Kıbrıs Türklerine yönelik katliamlar gerçekleştiren terör örgütü EOKA’nın 70. yıl kuruluş dönümünün bu yıl ilk kez Yunanistan’daki okullarda da kutlanması, Enosis hayali ve faşist yapılanmaları yeniden hatırlattı. Geleceğe bakabilmek için; Ada’da 17. yüzyılın başlarında Osmanlı’ya yönelik ilk ihanetten EOKA’nın kuruluşuna, Kıbrıslı Türklerin ilk siyasi örgütlenmelerinden Türkiye’nin 20. yüzyılın ilk yarısında Kıbrıs meselesine bakışına geri dönüyoruz.
BAŞLARKEN...
EOKA’dan bugüne...
1 Nisan dünyanın çoğu için şaka günüdür, bizim için değildir. 1955’te ilk eylemini yapan bu kanlı örgüt 70 yıl sonra Kıbrıs Rum Kesimi’nde bir kez daha ilahlaştırıldı. Daha da önemlisi bu terör örgütünün kuruluşu ilk kez Yunanistan’daki okullarda da kutlandı. 1 Nisan 2025’te Rum fanatikler EOKA’nın kuruluş yıl dönümü nedeniyle sınır hattında bulunan Lefkoşa Yiğitler Burcu Parkı’nda oturan sivillere taşla saldırdılar. Bu gelecek açısından önemli bir gösterge ama tek gösterge değil. Yunanistan’da yasaklanan faşist Altın Şafak’ın Güney Kıbrıs’taki uzantısı Rum Ulusal Halk Cephesi, kısa adı ELAM olan faşist yapılanma son 10 yıldır Güney’e geçen Kıbrıslı Türklere çok sayıda saldırı düzenledi. Kıbrıs Rum Kesimi ağzından barış lafını düşürmez ama Ortodoks Kilise’den en soldaki AKEL’e kadar hepsi Enosis hayaliyle yaşar.
Bu yazı dizisinde bu koyu faşizmin ve aktörlerinin fotoğrafını çekerken, Türkiye’nin uyuduğu dönemlerden, 1955-1964 arası aktif mücadeleye geçişine kadar çok sayıda bilgiyi de paylaşacağım sizlerle.
PORTRE 1
RUM ORTODOKS KİLİSESİ YA DA KİLİSE AŞ
Rum Ortodoks Kilisesi sadece dini bir kurum değil aynı zamanda bünyesinde çok sayıda şirketi olan bir holdingdir. Uzun yıllar Hellenic Bank’ın ortağı olan, turizm ve çimento sektöründe yatırımları bulunan Kıbrıs Rum Ortodoks Kilisesi’ne yakından bakmadan Kıbrıs’ta yaşananları anlamak ve anlatmak pek mümkün olmaz. Hikâyeye başlamak için en doğru nokta Kıbrıs’ın ilk İngiliz Valisi Amiral Lord John Hay’in anılarıdır. İngiliz Vali, Ada’nın yönetimini 2 Temmuz 1878’de son Türk valisi olan Besim Paşa’dan aldı. İngiliz Valisi ilk günlere dair şöyle bir not almıştı: Ada’da kırbacı elinde tutan Besim Paşa’ydı ama nereye vuracağını söyleyen Başpiskopos’tu.
