Dünya üzerinde bir yılda meydana gelen 7’den büyük deprem sayısı 20’yi geçmiyor. Pazartesi yaşanan 7’den büyük iki deprem son derece olağandışı. Dünya üzerinde benzeri yok denecek kadar az.
Bir deprem yüzeye ne kadar yakın olursa o kadar büyük etki yaratır. 0 ile 60 km derinlikte yaşanan depremler sığ depremler diye tanımlanır. Yaşadığımız iki deprem de maalesef bu sığ depremler ve hasar o yüzden çok büyük.
Hasarın yayıldığı alanın yüzölçümü neredeyse İngiltere’ye eşit. Alanın büyüklüğüne bir de meteorolojik şartlar eklendi. Kar ve tipi yüzünden özellikle helikopter kullanımında zorluklar yaşandı.
İki gündür en çok Japonya’daki depremlerde bu kadar insan ölmüyor diye konuşuyoruz. Bilgi doğru ama kıyaslama parametrelerimiz doğru değil. Merkez üssü okyanusun tabanı olan, derin depremler ile bizim yaşadığımız iki sığ deprem oldukça farklı.
Fakat bina yapma biçimimizde yaşanan farklılıkları da görmezden gelmememiz gerek. Japonya’da insan yaşayacak her
24 Ekim 1961 öğleden sonra, Binbaşı Sedat Gürkök, Ankara’da, İzmir Caddesi üzerinde bulunan Berikan Oteli’nin kapısından içeriye girdi.
Sadece 9 gün önce seçimlerin yapıldığı bir ülkede demokrasinin yaşayıp yaşamayacağını belirleyecek en kritik saatler bu ziyaretle başladı.
Yaklaşık 12 saat sonra, 25 Ekim sabahı saat 5.15’te Berikan Oteli’nden İstanbul’a doğru yola çıkan taksi görünürde demokrasiyi kurtarmış olsa da 27 Mayıs’ın ilk artçı darbesi ya da bir başka deyişle Türkiye’nin ilk postmodern darbesi gerçekleşmişti. Buna rağmen askerler bir son dakika sürprizi ile karşılaşmamak adına her türlü önlemi aldılar. 26 Ekim 1961 günü, Türkiye Büyük Millet Meclisi 4. Cumhurbaşkanı’nı seçmek üzere toplandığında, milletvekillerinin sonuç kesinleşinceye kadar Meclis’ten ayrılmasına izin verilmedi. Tek aday Cemal Gürsel’in Cumhurbaşkanlığı kesinleşinceye kadar Meclis’teki kapılar askerler tarafından tutuldu.
***
Bu ilk postmodern darbenin sonuç
Geçen hafta İtalya ile Libya arasında 8 milyar dolarlık bir enerji anlaşmasıyla, mülteci sorunu için ortak önlemler alınmasını öngören iki anlaşma imzalandı.
Fiilen Türkiye’nin adının geçmediği bu haber gerçekte Türkiye adına bir zafer oldu.
Nasıl sorusunu hemen yanıtlayayım:
Türkiye ile Libya arasında hidrokarbon anlaşması imzalandığında Atina ve Kahire bu anlaşmaya karşı çıktı.
Yunanistan Dışişleri Bakanı Dendias ve Mısır Dışişleri Bakanı Şükri, telefon görüşmelerinin ardından yaptıkları açıklamada Trablus merkezli hükümetin herhangi bir uluslararası anlaşma ya da mutabakat muhtırası imzalama yetkisine sahip olmadığını iddia ettiler.
Onlar bunu iddia etse de İtalya geldi ve Trablus hükümetiyle çok sayıda anlaşmayı imzaladı.
Yunanistan Dışişleri Bakanlığı, Türkiye-Libya anlaşmasına Avrupa Birliği ve NATO’nun da tepki vereceğini söylemişti. Bakalım Atina şimdi İtalya’yı da şikâyet edebilecek mi?
Bu arada Trablus’ta bir mahkemenin Türkiye-Libya anlaşmasına dair verdiği can sıkıcı bir karar var ama Libya hükümeti sorunu
ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi Nicolas Granger birkaç gündür bölgede çeşitli temaslarda bulunuyor.
Bu temaslarda bugüne kadar görmediğimiz bir tablo ortaya çıktı.
ABD’li Temsilci, terör örgütünün Suriye’deki siyasi ayağından bölgedeki siyasi hâkimiyetlerini diğer gruplarla paylaşmalarını istedi.
Bu ilginç bir gelişme zira Irak’ın terör örgütü “Özerk Yönetim” adını verdiği alanlarda Kuzey’indeki Kürt siyasi yapılarla çok sayıda gerginlik yaşamış, özellikle Barzani’ye bağlı hareketlerin ofisleri kapatılmış, medya kuruluşları saldırıya uğramıştı.
Terör örgütünün Suriye’deki siyasi ayağı sadece diğer Kürt grupların değil bölgedeki Hıristiyan nüfusun siyasi hareketi Demokratik Asuri Örgütü’nün ofisini de kapatmıştı.
