Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Saraybosna temaslarını tamamlayıp Kosova’ya geçti.
Önemli iki gelişmeden bahsedeyim.
Bosna Hersek Savunma Bakanı’nın iki yardımcısı var; biri Hırvat, biri de Sırp.
Ayrılık söylemi kuvvetli olan Sırpların Savunma Bakan Yardımcısı, Milli Savunma Bakanı Akar onuruna verilen akşam yemeğine katıldı.
Bosna Hersek Devlet Başkanlığı Konseyi’nin Sırp üyesi Dodik, Akar’ın Konsey’i ziyaretinde oldukça uyumlu mesajlar verdi, bir savaşın daha ülkeye nelere mal olacağı anlatıldığında da Akar’a hak veren cümleler kurdu.
Bosna Hersek ekonomisi geliştikçe, ülke zenginleştikçe Bosna Hersekli kimliği oluşur mu, aslında kilit nokta bu.
Çok yoğun iki günün özeti şu oldu; Türkiye, Bosna Hersek’in bir kez daha parçalanmaması, aynı insanlık dramının bir kez daha yaşanmaması için elinden geleni yapacak. Bu mesaj net olarak verildi, sahipleri de mesajı aldı.
Görünen o ki yakın bir tarihte Ankara’dan hem Saraybosna hem de bölge ülkelerine üst düzey ziyaretler devam edecek.
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, 1997-1998 yılları arasında Türk Görev Kuvvet Komutanlığı yapmış bir isim.
Bosna'da görev yaptığı dönemde yaşadıkları ve gördüklerinin yarattığı sonuçlar var.
Mesela Srebrenitsa Katliamı'ndan sorumlu olan Hollandalı Barış Gücü askerlerinin komutanıyla bir NATO toplantısında karşılaştığında Hollandalıya eleştirilerini açık açık söylemiş biri diye biliniyor.
***
Pazar akşamı Saraybosna Havalimanı'na indik Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ile birlikte.
Dayton Barış Antlaşması'ndan beri Saraybosna'nın ateşe en yakın olduğu zaman diliminde yapılıyor bu gezi.
Bosna Hersek Devlet Başkanlığı Konseyi'nin Sırp üyesi Milorad Dodik, merkezi hükümetin istihbarat, savunma, yargı vergi ve gümrük birimlerinden ayrılmaktan, kendi savunma güçlerini oluşturmaktan söz ediyor bir süredir.
Hırvatlar seçim sisteminin değişmesini istiyor, azınlığın çoğunluğu yönetmesi gibi bir teklifleri var masada.
Dostoyevski, “Suç ve Ceza” romanında bizi müthiş bir sorgulamaya mecbur eder, ailesine yardım etmek için bedenini satmak zorunda kalan Sonya karakterine, aynı zamanda bir ahlaki güç ve iyileştirici rol biçer.
Hayat romanlar kadar romantik değil ama...
1986'da Antalya'da 4 kişinin tecavüzüne uğrayan bir hayat kadınının açtığı davada, sanıklara 1926 yılında çıkarılmış bir yasa maddesindeki "Fahişeye tecavüz halinde 3'te iki oranında ceza indirimi" maddesi devreye girer.
Yasa gereği sanıklara ceza indirimi uygulayan hâkim, bu maddenin iptali için Anayasa Mahkemesi'ne dava açar ama madde iptal edilemez. Ancak Kasım 1990'da düzeltir siyaset hatayı.
Karakterini bedeninin önüne koyabildiğimiz için bir roman kahramanı Sonya'ya âşık olacak kadar saf ve hayatın acımasızlığına karşı öfkelenmekten başka bir şey yapamayan etkisiz çocuklardık.
"Mektebe" gidip "Milli" olmadan kurulan cümlenin ağırlığı olmazdı bıyığı terlilerin çilingir sofrasında.
***
"Mektep" denilen şey genelevdi aslında, "milli olmak" da ilk kez bir kadınla seks yapmaktı.
Doğal gazda kademeli fiyat tarifesine geçileceğini, "Villada oturan ile gecekondu da oturanın aynı fiyatla doğal gaz tüketimini uygun bulmuyoruz" diye duyurmuş Ak Parti Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş.
Cümle doğru ama bu fikrin hayatın her alanına yayılması ve asıl sorunun ıskalanmaması gerek. Bentley arabası olan ile Clio araba kullanan benzini aynı fiyattan alıyor.
Asgari ücretli ile vergi rekortmeni aynı özel iletişim vergisini ödüyor. Kanundaki adı "kolalı gazozlar" olan bildiğimiz asitli içecekler için yüklendikleri ÖTV de de durum aynı.
Bir öğretmen, vergisiz fiyatı 92 bin lira olan 1600 cc'ye kadar sıfır bir araba almak istediğinde yüzde 45 ÖTV ödüyor, Milyon euro’luk yat, kotra, gezinti gemilerinde ÖTV oranı yüzde sıfır.