Osmanlı olmasa Rum Ortodoks Kilisesi yoktu
Rum Ortodoks Kilisesi, kuruluşundan sonra emperyal haklara sahip değildi ve Antakya’daki Ortodoks Kilisesi’ne bağlıydı. Barnabas İncil’inin bulunmasıyla bağımsızlık kazandılar ama 1191’den itibaren Katolik Lüzinyan ve Venedik dönemlerinde büyük baskılar gördüler, piskoposları sürgün edildi, mallarına el kondu, Ortodoks nüfus haftanın belirli günlerinde Katoliklerin arazilerinde ücretsiz çalışmaya zorlandı. Papa Alexander, 1260 yılında Bulla Cypria belgesini yayınlayarak, Kıbrıs’ta yetkiyi Katoliklere verdi. Neredeyse yok olmak üzere olan Ortodoks Kilisesi’ni kurtaran Osmanlı’nın Kıbrıs’ı alması oldu. Osmanlı, Ada’yı aldıktan sonra Başpiskopos, sürgünden geri getirildi, papazlara silah taşıma ve Hristiyan halktan vergi toplama yetkisi verildi. 1754 yılında Başpiskopos, Kıbrıs’ın ikinci politik kişisi olma ve İstanbul ile direkt ilişki kurma hakkını kazandı.
Biraz ‘vatanseverlik’ biraz da para
Rum Ortodoks Kilisesi, tarihinin en rahat dönemlerini Osmanlı zamanında yaşadı ama adı her zaman ihanetle anıldı. Osmanlı’nın hoşgörüsüne karşı, ilk ihanet 1608’de yaşandı. Ortodoks piskoposlar, Savoy ve Toskana Grand dukalarına “Bizi Osmanlı’dan kurtarın” mektupları yollamaya başladılar. Bu onların Hristiyan yanlarıyla açıklanabilir. Ancak işin para kısmı Enosis fikrinin en önemli motivasyon kaynaklarından birisidir. Ada’yı Osmanlı’dan teslim alan İngilizler ilk iş olarak Kilise’nin imtiyazlarına son verdiler ve vergi ödemesini istediler. İngiliz yönetimine vergi vermeyi kabul etmeyen Kition Piskoposu mahkemede yargılandı ve hapse atıldı. O günen sonra Rum Ortodoks Kilise’si tüm gücüyle Enosis fikrinin savunucusu oldu.
‘Kilise tüm sahtekarlığına karşın anti-komünisttir’
Londra ile Kilise arasındaki mücadelenin dönüm noktası hiç şüphesiz Kıbrıs’ta güçlenen devrimci akımlardır. İngiltere için kabul edilemez bir seçenek olan bu devrimci akımlara karşı örtülü bir iş birliği yaşandığını söylemek hata olmaz. İngiliz sömürge valisinin 10 Ocak 1934’te Sömürgeler Bakanı Parkinson’a yazdığı mektuptaki son cümle aslında işin özetidir: “Şimdilik, Kilise bütün sahtekarlığına karşın anti-komünisttir ve bu büyük bir hazinedir.”
PORTRE 2
AKEL: KAFASI KARIŞIK MİLLİYETÇİ DEVRİMCİLER
Kıbrıs’ta yaşananları ve artan faşizmi anlamak için Kilise’den sonra bakılması gereken ikinci yer AKEL’dir. Açılımı Emekçi Halkın İlerici Partisi olan AKEL, 14 Nisan 1941’de kuruldu. İlk yıllarında yasaklı Kıbrıs Komünist Partisi ile birleşti. AKEL’in en devrimci eylemi Yunanistan’ı işgal eden Hitler’e karşı Kıbrıs’tan savaşacak gençleri Yunanistan’a yollamasadır. Uzun yıllar Sovyetler Birliği
çizgisinde siyaset yapan bu partinin söylemi devrimci ama Kıbrıs sorununa bakışı sorunludur. Onlar da tıpkı Rum Ortodoks Kilisesi gibi EOKA’nın 70. yılını bir mesajla kutladılar. Kıbrıslı Türklerin bir kısmı 2004’te Annan Planı’na karşı çıkmasına rağmen AKEL’i en barış yanlısı parti zanneder. Oysa AKEL de Enosis savunucusu hatta bu fikrin öncüsüdür. Türkiye İşçi Parti üyesi olan Sadun Aren, “TİP Olayı 1961-1971” isimli kitabında AKEL Genel Sekreteri Ezekias Papaioannou’nun kendisine “Hiçbir Türk Enosis’i savunmaya cesaret edemeyeceği gibi hiçbir Yunanlı da Enosis’i reddetmeye cesaret edemez” şeklinde konuştuğunu yazar.
