Ekonomik savaşın ‘Huawei’ cephesi

15 Mart 2019

Çin ile ABD arasında askeri bir karşılaşmaya henüz tanıklık etmemiş olsak da diğer alanlarda kıran kırana, gürültülü ve “kanlı” bir mücadele sürüyor. Askeri alanda kuvvet inşası, güç gösterisi ve rekabet dikkatlerden kaçmıyor. Ancak asıl karşılaşma, ticari, ekonomik ve teknolojik alanlarda vuku buluyor. Mücadele stratejisinin ayaklarını, rakiplerin kapasitesini geriletme, bilgiye ulaşmayı önleme ve ittifaklar arası safları sıkılaştırma oluşturuyor.

ABD, Sovyetler Birliği’nden farklı bir rakiple karşı karşıya. Çin, ekonomi, finans, teknoloji ve askeri alanda ABD’ye meydan okumaya devam ediyor. Çin’i sınırlamak isteyen ABD ise bu ülkenin hem zayıf hem de güçlü yönünü oluşturan teknolojik kapasitesine odaklanmış durumda. Özellikle yapay zekâ, 5G süper hızlı mobil internet ağı, cep telefonu üretme ve çip teknolojilerinde ilerletme kaydeden Huawei’yi hedef tahtasına koymuş görünüyor.

ABD’ye göre, Çin hükümetinden doğrudan destek alan, her alanda devletle iç içe girmiş Huawei, bir özel sektör şirketi olarak sınıflandırılamaz. Nitekim şirketin faaliyet gösterdiği alanlar ve geliştirdiği kapasite, Çin hükümetinin önüne koyduğu “Made in China 20-25” hedeflerinin ana taşıyıcısı durumunda.

Yazının Devamı

Suriye’de PKK’lı varlığı

12 Mart 2019

ABD’nin Suriye’de görevli askerlerinin %90’ını çekeceğini ilan etmesi bir sürprizdi. Öte yandan, DAEŞ’in Suriye topraklarındaki fiziki kontrolünün birkaç gün içinde sonlanacak olması da tartışmaları yeni bir mecraya taşıdı. Haliyle, bu gelişmeler, Türkiye’nin Fırat’ın doğusunda “güvenli bölge” kurma arayışlarını hızlandırdı. Ancak şu ana kadar ABD ile yapılan müzakerelerde fazlaca bir ilerleme sağlanmış görünmüyor.

Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyine ilişkin taleplerinin arka planında müzminleşmiş PKK sorunu yer alıyor. Örgütün, Suriye iç savaşında elde ettiği siyasi, coğrafi avantaj ve askeri kapasiteyle Türkiye’nin güvenliğini tehdit ettiği açık. Haliyle, PKK’nın önümüzdeki yıllarda da gündemde olacağı anlaşılıyor. Bu durum, alakalıların, PKK’nın kapasitesini, izleyeceği olası stratejiyi, ilişkilerini ve çevresel koşulları doğru biçimde okumasını gerektirir.

Geçen hafta Anadolu Ajansı’na konuşan Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, PKK’lı terörist miktarını açıkladı. Buna göre, PKK’nın, Türkiye, Irak ile Suriye’nin kuzeyinde toplam 17 bin teröristi var. (İran’da ya hiç yok, ya da sayı kayda değer görülmemiş olmalı.) Akar’a göre, bunun 750’si Türkiye içinde, 3 bini Irak’ın kuzeyinde, 13

Yazının Devamı

Suriye’de parayı veren düdüğü çalar mı?

8 Mart 2019

İç savaş sonrası Suriye’de askeri harita son şeklini almak üzere. Doğuda konvansiyonel manada tablo netleşti. ABD desteğinde hareket eden PKK/PYD, DAEŞ’in elindeki son toprakları da aldı. Bir süre daha güvenlik sorunları gündemde kalacaktır. Ardından da tıpkı Fırat’ın batısında olduğu gibi gündem farklı yönlere kayacak. Özellikle PKK/PYD’nin hangi siyasi mimari çerçevesinde nasıl rol alacağı, yerelde ilişkilerin nasıl olacağı gibi.

Fırat’ın batısındaki askeri tablo, doğudan biraz daha karmaşık. Askeri açıdan stratejik önemi olmayan, ancak insani açıdan önemli İdlib, son safhanın çözüm bekleyen sorunlu adası durumunda. Kaçınılmaz olarak, önümüzdeki haftalarda daha fazla gündemde yer bulacak.

Başkentlerde ise mevcut askeri tablodan hareketle, gelecek için hazırlıklar sürüyor. Bu bağlamda ABD’nin kafa karışıklığının devam ettiği açık. Karar alma sürecindeki karmaşa sahaya ve masaya yansımış durumda.

