Patrick Özdemiroğlu

Patrick Özdemiroğlu

patrickozdemiroglu@gmail.com

Tüm Yazıları

Kızım büyürken ve dijital araçları yeni yeni tanırken (tüm akranları gibi) en favori etkinliği YouTube’da sevdiği kanalları takip etmek olmuştu. Bu, vizyoner içerik üreticilerinin “bir şeyler” denediği yıllara denk geliyor. Ben de bir boomer olarak o dönemde YouTube’u gözümde komik video işini merkeziyetçi hale getiren bir platform olarak kodlamıştım. Ta ki kızımın merak ettiği konuları Google’dan değil de YouTube’dan aradığını fark edene kadar… Çocuklar ‘Artiz ne arar la bazarda’ videosu izlemek değil, görüntülü içeriği yazılıya tercih ettikleri için YouTube’un logosuna tıklıyordu. 

Haberin Devamı

YouTube böylelikle geleceğin karar vericilerinin içerik tüketim alışkanlıklarını bilerek veya bilmeyerek etkilemekle kalmadı, tüm dükkânı bu realitenin etrafına kurdu. 

Bu yazının konusunun YouTube olmasının bir nedeni var: Bundan 20 yıl önce, 23 Nisan 2005’te platformun meşhur ilk videosu yayınlandı. YouTube kurucularından Jawed Karim’in hayvanat bahçesine gidip filler hakkında saçmaladığı ve 357 milyon kez izlenen 19 saniyelik videonun dünyayı değiştiren bir adım olacağını ne Jawed ne de o filler bilebilirdi. 

■ Peki 20 yılda ne değişti? Önce sayılara bakalım: 

■ Platforma toplam 5 milyar video yüklendi. 

■ Kullanıcılar günde 100 milyon yorum yazıyor. 

■ 300’den fazla müzik videosu 1 milyar izlenme barajını geçti. 

■ YouTube geçtiğimiz yıl 54 milyar dolar gelir elde etti. 

Ancak bana göre en çarpıcı istatistik bunlar değil. O çocuklar büyüdü, anne babalarını da etkiledi. Kullanıcılar akıllı TV’lerinde günde 1 milyar saat YouTube videosu izliyor. Artık YouTube’un TV’nin kendisi haline geldiği gerçeğinden kaçacak bir yerimiz kalmadı. Talep o kadar devasa ki; tüm dünyada TV kanalları bile içeriklerini YouTube’da izlettikleri ekosistemden büyük fayda sağlayabiliyor. YouTube’da ünlü olmuş içerik üreticileri geleneksel medyada kendine geniş yer bulabilirken, geleneksel medyanın meşhur isimleri YouTube’da yeni bir hikâye yazabiliyor. Hatta unutulmakta olan eski zanaat, gazetecilik bile kendisine nefes alabileceği bir alan yaratabiliyor. 

Haberin Devamı

Çünkü herkes orada. Bir zamanlar herkesin TV karşısında olduğu gibi. 

Boșa düşen yapay zekâ işi 

Yapay zekâ yükselişinin başlattığı en büyük korku (dünyayı ele geçirip hepimizi öldüreceklerini saymazsak) “işlerimizi kaybetmek” idi. Sonra bizden çalacağı işlerin yerine yeni istihdam olanakları yaratacağına ikna olarak biraz nefes almıştık. Hatta bu uğurda insanlığa çok umut veren bir gelişme yaşanmıştı: Adına “istem mühendisliği” denilen bir ihtiyaç hâsıl olmuş; pozisyon hızlıca LinkedIn’in yapmacık duvarlarında kendisini hissettirmişti. Evet, 2023 yılında teknoloji dünyasının en havalı mesleği prompt mühendisliğiydi. Şirketler, “yapay zekâya fısıldayan” havalı kişilere yılda 200 bin dolara varan maaşlar ödüyordu. 

Çünkü ilk modellerde YZ’den istediğini almak gerçekten uzmanlık istiyordu. Doğru istemi oluşturmadan verimli bir yanıt gelmiyordu. Ancak bugün yapay zekâ modelleri kullanıcının beklentisini anlamakta, karşı sorular sorarak onu yönlendirme konusunda çok gelişti. Mükemmel istemi yazma zorunluluğu da istem mühendislerine olan ihtiyaç da büyük oranda ortadan kalktı. 

Haberin Devamı

Şirketler artık departmandan bağımsız, neredeyse her çalışanını yapay zekâ konusunda eğitmeye çalışıyor. 

Yapay zekânın gelecekte bugün yapageldiğimiz birçok işi bizim yerimize üstleneceği, hatta buna kısmen başladığı bir gerçek. İstem mühendisliğinin hızlıca ofsayta düşmesi ise bize şunu gösteriyor: İşimizi iyi yapmak için yapay zekâyı verimli kullanmak yetmeyecek. Kendi alanındaki gelişmeleri kaçırmamak için konferanslara katılan, yeni bilimsel çalışmaları takip eden başarılı doktorlar gibi olmak zorundayız. 

Yapay zekâ, yalnızca teknoloji gazetecilerinden takip edilmeyecek kadar önemli artık.