Galatasaray dün kazandı mı, yoksa kaybetti mi? Skor tabelasına bakarsanız sorun yok. Galatasaray rahat kazanmış ve grubu lider tamamlamış! Ancak birkaç gün sonra üstelik Eskişehir gibi zorlu bir deplasman varken Sneijder, Melo, Hakan Balta, Telles, Bruma veya sonradan giren Selçuk, Emre Çolak gibi isimleri oynatmak veya oynatmak zorunda kalmak düşündürücü. Bu futbolcular fiziksel olarak öyle ya da böyle yıprandılar. Hamza Hamzaoğlu belki “en iyi antrenman maçtır” diye düşünmüş olabilir. Yine de maçtan fiziksel olarak hasarla çıkıldığını söyleyebiliriz. Üstelik Melo atılma riskini bile yaşadı.
Diğer taraftan ne kaleci Eray’ın, ne gol attırıp penaltı yaptırsa da Tarık’ın veya 3 adımdan golleri kaçıran Pandev ile Yasin’in Galatasaray çizgisinde olmadığı apaçık görüldü. Bu futbolcular için milyon eurolar verildiğini düşününce ekonomik bakımdan kulübün niye bu noktada olduğunu insan daha iyi anlıyor. Düşünün Napoli’den Pandev ile beraber alınan Dzemaili dünkü maçta bile şans bulamıyor.
Eskişehir’in Diyarbakır’da kaybetmesiyle Galatasaray ayağına gelen fırsatı tepmedi ve dün istediği sonucu aldı. Ancak kazandığı kadar belki de fazlasını kaybetti.
Galatasaray’ın arka bahçesinin ne durumda olduğunu yansıtması bakımından sonuçları vahim bir maç oldu. Hamza Hamzaoğlu her fırsatta 26-28 kişilik kadrodan bahsediyor ama 11’i zorlayacak veya ilerleyen süreçte şans bulduğunda umut bağlanacak isim görüldü ki yok.
Pandev bu fiziğiyle Makedonya Ligi’nde bile oynayamaz. Zaten dünkü formsuzluğu Galatasaray’ın stoperden ziyade forvet ihtiyacı olduğunu gösterdi. Dzemaili’nin durumu da farklı değildi. Sakatlıktan dönen İsviçreli daha da geriye gitmiş. Sadece Napoli’den gelenler değil, Tarık, Yasin ve Olcan gibi isimler de Eskişehirspor karşısında verilen şansı değerlendiremedi. İşin kötüsü diğer futbolcular da onların seviyesine inince dün çok kötü bir oyun ortaya çıktı. Tek pozisyon ile maç tamamlandı.
Galatasaray kupada son iki maçta alınan yenilgilere karşın yoluna devam edecek. Bunun rahatlığı da biraz olsun etkilemiş olabilir. Ancak Hamzaoğlu’nun istediği rekabet ortamının ideal kadro ile diğerleri arasındaki bu orantısızlıkla gerçekleşmesi zor.
Bu hallerini görünce de ‘yan gelip yatıyor ve para kazanıyor’ diye suçlanan Gökhan Zan’a haksızlık mı ediliyor diye sormadan geçemiyor insan. Eğer öyle ise de yatıp kazanan Florya’da
Keşke Diyarbakır Belediyesporlu futbolcular eşleşme sonrası “Dört” videosu yapmasaydı.. Keşke maç öncesi Galatasaray otobüsünün camları kırılmasaydı.. Keşke İstiklal Marşı okunurken ıslıklama olmasaydı.. Keşke stadın çökme tehlikesine karşın sınırın üzerinde taraftar alınmasaydı.. Keşke tribünlere taş sokulup konuk ekip taraftarlarının yaralanmasına sebebiyet verilmeseydi.. Keşke pankartlarla siyasi mesajlar verilmeseydi.. Keşke olmasaydı dediğimiz olayların ve anların yaşandığı bir gündü.. Oysa Diyarbakır’a ait o kadar özel notlarımız vardı ki.. Ne yazık ki yine provokatörler emellerine ulaştı ve yine güzellikler yerine onlardan söz ediyoruz..