Bugüne kadar bölgede kendisinden başka bir siyasi yapılanmayı silah zoruyla engelleyen PKK bağlantılı PYD’ye göz yuman ABD, şimdi bir başka adım atmaya çalışıyor.
Bu tüm Kürt grupları
Türkiye’de mahkemeler binlerce idam cezası verdi. Bunlardan sadece 712’si infaz edildi. İdam edilenlerden 15’i kadın suçlulardı.
Aslında sayı daha fazla, bu rakamlar İstiklal Mahkemeleri tarafından verilip, infaz edilen idam cezalarını kapsamıyor.
Başlıktaki “Börekçi Ali” kim diye düşünenler olmuştur mutlaka.
Börekçi Ali, Türkiye’de idamı hâlâ açık olarak infaz edilen son kişi.
1955’te dükkânına gelen iki çuval tüccarını başlarına kürekle vurup öldüren, ardından onları fırında yakmaya çalışan bu Börekçi Ali’ye idam cezası verildi.
Darbe zamanı olduğundan, karar onay için Aralık 1960’ta Milli Birlik Komitesi’nin önüne geldi.
İnfaz, Eminönü meydanındaki darağacında sabaha karşı 04.25’te gerçekleştirildi.
Aynı saatlerde, yine sabaha karşı, Sivas, Adana, Adapazarı, Balıkesir, Urfa ve Konya’da altı idam cezası daha infaz edildi.
Şubat ayı Türkiye-ABD, Türkiye-İsrail ilişkileri açısından oldukça önemli bir ay olacak. ABD Dışişleri Bakanı Blinken şubatın son haftasında bir Doğu Akdeniz turuna çıkacak. Tur kapsamında ABD Dışişleri Bakanı Türkiye, İsrail ve Yunanistan’ı ziyaret edecek.
Tam program henüz netleşmedi ama bilinen Blinken’ın 20-21 Şubat tarihlerinde Atina’da olacağı.
Atina bu ziyarete çok önem veriyor zira aynı gün Yunanistan-İsrail-Güney Kıbrıs 3’lü toplantısına da ev sahipliği yapacaklar ve seçim öncesi hem ABD hem de İsrail Dışişleri bakanlarından Doğu Akdeniz ve Ege tezlerine güçlü destek mesajı almak istiyorlar.
ABD Dışişleri Bakanı Türkiye’ye günübirlik gelip Atina’da gece geçirerek ülkesinin tarafını diplomatik olarak belli edebilir, bu kimse için şaşırtıcı olmaz. Washington’ın Yunanistan’dan yana taraf olduğunu zaten biliyoruz.
Fakat Blinken Atina ziyareti sırasında Girit’in belirli kıyılarında kara sularının 12 mile çıkarılmasına yeşil ışık yakar, Doğu Akdeniz’de, KKTC’nin
İsviçre, demokrasisi İsveç’ten geri bir ülke değil. İsviçre geçen senelerde Bern’deki hükümet binası önünde Kuran-ı Kerim ve İncil’i yakmak isteyen üç Hindu’yu daha eylemi yapmadan gözaltına aldı. Üç Hindu hakkında dini ayrımcılık, şiddete kışkırtmak ve azmettirmekten üç yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açıldı.
Fransa, İslamofobi nedeniyle en olmadık yasa tasarılarının hazırlandığı ülke. Buna karşın Strasbourg’da Kuran-ı Kerim yakan ve bu görüntüleri sosyal medya hesabında yayan bir kişi dini duygulara hakaret suçlamasıyla tutuklandı. Hakkında beş yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açıldı.
Türkiye’de Kuran-ı Kerim’i yakma görüntülerini internetten paylaşan kişi hakkında açılan davada istenen hapis cezası 4.5 yıl oldu. Yani Fransa’da istenen cezadan daha az bir ceza talep edildi.
İsveç’in Türk Büyükelçiliği önünde Kuran-ı Kerim yakma eylemi yapan faşisti polis korumasına alması “demokrasi” kılıfıyla
“27 Mayıs darbesine giden yolun taşlarını İsmet İnönü döşedi.”
“İnönü, 12 Mart Muhtırası’nın ardından kabineye bakan verdi, fiili darbeye destek oldu.”
Tırnak içerisindeki cümleler Türkiye’de yıllardır konuşulur, herkesin doğru ya da yanlış bir fikri vardır.
Buna karşın, çok az bilinen bir başka gerçek, 2. Cumhurbaşkanı ve “Milli Şef” İsmet İnönü’nün birden fazla askeri cuntanın hedefindeki kişi olduğudur.
Farklı gerekçelerle oluşan cunta yapılanmaları İsmet İnönü’ye karşı darbe yapmak için tüm Türkiye’de örgütlenmişti.
Hatta o günlerde Demokrat Parti Genel Başkanı sıfatıyla ana muhalefet lideri olan Celal Bayar ile de görüşmüşler ve kararlarını ona da bildirmişlerdi. Türkiye’deki ilk askeri darbeyi 1960’a kadar öteleyen gelişme 2. Dünya Savaşı’nın sürmesi ve ardından çok partili hayata geçilmesi oldu.
***