Barzani ailesine yakın Rudaw’ın başta Washington Temsilcisi olmak üzere Türkiye’ye bakışı sorunlu isimleri var.
Nereden biliyorsun diyeceksiniz, röportajlarında sordukları soruları okumak yetiyor zaten soru sormaktan çok Türkiye’ye yönelik suçlama paragrafları kurup, ardından muhataplarına ne düşündüklerini soruyorlar, dillerindeki sorun hemen hissediliyor.
Buna karşın yine Erbil çizgisinde yayın yapan Darka Mazi gibi sitelerde terör örgütüne ve Bafıl Talabani grubuna yönelik ağır eleştiriler yapılıyor.
İlginç olan aynı merkezden hareket ettiği belli olan iki farklı kurumda farklı tavırlar ve duruşlar var.
Mesela Darka Mazi’de bugüne kadar Barzani’nin KDP’siyle PKK arasında onlarca anlaşma yapıldığı ama terör örgütünün her zaman masayı devirdiği tarihçesiyle birlikte anlatılıyor.
Her neyse bu girişin ardından Alman hükümetinin Suriye Koordinatörü Tobias Lindner’in Rudaw’a verdiği röportaja geleyim.
Sorularda yine Türkiye’ye parmak sallatmak için suçlayıcı paragraflar vardı ama Alman Temsilci, AB’nin üstten bakan tonunda cümleler kursa da aslında Türkiye’nin tezlerini savunan bir görüntü vermiş.
Suriye’nin toprak bütünlüğü, SDG’nin Suriye Ordusu’na katılması, PKK’nın silah bırakması gerekliliği ve Suriye topraklarından Türkiye’ye yönelik saldırı olmaması gerektiğini söylemiş. Çok iyi diyemiyorum zira Temsilci, PKK ile Kürtleri ayırmak gerek derken terör örgütünün Suriye kolundan hiç söz etmemiş.
Bu tür röportajlarda Türkiye’ye parmak sallatmaya çalışan kimi Rudaw yüzlerinin Batı temsilcilerine soramadıkları bir soru var.
Başta Almanya ve Fransa olmak üzere AB üyesi ülkeler, DAEŞ’e katılmış ve şu an Suriye’de tutuklu bulunan vatandaşlarını geri almıyorlar.
Oysa Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Büyük Dairesi, bunun bir insan hakkı olduğunu söyleyip Fransa’yı mahkûm da etmişti.
Kimsenin sorusuna karışma ya da soru altında şovenizm yapma çabasına söz söyleme imkanım yok, sonuçta bir tercih kullanıyorlar fakat Batı temsilcilerinin karşısında bu kadar ezilip büzülmeye de gerek yok. DAEŞ’in Suriye’den sonra en fazla zarar verdiği ülke Irak ve Irak’taki Kürt gruplar.
Savaşın ekonomisi ve kazananı
ABD’nin Ukrayna’ya yaptığı yardımın miktarını, yolladığı silahları biliyoruz.
“Demokrasi ve özgürlük” için veren, bağışlayan, konumundaki ABD, gerçekte savaşın kazananı.
2024 yılında ABD, 318.7 milyar dolar silah ihracatı gerçekleştirdi, bir önceki yıla göre ihracatı yüzde 29 arttı.
En büyük ihracatçılardan Lockheed Martin hisseleri geçen yıl yüzde 38.49 artış gösterdi, 611.74 dolar ile tüm zamanların rekorunu kırdı.
Bir diğer ihracatçı General Dynamics’in hisseleri de yüzde 27.81 arttı ve onlar da rekor değeri gördü.
Rekor kırmayan Northrop Grumman’ın 2024’ün son üç ayında hisseleri yüzde 25.5’lik bir artış gösterdi.
Enerji sektöründe de savaş ABD’nin işine yaramış durumda.
ABD; Rus gazını ikame aracı haline gelen LNG ihracatını 2024 yılında bir önceki yıla göre yüzde 4.5 arttırdı.
Washington bu savaştan sadece para değil müthiş bir siyasi güç de kazandı.
NATO’dan ve ABD’den bağımsız bir güç olmaya çalışan Avrupa Birliği tekrar NATO üyeliğinde hizalandı.
Peki ya ABD’nin Ukrayna’ya verdiği para ve yaptığı yardımlar diyenler çıkacaktır, haklılar ama unutmayın ABD, başta Kuveyt olmak üzere harcadığı paraları bugüne kadar hep geri aldı, Ukrayna için de benzer bir süreç işleyecek, nadir element, vs. mutlaka alacakları olacaktır.
Barış diye bağıranların savaştan en fazla kazananlar olduğu gerçeği hiç değişmiyor dünyamızda...
Sorumluluktan kaçma başarımız…
Uçak yolculuğu güvenlidir çünkü sektör her kazadan dersler çıkarmış ve o derslere göre yeni düzenlemeler yapmıştır.
Yaşadığımız yangın, bina çökmesi, deprem, sel gibi tüm felaketlerde biz hep aynı filmi görüyoruz.
Kolonları keser, taşıyıcı duvarları yıkarsan binan güvenli olmaz,
Dere yatağına ev yaparsan depremde zemin sıkıntısı, selde can kaybı yaşarsın,
Yönetmeliklere uymaz, gereken önlemleri almazsan, yangınlar kolaylıkla faciaya dönüşür.
Her felakette konuştuklarımız yeni felaketler olarak karşımıza çıkıyor.
Her seferinde devletin ya da yerel yönetimlerin denetim eksikliğini sorguluyor, doğru da yapıyoruz ama işin bu kısmı önemli.
Bunca giden cana rağmen neden felaketlerden ders alma konusunda isteksiz davranıyoruz?
Okulları sadece öğrenim yeri, test çözme merkezi haline getirip, eğitimi ikinci plana atan halimizin sonucu hep bunlar.
Ahlaklı ya da yasalara uygun davranmanın yolu denetimden önce doğruyu yapmayı bilen çocuklar yetiştirmek...