‘Kıbrıslı diye bir millet yok’
Kıbrıs’ın her iki yakasında da federasyonu savunanlar Kıbrıslılık diye bir milliyet olduğunu iddia ederler. Bu konuda AKEL de benzer bir söylem içerisinde gözükür ama gerçekte durum daha farklıdır. AKEL Genel Sekreteri Plutis Servas’ın 1943 yılında söyledikleri şöyle: “...Nitekim biz bir ‘Kıbrıs Ulusu’ muyuz? Böyle bir şey mümkün olabilir mi?... Kendi Kıbrıs dilimize sahibiz ancak bu sadece bir Kıbrıs ağzıdır ve herkes Yunanca konuştuğumuzu bilir... Biz Kıbrıslılar Yunanlarla ortak bir dini paylaşmaktayız... Aynı zamanda aynı tarihi gelenekleri de paylaşmaktayız... Kıbrıs’ta Elen’den başka uygarlık yoktur... ve Kıbrıs’ın ulusal anlamda yeniden doğuşunun Yunanistan’la birlik anlamına geldiğine şüphe yoktur.”
‘Eşitlik yok, Türkler azınlık’
AKEL 1950 yılında Enosis Plebisiti öncesinde Merkez Komitesi olarak Kıbrıslı Türklere yönelik şu mesajı yayınlar: “... Kıbrıslı Elenler, Britanya boyunduruğunu sarsmak ve özgürce yaşamak amacıyla barışçıl bir referandum gerçekleştirmeye karar vermiştir... Biz Elenler, azınlıkların, özellikle de Türk azınlığın ulusal haklarına ve çıkarlarına saygı duymayı kabul ediyoruz. Sizlerin ulusal haklarını uzun vadede savunacak olan Elen hemşerilerinizin taleplerine saygı duymak da siz Türklerin bir görevidir.”
Türkleri Kıbrıs’ta azınlık gören, siyasi eşitliği tanımayan bakış bugün de değişmedi.
PORTRE 3
BAŞ KATİL ANADOLU İŞGALİNDE
Georgios Grivas, 23 Mayıs 1898’de Kıbrıs’ta doğdu. 18 yaşındayken Yunanistan’a giderek Atina Askerî Harp Akademisi’ne yazıldı. I. Dünya Savaşı’nın ardından 1919’da asteğmen olarak Anadolu işgaline katıldı. Buradaki “başarılarından” dolayı 1922’de madalya ile ödüllendirilip teğmenliğe, 1925’te yüzbaşılığa, 1935’te de binbaşılığa terfi etti. II. Dünya Savaşı sırasında kuzey Yunanistan’da görev yaptı. İşgal yıllarında Nazi işbirlikçisi Yunan hükümetine hizmet etti. Daha sonra kurduğu X örgütü aracılığı ile komünist partizanlara karşı savaştı. Nazilerin Yunanistan’dan kovulmasından sonra İngiltere’nin destek verdiği Grivas ve paramiliter örgütü X, Yunanlı komünistlere karşı İngilizlerin yanında savaştı. Grivas’ın Yunanistan için öngördüğü sistem ise krallıktır. Zaten örgütünün logosu da X harfinin üzerine yerleştirilmiş krallık tacıdır.
X2 örgütü
Grivas’ın Kıbrıs ile ilgili ilk faaliyeti de EOKA aracılığı ile değil yine X aracılığı iledir. 1948’de Kıbrıs’ta yükselen grevlerin önünün kesilmesi için paramiliter silahlı gruplar oluşturulmak üzere Kilise, Grivas’tan yardım istemiştir. İngiliz Sömürge İdaresi’nin bilgisi ve izni ile Kıbrıs’ta X2 örgütünü oluşturan Grivas, grevlerin yenilgiye uğratılmasında önemli bir işlev görmüştür. Grivas, iç savaş sonrasında Kıbrıs’ın bağımsızlığına odaklanarak Enosis için EOKA terör örgütünü kurdu. İngilizlerle, sonraları da Türklerle çatışmalara girdi. Çok sayıda katliamın ermini verdi. Grivas, 27 Ocak 1974’te Limassol’da saklandığı evde kalp yetmezliğinden hayatını kaybetti. Rum Yönetimi, tüm bunlara rağmen Grivas’ın evini müze haline getirdi.