Rusya ise her alanda daha net. Fırsatları değerlendirmek için siyasi faaliyetleri yürütürken, yol haritası daha net. Moskova, muhayyel Suriye için yapması gerekenleri üç noktada toplamış görünüyor. Birincisi, iç savaşın şiddet düzeyinin kabul edilebilir düzeye inmesiyle birlikte,

Yazının Devamı

Hafıza ve Hocalı katliamı

1 Mart 2019

26 Şubat 1992 Azerbaycan için Hocalı Soykırımı’nı anma günü olarak tarihe geçti. Karabağ’da konuşlu Sovyet Kızıl Ordusu’nun 366. Alayı’ndan da destek alan Ermeniler Hocalı’nın giriş ve çıkış yollarını kapatıp 25 Şubat gecesi katliam için harekete geçtiler. Sivil, silahsız, Azerbaycan Türkleri çocuk, kadın, ihtiyar ve genç ayrımı yapılmaksızın Ermeniler tarafından katledildi. Resmi verilere göre, o gece 613 kişi hunharca öldürüldü. Bunların 83’ü çocuk, 106’sı kadın önce işkence, ardından da katledildiler. Ayrıca, 487 kişi ağır yaralandı ve 1275 kişi rehin alındı. Geri kalan nüfus ise bölgeden kaçarak bin bir zorlukla canlarını kurtardılar. 26 çocuk yetim, 130 çocuk ise öksüz kaldı. Katliam o boyuttaydı ki Ermeniler şehitlerin gözlerini oymuş, kafa derilerini soymuş, bazı organlarını kesmişlerdi. Bazıları diri diri toprağa gömülmüştü. Hızını alamayan saldırganlar bazı şehitlerin de cesetlerini yakmıştı.

Olayın doğrudan sorumluları arasında Ermenistan eski devlet başkanları Robert Koçaryan, Serj Sarkisyan ve eski savunma bakanı Seyran Ohanyan olmak üzere çok sayıda Ermeni devlet ve askeri yetkilisi yer aldı.

Azerbaycan Devlet İktisat Üniversitesi Türk Dünyası İktisat Fakültesi

Yazının Devamı

ABD-Rusya aynı çizgide buluşunca, ‘müzmin sorunumuz’ nereye?

26 Şubat 2019

Türkiye, Suriye sorununun iki büyük aktörü ABD ve Rusya ile farklı platformlarda müzakere yürütüyor. ABD ile Fırat’ın doğusunu tartışırken, Rusya ile de Fırat’ın batısını, İdlib’i görüşüyor. Gerekçeleri farklı olsa da her iki ülkenin Türkiye’nin görüşlerini paylaştığı söylenemez.

Öyle ki, attıkları adımlara, kontrol ettikleri bölgelere, kurdukları ittifaklara ve açıklamalara bakacak olursak, Suriye’de artık “esas” belirleyicinin kendileri olduğunu, bu pozisyonlarını başkalarıyla paylaşmaya pek istekli olmadıkları mesajını verdikleri görülür. Eğer bir çözüm olacaksa, bunun ancak iki ülke arasında olacağını hissettiriyorlar. Rusya’nın bu tavrını, Esad rejimi Fırat’ın batısında gözle görülür mesafe aldıkça, ABD de Fırat’ın doğusunda DAEŞ konusunda ilerleme kaydettikçe netleştirmeye başladı.

ABD Başkanı Trump’ın Suriye’den çekilme kararı iki temel konuyu gündeme getirmişti. Askeri teknik detaylar ve geride bırakılacak “siyasi mimari”. Bugün, askerlerin tam çekilmeyeceği, sembolik sayıda da olsa kuvvetin bölgede kalacağı, sınırın Suriye tarafında tedbir alınacağı anlaşılıyor. Amaç sadece İran’ın önünün kesilmesi ya da DAEŞ’in geri dönüşünün önlenmesi değil. Türkiye’nin “güvenlik

Yazının Devamı

Münih Güvenlik Konferansı ve yeni küresel mimari tartışmaları

22 Şubat 2019

Münih Güvenlik Konfe-ransı 1963 yılından beri gerçekleştiriliyor. Sonuncusu geçen hafta yapıldı. Konferans birkaç açıdan önemli. Konferansın tarihsel seyri Almanya’nın güvenlik öncelikleri ve görünürlüğünü izleme açısından dikkat çekici. Diğeri ise uluslararası ve bölgesel gelişmeleri stratejik düzeyde gözler önüne sermesi bakımından. Bu platformda verilen mesajlar çoğu zaman uluslararası arenada vuku bulan kırılmaları gündeme taşıyor. Tıpkı 2007’de Rusya Devlet Başkanı Putin’in ABD merkezli ve tek kutuplu dünya sistemine getirdiği eleştiriler gibi. Nitekim bu konuşmanın ardından yaşananlar oldukça dikkat çekici.