Çiftçi tarlasında kullanacağı gübre için ÖTV ödüyor ama kürk ya da pırlantada da ÖTV yok.
Kademeli tarifeye geçmek arzu edilen sosyal eşitliği sağlamaya yeter mi diye bir düşünelim:
Evde kullandığımız su ve elektrik faturalarında da fiyat gelire değil tüketime göre belirleniyor, belirl
29 Kasım’da çiğ süt fiyatına 8 Aralık’tan geçerli olmak üzere yüzde 47 zam yapıldı.
Türkiye Ziraat Odaları Birliği çalışmasına göre 25 Kasım ile 16 Aralık tarihleri arasında,
Uzun ömürlü süt yüzde 147,
Tereyağı yüzde 117,
Beyaz peynir yüzde 95,
Yoğurt yüzde 81 oranında zamlandı.
Bu tabloda akaryakıt ve sanayide kullanılan doğal gaza gelen zamlar da etkili oldu diyelim. Dünyada petrol fiyatları yüzde 5 geri gitti, kur da geri gittiği için akaryakıt ürünlerinde de ciddi bir düşüş olacak.
Peki, uçan fiyatlar geri gelecek mi ya da ne kadar geri gelecek?
2005 yılında, AB üyesi ülkelerin liderlerinin de katıldığı bir törenle ilk uçuşunu yapmıştı A-380.
16 yıl sonra, üretilen son A-380 uçağı için sessiz sedasız bir teslimat töreni düzenlendi.
Havacılığın geleceği olduğu zannedilen bir uçak modeli, 16 yılda tarih oldu.
Bu dev uçaklar, en iyi ihtimalle 15 yıl daha göklerde kalacak ve sonra dönüştürülmek için hurdacıların yolunu tutacak.
***
A-380 serisi tam kapasiteyle çalışan dev havalimanlarının bir ihtiyacı olarak düşünülmüştü.
Günlük iniş ve kalkış sayıları maksimum seviyeye ulaşan, park yeri sorunu yaşayan dev havalimanlarına A-380 sayesinde iki üç uçak dolusu yolcu taşınacaktı.
Kâğıt üzerinde mükemmel bir plan gibi gözükse de durum tahmin edildiği gibi olmadı.
Polonya, İkinci Dünya Savaşı'nda gördüğü zarardan dolayı Almanya'dan 850 milyar dolar tazminat istiyor.
Yeni Başbakan Scholz'un Varşova ziyareti sırasında konu tekrar açıldı.
Yunanistan da Almanya'dan 340 milyar dolar savaş tazminatı istiyor.
Atina'nın bu talebini Merkel 2019 yılında reddetmiş, Yeşiller ve Sol Parti "Müzakere edelim" demişti.
Bunlar sadece lafla olan gelişmeler değil, 2000 yılında Yunanistan Yüksek Mahkemesi 218 sivilin öldüğü Distomo Davası için Almanya'nın 30 milyon dolarlık bir tazminat ödemesine karar vermişti.
Berlin, 1960 yılında Yunanistan'a 115 milyon mark ödediğini ve başka bir tazminat istenmeyeceği konusunda anlaşmaya varılmıştı diyor, Atina da o para başka, bu para başka diye diretmeye devam ediyor.
Sonuçta Polonya da, Yunanistan da, sivil kayıpları ve katliamlar için Almanya'dan tazminat istiyor.
16-17 Haziran 1919 Menemen katliamında binden fazla sivil, Nisan 1921’de Bilecik'te 200 sivil, 4 Eylül’de Turgutlu’da en az bin sivil, 5 Eylül 1922’de Salihli’de 76 sivil, Uşak, Alaşehir’de toplam 3 bin sivil Yunanlıların giriştikleri katli
Bir firma bir markette ürünlerini satmak istediği zaman, ilk ödemesini ortalama altı ay sonra alacağını biliyor ve fiyatına finansman maliyetini de ekliyor.
Ürün bir zam yedi ama bitmedi.
Marketler bir firmanın ürünlerini satışa sunmak için üreticiden raf bedeli alıyorlar.
O rakam da etikete ekleniyor haliyle.
Bitmedi, market içerisinde görünür olmanın da, ilk kez pazara girmenin de maliyetleri var.
Tüm bu maliyetlerin toplamı sonuçta etiketlere yansıyor ve bedeli de halk ödüyor.
Bu işin etiket tarafı ama daha beter olan bir durum daha var.
İşletme sermayesi küçük olan firmalar, büyük çaplı üretimi finanse edemedikleri, marketlerin raf parası ve benzeri taleplerini karşılayamadıkları için, pazara giremiyor, tam rekabet ortamı oluşmuyor.