Akşam 5’teki maçı televizyondan göz ucuyla takip eden biri veya maç izlemek için ekranın karşısına oturmuş bir yabancı muhtemelen yeşil-kırmızılı takımın daha etkili olduğunu düşünecek ve ikinci yarıya dair böyle bir tahminde bulunacaktı. Gerçekten iki alt ligde oynayan bir takım için fazla organize, cesur ve ayağa top yapıyorlardı. Galatasaray’ın yedekleri de aslarına çekmiş galiba. Kendilerine gelmeleri için soyunma odasına gitmeleri gerekmiş. Zaten ikinci devre biraz vites yükseltince fark da geldi. Pandev kupada atmaya devam ederek
Devre arasına 3 hafta gibi bir süre kalmışken bu kadro yoğunlugu içerisinde oynamayan futbolcular için antrenman maçının bile artık çok önemi var. Bu yüzden dünkü kupa karşılaşması Cim-Bom’un arka bahçesini test etmek bakımından Hamza Hamzaoğlu için de önemli bir fırsattı.
Belki değer olarak bütün Balçova Yaşamspor takımı Galatasaray’da bir oyuncu etmiyor olabilir ama Izmir ekibi ilk 20 dakika tarihteki sansasyonel maçları hatırlattı.
Bu noktada ilerleyen dakikalarla beraber gözden çıkarılanların, şans bulamayanların yaşam mücadelesine şahitlik ettik.
Bunların başında da Karabük’e verilmesi planlanan Yasin Öztekin geliyor. 4 asisti ile kanat sorununa çare olabileceği mesajını verdi. 3 gol atan ve sarı-kırmızılı formayla siftah yapan Pandev ise gecenin bir diğer öne çıkan ismiydi. Makedon futbolcu takımda dışlanmaz ve de pas verilirse pekâla yararlı olabilir. Olcan’ın biri fantastik olmak üzere iki golünden ziyade orta alandaki hırsı kenar yönetimi sevindirdi. Yine sonradan giren Sinan Gümüş de verilen şansı gayet iyi değerlendirdi.
Sonuç olarak 9-1 gibi flaş bir skor ortaya çıktı. Daha da önemlisi ise zaten son dönemdeki sonuçlarla moralli olan Galatasaray’da forma
Belki henüz erken. Belki ilk maçtan Hamza Hamzaoğlu için yargıda bulunmak doğru da değil. Ne var ki kupa maçı olsa da genç teknik adamın felsefesi umut veriyor. Prandelli döneminden sonra aranan kadro istikrarı ve de en önemlisi coşku ilk maçtan ‘zamanla olacak’ dedirtti. Atılan dört golden ziyade sahadaki görüntü umut verdi.
Artık koşan, sahanın her yerinde pres yapan, tempolu oynamaya çalışan, 10 kişi kalsa da pes etmeyen, tribünlere gelenlerin ‘helal olsun’ diye bağırdığı, kulübe ile aralarında güzel bir elektrik olan bir takım göreceğimizi düşünüyorum. Çünkü dün böyle bir takım vardı. Tabii bu ruhu en iyi anlatacak oyuncuların başında da kaptan Selçuk İnan geliyor. O iyi oynarsa, kendini sadece futbola verirse Galatasaray da başka oynuyor. Dün frikik ve penaltıdan attığı goller, lider gibi öne çıkması ‘Yeni Galatasaray’da Selçuk’un yine başrole soyunacağını gösterir gibiydi. Örneğin unutulan adam Bruma’nın sonradan oyuna girip 10 kişi kalmış takımı öne geçirmesi de diğer bir ayrıntı. Hamzaoğlu bu genç yeteneği kazanırsa eli de güçlenir.
Tabii belli şeylerin oturması zaman alacak. Bu süreçte Galatasaray’ın zirve yarışının içinde olması ise büyük avantaj. Prandelli
1. Mehmet Topal kendini geliştirmek yerine parayı tercih edince biz seçimimizi yaptık! Türk futbolcusunun Avrupa'ya açılma, kendini geliştirme gibi bir derdi yok. Çünkü Türkiye'de kazandığından daha fazlasını kazanabileceği bir ülke yok.
2. Üst yapıda kariyerli hocalar gelince çuvallıyor! Bu matematiğin temeli olan toplama, çıkarma, bölme ve çarpmayı bilmeyen bir öğrencinin trigonometreye geçmesi gibi bir şey. Rijkaard, Mancini, Del Bosque, Löw, Hiddink.. İşte bu adamlar sizi trigonometriyi öğretebilir. Ama bizimler daha dört işlemi bilmiyor!