PORTRE 4
KATLİAM ÖRGÜTÜ EOKA
Kıbrıs’ta Rumlar, 1950’lerden itibaren “silahlı mücadele” fikrini benimsemeye başladı. 1952’de Makarios, bazı çekincelerine rağmen silahlı mücadeleye “evet” dedi ve hazırlıklar başladı. Organizasyonda kilise etrafında örgütlenen dinî derneklere üye gençler ve Helenizm idealine inanan köylülerden faydalanıldı. 1 Nisan 1955 gecesi Ada’nın çeşitli kentlerindeki saldırılarla EOKA harekete geçti.
1950 yılında yapılan Enosis Plebisiti’ne Yunan hükümetinin sahip çıkmaması ve genel olarak Atina’nın pasif tavrı, Büyük Britanya’nın Kıbrıs’ı koloni olarak elde tutma çabası ve BM’nin Kıbrıs’a ilgisiz kalması silahlı mücadele fikrinin ortaya çıkmasında etkili oldu.
2 Temmuz 1952 tarihinde Atina’da kurulan gizli “kurtuluş” komitesi Makarios’un başkanlığında bir araya geldi. Toplantıya Grivas, Yorgos Stratos, Loizidis kardeşler, Kıbrıs asıllı General Papadopoullos, Albay Aleksopoullos, eski bir “X” örgütü üyesi, bir hukukçu ve Atina Üniversitesi’nden iki profesör katıldı.
Grivas, dağlarda gerilla savaşı verecek, kentlerde de sabotaj yapacak iki ayrı grubun oluşturulmasını önerdi. 21 Temmuz 1952 tarihinde yapılan ikinci toplantıda Makarios bazı çekincelerine rağmen silahlı mücadeleye “evet” dedi ve hazırlıklara başlandı. Siyasi ve askerî alanda çalışma yapmak üzere iki ayrı ekip kuruldu. Yunanistan Başpiskoposu Spiridon “kan akıtılmadan özgürlük kazanılmaz” diyerek çalışmalara destek verdi. Aynı tarihlerde, Makarios, Kıbrıs’ın her yerinden Lefkoşa’ya çağırdığı 600 delege önünde yaptığı konuşmada Yunan hükümetinden Kıbrıs meselesini BM örgütüne götürmesini isteyeceğini fakat bunun başarısız olması durumunda bir köşeye çekilip oturmayacaklarını, mücadeleyi sürdürmek için “başka araçlara” sahip olduklarını söyledi.
Örgütlenme faaliyetleri
Atina’dan Ada’ya geçen Grivas, Ekim 1952 ile Şubat 1953 arasında tam beş aya yakın bir süre Kıbrıs’ta kaldı. Kıbrıs’ta kaldığı süre içinde Kilise etrafında örgütlenen dinî derneklere üye olan gençlerle görüşmeler yaptı. Grivas’ın EOKA’nın temelinde kullandığı bu gençlerin bir kısmı Makarios’un oluşturduğu çatı gençlik örgütü PEON, İngilizler PEON’u yasakladığında da kurulan OHEN üyeleriydi. OHEN komünizme ve dindar olmayan örgütlere karşı kurulmuştu. 1942 yılında kurulan Çiftçiler Birliği PEK de köylerde Helenizm idealine inanan köylülerce kurulmuştu. Yunanistan’dan Ada’ya getirtilen silahları teslim almak, saklamak ve dağıtmak onların işi oldu.
