İklim konusunda dünya çapında hazırlanan raporlar ve geleceğe yönelik tahminler oldukça ürkütücü.
İklim krizinin neden olduğu sıcağa bağlı ölümlerin, gıda güvensizliğinin ve bulaşıcı hastalıkların yayılmasının rekor seviyelere ulaştığı belirtiliyor.
Avrupa’da yaşanan aşırı sıcaklara bağlı ölümlerin cinayetlerin 10 katı olduğu söyleniyor.
Kuraklığın küresel kara alanının % 48’ini etkilediği ifade ediliyor.
Sıcaklığa bağlı ölümlerde yüzde 167 artış kaydedildiği vurgulanıyor.
151 milyon insanın, iklim krizi nedeniyle ortaya çıkan orta veya şiddetli gıda güvensizliği, yetersiz beslenme ve hastalık riskiyle karşı karşıya kaldığı bildiriliyor.
Atmosferdeki karbondioksit oranının insanlık tarihindeki herhangi bir dönemden daha hızlı yükseldiğine ve konsantrasyonların son 20 yılda yüzde 10’dan fazla arttığına işaret ediliyor.
★★★
Hal böyle olunca, iklim krizine ve kuraklığa karşı yapılan her çalışma daha da kıymete biniyor.
O yüzden, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin bu alanda başlattığı yeni projeleri destekliyorum ve önemsiyorum.
Belediye, su kaynaklarının verimli kullanılması için kentin yeşil örtüsünde farklı bir dönem açıyor.
Yeşil alanlarda su verimliliği sağlayabilmek için akıllı sulama yöntemleri uyguluyor, çevre düzenlemelerinde yeni kurakçıl çim bitkileri ile su tasarrufu sağlayan bitkiler ekiyor.
Belediye yetkililerinin verdikleri bilgilere göre, yıl boyu yeşil kalan bitkilerin bakım aralıkları daha uzun sürelerde yapılıyor.
Yeni çim türleriyle yüzde 60 oranında su tasarrufu sağlanması öngörülüyor.
Daha az bakım gerektirdiği için de işçilik maliyetlerinin yüzde 50 oranında inmesi bekleniyor.
Çimler, içlerinde yabancı ot barındırmadığından uzun yıllar yeşil ve kadifemsi dokusunu koruyor.
Amaç, kentin tüm yeşil alanlarında bu türleri yaymak, su kullanımını en az seviyeye çekmek…
Yani, hem tasarruf sağlayacağız, hem de yeşil örtümüz daha uzun yaşayacak ve yayılacak.
★★★
Daha önce de yazmıştım, ama hazır konusu gelmişken bir kez daha yazayım istiyorum.
Birkaç yıl önce Fransa’da tatilde araları sadece 55 kilometre olan iki yakın kent Nancy ve Metz’e gitmiştim.
Önce Metz’i gezdim, sonra da bir yerel rehber eşliğinde Nancy’yi…
Nancy’deki rehber nereden geldiğimizi sordu, ben de söyledim.
Sonra bana dönüp gayet ciddi bir tonla, “Biliyor musunuz, bizim şehrin yeşil oranı Metz’den çok daha yüksek. Biz onlardan iki puan daha üstteyiz, daha yeşiliz” dedi.
★★★
Buradan çıkaracağımız ders şudur.
Günümüzde kentler dev binaları, alışveriş merkezleri, otoyolları vs. ile değil, çevrecilikleri, temizlikleri, parkları, bahçeleri ve yeşil oranlarıyla yarışıyorlar.
Belli ki bu yarış, iklim krizinin getirdiği sorunlarla daha da önemli hale gelecek ve yeşili en fazla olan yerler, en değerliler sınıfına yükselecek.
Biz o sınıflara giremeyiz, ancak yaklaşabilmek için atacağımız her adım bile önemlidir.