Özay Şendir

Özay Şendir

ozay.sendir@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Fransa’nın haftalık dergisi Le Point bu hafta Yeni Dünya Düzeni başlıklı özel bir sayıyı piyasaya sürdü. 

Kapakta ABD Başkanı Trump, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, Rusya Devlet Başkanı Putin ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın fotoğrafları yer aldı. 

Birbirine girmeden duramayan halimiz bu kapakta da kendini gösterdi. 

Kimileri “Erdoğan’ı en üst sıraya koydular” derken kimileri “Erdoğan en arka sırada” diye itiraz etti. 

Sonuç klasik Türkiye manzarası, kimse birbirini dinlemedi, anlamaya çalışmadı, herkes ağzına geleni söyledi. 

Haberin Devamı

Oysa ilk yapmamız gereken şey bu kapakta olmanın övgü mü, yergi mi, hak teslimi mi, haksızlık mı olduğunu konuşmak olmalıydı. 

Bir kapak, iki bakış açısı…

***

Doğru bir karara varmak adına önce bazı bilgileri paylaşmak gerek:

Le Point, Fransa’da 53 yıldır yayında ve muhafazakâr sağ görüşü temsil eden bir dergi. 

1997’de yatırım grubu Artemis tarafından satın alındı. 

Bu grup çok bildiğimiz kimi lüks moda markalarının ve spor dünyasının en bildik 3 markasından birinin hissedarı, bağcılıktan teknoloji şirketlerine, kutup seyahatleri gemi işletmeciliğinden global kahve zinciri markasına ve dünyanın en büyük müzayede kuruluşlarından birinin sahipliğine kadar çeşitli yatırımlar yapıyor. 

Sahip oldukları parasal güçle Fransız siyasetinde de etkili bir konumdalar. 

Le Point, 2018 yılında Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ilgili en çirkin kapaklardan birini piyasaya sürdüğünde Fransa Cumhurbaşkanı Macron, bu derginin yanında yer almak durumunda kalmıştı. 

***

Le Point ile Fransız siyaseti arasındaki ilişki tek yönlü mü yoksa Fransız siyaseti bu derginin yayın politikasında bir etkiye sahip mi? 

Bu soruyu sormaya hakkımız var zira Türkiye’nin Afrika’daki yükselişi, Karabağ’daki Ermeni işgalinin sona ermesi süreci hep Le Point’in ilgi alanında oldu, Türkiye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı hedef alan çok sayıda yorum bu dergide yer aldı. 

Bu açıdan baktığımızda Le Point editörlerinin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı, Avrupa’da korkulan Putin, üretimde rekabet edilemeyen Şi Cinping ve AB’nin savunması için para harcamayacağını söyleyen Trump ile aynı kapakta kullanma kararı aslında bir kötü gösterme çabasıdır. 

Haberin Devamı

Fakat bir de hayatın gerçekleri var. 

Geçen yıllarda Erdoğan’ı kim durduracak diye bir soru soran, Afrika’ya dikkat çeken Le Point’in yayımlandığı Fransa, bu hafta Fildişi Sahili’ndeki tek askeri üssünü Fildişi Sahili ordusuna bıraktı. Çad’da görevli Fransız askerlerinin tamamı ülkeyi terk etti. Mali, Burkina Faso ve Nijer, Fransa ile askeri iş birliğini sonlandırdı. 

Le Point, önceki gün piyasaya çıkan sayısında emekli General Christophe Gomart ile Fransa Ordusu’nun zafiyetleri üzerine bir röportaj yayımlarken, Avrupa’nın birçok yerinden Türk Ordusu olmadan Avrupa güvenliği sağlanamaz sesleri yükselmeye başladı. 

Le Point editörleri Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı kötü göstermeye çalışırken aslında Türkiye’nin bölgesel bir güç haline geldiğini de itiraf etmiş oldular. 

***

İki Türkiye var, biri bizim içeriden baktığımız Türkiye, diğeri de dışarıdan görülen Türkiye. 

Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş’u, Japonya’nın en önemli düşünce kuruluşu Sasakawa Vakfı’nda dinlerken, Japon gazetecilerin metnin hangi noktalarında notlar aldıklarını izledim büyük bir dikkatle. 

Haberin Devamı

Japonya her gün on milyonlarca gazetenin satıldığı bir ülke ve konuşmayı dinlemeye gelen çok sayıdaki gazeteci en çok Gazze’nin satılık olmadığı, dünyada karar verme mekanizmasının BM Güvenlik Konseyi’nin daimî üyelerine bırakılamayacağı sözlerini not aldılar. 

Bu noktayı önemsedim zira aynı Japonya’nın taze Başbakanı, Trump ile ikinci görüşen lider olmuş, ortak basın toplantısı karşılıklı övgülerle geçmişti. 

Sadece Japonya değil mevzu, Almanya’nın Sesi, kendi Başbakanı’nı Türkiye ile iyi ilişki kurabilmesi üzerinden övdü iki hafta önce. 

Türkiye’nin yeni Suriye’deki pozisyonu üzerine önce Yunanistan’ın ardından Rum Kesimi’nin dışişleri bakanları koşa koşa Şam’a gittiler. 

Fransa, Paris’te kurduğu Şam masasındaki davet listesini Türkiye’nin çekincelerini dikkate alarak belirledi. 

Bugünlerde elektronik kelepçe takılacak eski Cumhurbaşkanı Sarkozy, Libya’da Türkiye’yi düşman ilan eden Hafter’den yana tavır aldığı için en ağır biçimde eleştiriliyor. Londra, Ankara ile askeri ilişkiler başta olmak üzere en yakın ilişkileri kuruyor. Washington, Suriye’de, Türkiye’nin dediği noktaya en fazla yaklaştığı dönemde. Daha bir sürü örnek sayabilirim ama bu da eksik kalır. 

*** 

Dünyada demokrasinin değil güvenlik politikalarının belirleyici olduğu bir döneme girdik. 

Güç Batı’dan Doğu’ya kayıyor, ABD’nin tek başına bırakacağı belli olan Avrupa en etkisiz dönemini yaşıyor, aşırı sağ AB’yi çatırdatıyor. 

Demokrasimiz mükemmel değil ama canlı. Dünyanın gelişmiş birçok ülkesinde seçime katılım oranları yüzde 50’ler seviyesinde. 

Sadece demokraside değil eğitimde, bilimde gidecek daha yolumuz var elbette ama sahip olduklarımız da var. 

Kaliforniya yangınında on binlerce ev yandı, ABD devleti kimsenin evini yapmıyor, Türkiye 6 Şubat’ın yaralarını sarıyor. 

İngiltere’de acil serviste doktoru görebilmek için bekleme süresi 7 saati aştı, Türkiye’de herkese ücretsiz tedavi iyi şekilde sağlanıyor. 

Buna karşın bir kısım sadece eksiklerimizi bir kısım da sadece sahip olduklarımızı konuşalım istiyor. 

Yazının başlığında iki bakış açısı dedim ya, bizim bakış açımız yok, siyaset ya da spor rekabetimiz de... 

Bizde hüküm süren şeyin adı nefret ve son Türk devleti için en büyük tehdit de bu...