7 Mart 1953’te Komite Atina’da ilahiyat Profesörü Yerasimos Konidaris’in evinde yeniden bir araya geldi. Makarios, Filiki Eteriya’yı taklit ederek hazırlanan Enosis yeminini okudu, diğerleri de hep bir ağızdan yemini tekrar etti. 13 Mart’ta tekrar toplanan Komite Grivas’ı resmen silahlı mücadelenin komutanı ilan etti. Silahlı mücadele için artık düğmeye basılmıştı. İlk silah ikmali 1954 yılının mart ayında gerçekleştirildi. Ardından da silahlı mücadeleyi başlatmak üzere Grivas 7 Kasım 1954 tarihinde bir kayıkla Rodos’tan denize açıldı ve 9 Kasım’da adaya çıktı.
Başlangıç: 1 Nisan
Yunanistan’ın Birleşmiş Milletler’deki çabaları sonuçsuz kalınca 11 Ocak 1955 tarihinde Larnaka Piskoposu’nun evinde bir araya gelen Makarios ve Grivas son bir durum değerlendirmesi yaptılar. Makarios, Grivas’a Yunan Başbakanı Papagos’un şimdi amaçlarına büyük bir sempatiyle baktığını ve Yunan hükümeti ile kesintisiz haberleşme ağının kurulduğunu söyledi. Artık harekete geçme zamanı gelmişti. Önceleri Yunan bağımsızlık mücadelesinin başlangıç günü olan 25 Mart düşünülmüşse de sonunda 1 Nisan gününde karar kılındı. 29 Mart günü Makarios Grivas’a hayır dualarını ihsan etti ve Grivas da Tanrı’ya sığınarak eyleme geçti.
31 Mart 1955 tarihinde gece yarısından sonra adanın çeşitli kentlerinde aynı anda tam 16 şiddetli patlama meydana geldi. EOKA bu ilk eylemiyle yayınladığı bildirilerde “Allah’ın yardımı, mücadelemize olan inançla, Helenizm’in desteği ve Kıbrıslıların yardımıyla zafere ulaşılacağından” söz ediyordu.
PORTRE 5
KURTULUŞ SAVAŞI’NIN KIBRIS’A YANSIMALARI
Kurtuluş Savaşı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin gelişimi Kıbrıslı Türkler arasında ciddi bir etki sağladı. Necati Özkan gibi isimlerin öncülük ettiği Ulusal Kongre, 1930 yılında toplandı ve Kıbrıs Müslüman Liderliğine eleştiriler getirmeye başladı. İngilizler, Türklerin içerisinde milliyetçi duyguların oluşmasını istemediği için Kurtuluş Savaşı’ndan sonra Ada’ya Said Molla gibi isimlerler getirerek anti-Kemalist propaganda yaptırdı. Türk Konsolosu Asaf Bey o dönem milliyetçi duygulara destek veriyor ve Kıbrıslı Türklerin, Türkiye’ye göç etmelerini teşvik ediyordu.
İngilizler, Kemalizm’in, Ada’da güçlenmesinden hoşlanmadıkları için, Ankara’daki Büyükelçi Percy Corain’i, Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras’a yolladılar ve huzursuzluklarını dile getirdiler. Buna karşın 1942 yılında Dr. Fazıl Küçük tarafından İngiliz sömürge yönetimine ve Rumlara karşı yeni bir hareket olarak ‘Halkın Sesi’ gazetesi yayımlanmaya başladı. Aynı yıl ilk Kıbrıs Türk sivil toplum örgütü olan Kıbrıs Adası Türk Azınlığı Kurumu (KATAK) kuruldu. Ancak liderler arasında yaşanan anlaşmazlıklar KATAK’ın sonunu hazırlamıştır.
