Neredee o eski ramazanlar, iç çekişi şimdilere mahsus değil...
Ahmet Rasim, 1920’lerdeki yazılarında aynı özlemi dile getirir... Gelen her yeni ramazan eski ramazanları aratır... Çünkü zaman hızlandıkça ramazan keyfine ve kültürüne ayrılan vakit azalır... Ahmet Rasim, “Ramazan Karşılaması” adıyla yayımlanan yazılarında (Arba Yayınları) hoş öyküler anlatır. İşte bir tanesi...
Adamcağızın biri evlenmeye niyet etmiş, niyet etmekle beraber bir eve lazım olan şeker, pirinç, yağ, soğan, tuz, kahve velhasıl boğaz nevalesi türünden bir haylisini almış. Nikah olup bitmiş, üçüncü günü mesela beş okka şeker getirmiş. Kadın, gayet saf, her sözü manası manasına anlarmış demiş ki:
- Efendi, kilerde daha okkalarca şeker var idi. Neye aldın?
- Ramazan için...
Ertesi gün bir okka kahve getirmiş, kadın yine:
- Daha iki üç okka kahvemiz var idi...
- Bu da Ramazan’ın! Kadın bir gün pencereden kafes altında bakınıp dururken sokakta iki kişiden birinin diğerine:
- Vay! Ramazan! Ne vakit geldin? dediğini işitmiş, boynuna sarıldığını görmüş...
Kendi kendine:
- Hah!.. Efendinin dediği adam geldi, diyerek evin kapısı önünden geçeni cam vurarak çağırmış:
- Sizin bizde emanetleriniz var, alınız, hitabıyla kocasının günlerden beri taşıdığı zahireyi vermiş, derler.
SALEP
Yaz kış Bodrum’da yaşayan Nejat Eslen Paşa, bir arkadaşıyla Gündoğan’da belediyenin işlettiği kafeye uğramış. Bir fincan Türk kahvesiyle bir salep içmişler. Hesap gelmiş; 160 lira... Kahve 40 TL, salep 120 liraymış. Paşa dedi ki: “Kışın Bodrum’da hemen tümüyle emekliler yaşıyor. Belediyenin fiyatları buna göre ayarlaması gerekirdi. İstanbul’da halk lokantasında 120 liraya üç kişilik yemek verilirken burada bir fincan salebe belediyenin 120 lira fiyat koyması bana aşırı geldi.”
Özetle... Bodrum’da emeklilerin de yaşadığı unutulmamalı...
PAŞİNYAN
Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan uzun süredir ülkemizle ilişkilerin düzeltilmesi için çaba harcıyor, akılcı ve sağduyulu açılımlar yapıyor. Paşinyan, iki ülke ilişkilerine set çeken soykırım mevzusunun kendi dış politikalarında artık öncelik olmadığını söylüyor ve bu konunun istismarını gündemden kaldırıyor.
Soykırım iddiaları yıllardır Türkiye’yi karalamak ve yeni nesilleri kendi tarihine düşman etmek için kullanılıyordu.
Bu arada Ermeni diasporası ile eşgüdüm halinde hareket eden bizim entellerin keyfi kaçmış olmalı. Fena halde ofsaytta kaldılar...
PEYNİR
Yaşı 70’e dayanmış bir beyefendi diyor ki: “Peyniri hayatım boyunca önce tadına bakarak aldım. Artık fiyatına bakarak alıyorum.”
Hayatımızda böyle değişiklikler oldu nitekim!
SPİKER
Bendeniz akşamları ekran başına oturup haberleri izlemem. Birkaç gün önce bir kanalda baştan sona izleyecek oldum. Ve merak ettim...
Haber spikerleri acaba düzenli olarak psikolojik muayeneden geçiriliyor mu? Sürekli olarak kriz, yıkım, yangın, pahalılık, cinayet, eylem, yürüyüş, kaza, soygun, dolandırıcılık haberi vermek psikolojilerini bozmuyor mu? İzleyiciler bunalınca ekran başından kalkıp evde dolaşabilir. Ama haber spikerlerinin öyle şansı yok. Yazı işleri ne kadar olumsuz haber varsa yazıp ellerine tutuşturuyor onlar da makineli tüfek gibi okuyorlar. (Olumlu haber bulmak mümkün mü, o da ayrı mesele) Ben izlerken bunaldım. Onlar kim bilir nasıl ruh halleri içine giriyor. Bence spikerler düzenli olarak psikolojik muayeneden geçirilmeli. Uzun süre haber spikerliği yapmalarına izin verilmemeli.
Yoksa keçileri kaçıracaklar...
FENER
Fenerbahçe İskoçya’da Glasgow Rangers’a karşı harika oynadı. Aslanlar gibi dövüştü. Maçı 2 - 0 kazandı. Ancak bir penaltı eksik atarak turu kaçırdı. Biraz şans faktörü diyelim. Ama daha önemli sebep İstanbul’daki maçın farklı kaybedilmesiydi.
Bu arada Antrenör Mourinho, SKY Sport’a röportaj vermiş. Diyor ki: “Türkiye’de yaşananlar spor rekabetiyle ilgili değil. Burada insanların hayal edebileceğinden çok daha büyük şeyler oluyor. Fenerbahçe, Türkiye’de bazı şeyler değişmeden şampiyon olamaz. Normal şartlarda açık ara lider olmamız gerekiyordu.”
Mourinho sürekli “şeyler” diyor. Şeyler oluyormuş. Ne imiş onlar? Belli değil. Psikolojide “anxiety disorder” diye bir şey var: “Kaygı bozukluğu…” Temeli olmayan endişe ve vehime bu ad veriliyor. Ya böyle bir krize yakalandı hoca.. Ya da başarısızlığa kılıf arıyor. Sadece futbola odaklansa o “şeyler”e hiç gerek kalmayabilir.