Rusya, 2008’de Gürcistan’ın işgalinden başlayarak, Avrupa güvenliğinde NATO-ABD üstünlüğüne meydan okuduğu yeni bir dış politika çizgisine yöneldi. Bunu Ukrayna, Kırım ve Suriye’deki hamleleri takip etti. Orta menzilli füze tartışmaları da bunun bir parçası. Nitekim tüm bu gelişmelerin yarattığı güvenlik kaygıları hâlâ uluslararası siyasal tartışmaların merkezinde yer almayı sürdürüyor.

On yıl sonra yapılan 53’üncü konferansta gündeme bu defa Trump yönetimi ve Trump’ın NATO konusundaki alışılmadık görüşleri damgasını vurdu. Bu yetmezmiş gibi, İngiltere’nin AB’den çıkış

Yazının Devamı

İdlib’de ‘Gözlem Noktaları’ ve güvenlik açığı

19 Şubat 2019

Rusya, Esad ve İran ordusu geçen yılın sonuna doğru Fırat’ın batısını “asilerden” temizlemeye başladı. Geride İdlib bölgesi kaldı. Suriye topraklarının %1’i, nüfusun %15’si ve cihatçıların %95’ini içeren son bölge burasıydı.

İdlib’de yer alan 30-40 bin silahlı “cihatçının” varlığı, 3.5 milyon mültecinin çokluğu, sadece Türkiye’yi değil, Avrupa’yı da tedirgin etmeye yetti. Çünkü Rusya ve ortakları, ısrarla İdlib’deki silahlı grupları, savaşarak yok etmeyi planlıyorlardı. Tam da tablo böyle iken, Türkiye, Rusya ve İran devlet başkanları 17 Eylül 2018’de Soçi’de bir araya geldiler.

Türkiye, diğer katılımcıların tersine, İdlib’de mevcut durumun askeri operasyon yerine, “müzakere” ile çözülebileceğini ve buna bir şans tanınması gerektiğini savunmayı sürdürdü. Bazı tereddütlere rağmen bu öneri kabul gördü ve Türkiye ek süre almış oldu. Plan, kabaca, çatışmaların durmasının ardından tarafların “masaya” oturmasının, silahların tesliminin mümkün olabileceği varsayımına dayanıyordu.

Anlaşma sonrası İdlib etrafında 15-20 km genişlikte bir alan kurulacak, bölge ağır silahlardan arındırılırken, Halep-Lazkiye, Halep-Hama yolları da açılacaktı. Bu amaçla Türkiye, az sayıda askerden oluşan,

Yazının Devamı

Kırk yıl sonra, yine Suriye, yine PKK...

15 Şubat 2019

Türkiye’nin kırk yıldır devam eden PKK sorunu yeni bir aşamaya gelmiş gibi görünüyor. Bu kanaatin nedeni, Suriye’de yaşanan iki gelişmenin PKK gibi silahlı bir terör örgütüne yaptığı katkılar. Özellikle toprak kontrolü ve statü kazanımı.

Suriye, geçmişte de bu rolünü hakkıyla oynadı. Şam, 1979-1999 yılları arasında PKK ve liderine “güvenli bölge” olarak ev sahipliği yaptı. Örgütün eğitim, lojistik, planlama, güvenlik sorunları “gönüllü” olarak burada çözüldü. Soğuk Savaş boyunca Suriye’nin sağladığı bu “imkânların” Türkiye’ye maliyeti ortada.

Baba Esad, Soğuk Savaş’ın ardından sponsoru Sovyetler’i kaybetti. Mirasçı Ruslar ise, bir süre kendi dertlerine düştükleri için çevrelerine fazlaca bakamadılar. Bu ortamda Suriye PKK’yı, terörü destekleyen ülke konumundan çıkma ihtiyacı hissetti. Türkiye’nin uyguladığı “askeri güçle desteklenmiş diplomasi” de bunu hızlandırdı. PKK terör örgütü lideri Öcalan 1998’de “güvenli yuvasından” çıkarıldı. O günlerde yaşananları Murat Yetkin’in yeniden basılan “Kürt Kapanı” isimli kitabında etraflıca bulmak mümkün.

Bugün birçok başkentin kapalı kapıları ardında Suriye’nin geleceği tartışılırken, aynı zamanda PKK’nın “geri dönüş statüsü de”

Yazının Devamı