Necati Özkan İstiklal Partisi’ni kurarken 1944’te Dr. Fazıl Küçük, Millî Birlik Partisi’ni kurdu. Bu partinin adı daha sonra Kıbrıs Türk’tür Partisi olarak değiştirildi. Oluşturulan siyasi örgütlenmeler yanında işçi örgütlenmeleri de ortaya çıktı. Rumların Enosis hedefli faaliyetleri, Kıbrıslı Türklerin birlik olmasının gerekliliğini göstermiştir. Bu amaçla Türklere ait kurum ve kuruluşların bir araya gelerek bir üst kurum kurmaları gerekli görülmüş, 1949 yılında Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonu (KTKF) kuruldu.
ANAVATAN İLE İLK TEMAS
29 Eylül 1952 tarihinde KTKF Başkanı Faiz Kaymak, Türkiye’ye gelerek Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü ile görüştü, Kıbrıs’taki mevcut durumu ve endişelerini aktardı. Buna karşılık “Türkiye’nin düşmanı çok. Türkiye sağlam kaldıkça Kıbrıs Türkleri de sağlam kalır. Şimdi Yunan dostluğu vardır. Dostluklar zaruridir. Fakat sizinle alakamızı kesmeyeceğiz. Adada banka, sigara fabrikası ve gazeteler kurulmasına destek olacağız. Öğretmen göndereceğiz” cevabını aldı.
PORTRE 6
KIBRIS DİYE BİR SORUNU OLMAYAN TÜRKİYE...
Rumların 1932 isyanından sonra Enosis için en fazla ümide kapıldıkları dönem 12 Ada’nın Yunanistan’a bırakıldığı Paris Anlaşması oldu. 1947’den itibaren zirveye çıkan Enosis talebini Türkiye uzunca bir süre görmezden geldi. Bu görmezden gelişin temel sebebi İngilizlerin Kıbrıs’tan vazgeçme niyetinde olmadıklarını belirten açıklamaları oldu. Lozan Anlaşması ile Londra ile çözülen sorunu bir kez daha gündeme almak o zaman Ankara’nın politikasına uymadı.
Ocak 1950’de CHP iktidarının Dışişleri Bakanı Necmettin Sadak, “Kıbrıs meselesi diye mesele yoktur. Bunu hayli zaman evvel gazetecilere açıkça söylemiştim. Çünkü Kıbrıs bugün, İngiltere’nin hakimiyet ve idaresi altındadır ve İngiltere’nin Kıbrıs’ı başka bir devlete devretmek niyetinde ve eğiliminde olmadığı hakkında kanaatimiz vardır” cümlelerini kuran isim oldu.
‘Türkiye’nin Kıbrıs sorunu yoktur’
Mayıs 1950’de göreve başlayan Demokrat Parti iktidarının ilk Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü de aynı havadaydı.
Köprülü, 1952’de bir yurt dışı seyahatinden dönerken uçağı Atina’ya indiğinde Yunan gazetecilerin sorularını yanıtlamıştı. Köprülü alanda yaptığı açıklamada “Türkiye’nin Kıbrıs sorunu gibi bir meselesi yoktur” der. Köprülü’ye göre de İngiltere Kıbrıs’ı asla terk etmeyecektir.
İki dışişleri bakanının yaptığı bu açıklamalara karşın iki yıl içerisinde Ankara’da değişen şeyler olduğu kesin. Bunun en somut işareti de Başbakan Menderes Haziran 1954’te, ABD’den dönüşünde Atina’ya uğrama planını gözden geçirmesinden belli.
Yunanlıların, Kıbrıs meselesini konuşmak istediğini duyan Başbakan Menderes, bu konunun açılmasını kabul etmeyeceğini, gerekirse Atina’ya uğramayacağını bildirir, bu rest üzerine, Menderes’in Atina’da geçirdiği saatlerde Kıbrıs meselesi açılmaz. Adnan Menderes, yurda dönüşünde Kıbrıs’ı Fatin Rüştü Zorlu’nun görev alanı kapsamına aldırır.
YARIN: EOKA’NIN SALDIRILARI VE DİRENİŞİN TEMELLERİ