyeceklerini öngörmektedir (sh.47).
Bu bağlamda özellikle yükseköğretim kurumlarına ve özel sektör temsilcilerine önemli sorumluluklar düşmektedir. Üniversitelerimizin ve iş dünyası temsilcilerimizin beceri geliştirme ve yeniden beceri kazandırmaya yönelik yaşam boyu öğrenme merkezlerinin sayısının ve kapasitelerinin artırılması gerekmektedir. WEF raporunda da ifade edildiği gibi ‘Bu tür stratejiler, çalışanların teknik uzmanlık ile insan merkezli yetkinlikleri bir araya getiren rollere geçiş yapmalarına yardımcı olmak ve giderek daha fazla teknoloji odaklı bir dünyada daha uyumlu bir iş gücünü desteklemek için hayati önem taşımaktadır.’(sh.43)
Son olarak, tüm bu adımlara rağmen eğitim alınan alanlarda öngörülemeyen daralmalar yaşanabilecektir. Bu nedenle, beceri transferine imkân tanıyan ve işgücü piyasası tarafından tanınan ve yine yaşam boyu öğrenme kapsamında kısa süreli eğitim veren ‘beceri geliştirme ve güncelleme destek platformları’ oluşturulmalıdır. Böylece, mezunlar kısa süreli eğitimler alarak istihdam imkânı olan alanlara yönelebilecek ve işsizliğe karşı yeni fırsatlara sahip olabilecektir. Bu adım, işgücü piyasası ile uyumlu becerilere sahip yetenek havuzunun da genişlemesini sağlayacaktır.