Dün gece de gösterdi ki bazı gerçekleri görmemiz lazım. Bugün yeryüzünde futbolun temel prensiplerini yerine getiren her takım artık rahatlıkla Türkiye'yi yenebilir.
Aslında Mehmet Topal'ın kariyer yerine para için Türkiye'yi tercih etmesi bu anlamda bir kırılma noktası. Türk futbolcusu için kariyer değil para birinci öncelik.
Bunu Mehmet Topal gibi karakterli bir oyuncu için yazmak çok acı! Evet; Türk futbolcusu eskiden Avrupa'ya gitmek için Milli Takım'ı önemli bir vitrin olarak görürdü. Şimdi Türk futbolcusunun Avrupa'ya gitme hedefi yok. Çünkü Türkiye'de kazandığından daha fazlasını ona verebilecek başka bir ülke yok.
Geçen
Süper Lig’in bir numarası olarak Galatasaray’ın karşısına çıkan sarı-lacivertli takım, bu sezona da kupayla girdi. Normal süresi ve uzatmaları golsüz biten karşılaşmada beyaz noktanın başına geçen Fenerbahçe’den Kuyt, Meireles ve Kadlec atışı gole çevirdi, Olcan ile Burak’ın sayıları ise Cim-Bom’a yetmedi.
Soma ile daha bir anlam kazanan Süper Kupa’da son iki sezonun aktörleri yine sahnedeydi. Hava sıcak, zemin de kötüydü. Ama coşku ve heyecan zirvedeydi. Üstelik Prandelli ve İsmail Kartal da takımlarının başında ilk resmi maçlarına çıkmışlardı.
Galatasaray savunma futbolu oynamayı tercih etti. Doğru olan da sanki buydu aslında. Ancak bu oyun formatında zayıf nokta, yeni transfer Yasin Öztekin’di. Galatasaray kontratak da yapamadı ayrıca. Fenerbahçe ise Galatasaray’ın taktiğine karşılık risk almadı. Hele ilk dakikalar var ki, zaten hava sıcak buna birde kötü futbol eklenince çekilmezdi.
Devre sonunda Galatasaray’ın çıkamayacağını gören Fenerbahçe yüklenmeye başladı. Mehmet Topal ve iki kez de Sow’la kaleyi yokladı sarı-lacivertliler. Muslera dikkatliydi. Buna karşılık Cim-Bom sadece Olcan’ın uzun mesafeli şutunda Volkan’ı biraz olsun rahatsız edebildi. İkinci perde yine
Galatasaray’daki sorunun temelinde işte bu nokta yatıyor: Samimiyetsizlik... Romanya maçı öncesi Başkan Ünal Aysal, Fatih Terim’i telefonla arasa ve milli maç için başarılar dileseydi, sanıyor musunuz ki bu sürece şahitlik edecektik! Elbette medya, Terim meselesini enine boyuna merak ediyor. Çünkü ortada flu bir tablo var.
İki taraf da bekliyor. Tamam fikstür sıkışık, kritik maçlar arefesindeyiz. Ne var ki Aysal ve Terim buluşması için bir randevulaşma mı olması gerekiyor! Düşünün misal bir şirkette bir genel müdür ile genel müdür yardımcısı bir araya gelmezse ne gibi sorunlar olur? Galatasaray’daki durum farklı değil. Ötelenmeye devam ederse de bu kriz birini götürür!
Şu an Terim masada güçlü. Milli Takım’ı iki günde tekrar manşetlere çıkardı. Kamuoyu desteği arkasında. Bu destek doğal olarak Aysal üzerinde baskı da oluşturdu.
Teknik direktör bu kadar karizmatik ve medyatik olursa doğal olarak bundan rahatsızlık duyanlar olacak. Galatasaray’da bunların sayısı hiç de az değil.
Terim, bir aksiyon adamı. Sahaya çıkar. Çalışması ve üretmesi gereken bir adam. Başarısızlığın faturasının her an kesileceği psikolojisi içinde olmamalıydı.
“Bıraktı, kaçtı” dedirtmemek için