Obeziteden diyabete, bazı kanser türlerinden kalp damar hastalıklarına kadar birçok sağlık sorunu ve hastalık mikrobiyota ile ilişkilendiriliyor.
Mikrobiyota yani başta bağırsaklarımız olmak üzere tüm organlarımızda bizimle birlikte yaşayan mikroorganizmalar, son dönemin en popüler konularından biri. Vücudumuzda misafir ettiğimiz mikroorganizmaların salgıladıkları maddeler, hormonal sistemimiz ve bağışıklık sistemimizle ilişkisi hâlâ araştırılıyor. Çünkü birçok kronik hastalığı, bağırsak mikrobiyotasının bozulmasıyla ilişkilendiren çalışmalar var.
Mikrobiyota alanında araştırma ve bilimsel çalışmaları desteklemek üzere Paris’te kurulan Biocodex Microbiota Foundation (Biocodex Mikrobiyota Vakfı) bu noktada önemli araştırmalar yürütüyor. Biocodex Türkiye’nin 10. yılını kutlamak üzere firmanın Paris’teki genel merkezindeydik. En çok dikkatimi çeken tüm hastalıkların yüzde 90’nın mikrobiyotayla az ya da çok ilişkisi olduğunun düşünülmesiydi. Mikrobiyotanın; obezite, diyabet, kalp-damar hastalıkları, karaciğer hastalıkları, alerji, astım, irritabl bağırsak hastalığı, bazı kalın bağırsak kanser türleri, parkinson ve Alzheimer ile ilişkili olduğuna dair kanıtlar mevcut.
2018 yılının sonunda Guillaume Chapelet tarafından yapılan çalışmanın başlığı Parkinson hastalığında bağırsakların önemini ortaya koyuyor: “Bağırsak, Parkinson hastalığının oluşum şeklini açığa çıkaracak olan kayıp parça mı?” Tari Haahtela 2019 yılında yayınladığı çalışmasında alerjik hastalıklardan korunmak için mikrobiyota çeşitliliğimizi korumamız gerektiğini gösteriyor. Obezite ile bozulan bağırsak mikrobiyotası arasındaki ilişkiyi gösteren ilgi çekici çalışmalar da var.
Örneğin gereksiz antibiyotik kullanımının bağırsak mikrobiyotasındaki yararlı bakterilerin yok olmasına sebep olduğunu, bu durumun da istemediğimiz bazı zararlı bakterilerin artışını sağlayarak obezitenin kaynağını oluşturduğunu düşünen bilim insanları var. İspanya’da hayvanlar üzerinde yapılan mikrobiyota nakilleri, bağırsak mikrobiyosunun obezite ve buna bağlı metabolik bozuklukların gelişiminde nedensel bir rol oynayabileceğini gösteriyor.
Prebiyotik ile kilo kaybı
2017 yılında Çin’de yapılan bir çalışmada 87 obez çocuk ile 56 sağlıklı çocuk karşılaştırılmış ve obez çocukların mikrobiyota çeşitliliğinin sağlıklı çocuklara göre daha az olduğu gösterilmiş. Ayrıca obez çocuklarda Furmicutes filumunun artmış olduğu gösterilmiş, bir kısmının da verilen diyet programı ve Bifidobakteriler ile kilo kaybettikleri gösterilmiş. Yine Avrupa’da 2017 yılında yapılan başka bir çalışmada 42 obez çocuk prebiyotik kulanan ve kullanmayan olarak iki gruba bölünmüş. Prebiyotik alarak mikrobiyotasında çeşitliliğe katkı sağlayan grupta kilo düşüşü gözlenmiş.
Doğal destek
Gereksiz sezaryen doğum, anne sütü ile beslenmeme, yanlış gıdaların tüketimi, endüstriyel ve işlenmiş ürünler, gereksiz antibiyotik veya ilaç kullanımı gibi birçok faktör mikrobiyotamızın dengesini bozuyor. Bilimsel etkinliği kanıtlanmış, yüksek kalite standartlarına sahip probiyotik desteğiyle domates, soğan, sarmısak, enginar, hindiba, kuşkonmaz, pırasa, muz, kırmızı meyveler, bakliyatlar ve keten tohumu gibi doğal prebiyotikler ise mikrobiyotamızı olumlu etkiliyor. Son yıllarda, özellikle çocukların kapalı ortamlarda bulunmasının, mikrobiyota üzerine olumsuz etkileri de gösterildi. Doğa ile barışık olmamız, daha fazla yeşil alanlarda bulunmamız ve Akdeniz diyetine uygun beslenmemiz sağlıklı mikrobiyota için yapılacaklar listemizde yer alıyor.