Geçen hafta kaybettiğimiz Hıfzı Topuz’un “Gülümseyen Anılar” kitabından bir sayfa…
Ünlü romancı Esat Mahmut Karakurt, Galatasaray Lisesi’nde öğretmenliğe başlayacaktır. Henüz 27 yaşında toy bir delikanlıdır. Derse girmeden önce Prof. Macit Arda çeker onu bir kenara:
- Sen nasıl tutunacaksın burada, der, memleketin en ünlü ailelerinin çocukları burada, sen gençsin…
Ve bir fikir verir:
- Derse girince miskin bir çocuk bul, ona çıkış, sınıfa gözdağı ver, belki disiplini sağlar tutunursun…
Karakurt denileni yapar.. İlk derste miskin bir çocuğu tahtaya çağırır. İnadına zor bir soru sorar:
“Derunundan çıkan ahı, beeyr’in başına koysam?”
Bunun anlamı nedir? Çocuk şaşırır…
Güneş Gazetesinde 1982 yılından itibaren Arka Pencere... Milliyet’te 1986’dan bu yana Açık Pencere adıyla yayınlanan bu köşenin bulunduğu sayfayı ilk günden beri kesip saklarız. O sayfalar 6 ayda bir ciltlenir. Sonunda elimizde 80’i aşkın cilt birikmiş durumda. Bu ciltler ne olacak?
Bir üniversite kütüphanesine vermeyi düşündük. İki üniversite ile temas ettik. Önerimiz pek ilgi görmedi. Çünkü kütüphanelerinde yer kalmamıştı.
Bazı üniversitelerin ise, acı gerçek, kütüphaneleri yoktu.
Bu konuyu Facebook sayfamızda yayınladık. Bazı okurlar koleksiyona talip oldu. Yaşar Üniversitesi biz alabiliriz, diye haber gönderdi.
Sonunda müjdeyi Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Turgay Olcayto verdi:
- Bu koleksiyonu bizim basın müzesine verelim, sözleriyle bizi mutlu etti. Müze Müdürü Saadet Altay’la konuşuldu. O da fikre katıldı. Ciltleri bir iki gün içinde müzeye nakledeceğiz. Böylece son 40 yılın yazıları müzede, ilgilenen herkesin elinin altında bulunacak. Bu sayfalardaki konuların bir kısmı
Cep delik cepken delik… Ama maşallah keyfimizden lüksümüzden de hiç geri durmuyoruz... Ne zaman cep telefonunun yeni markası piyasaya çıksa bazıları bir gün önceden mağazanın önünde kuyruğa giriyor. Herkes birbirini yiyor. Elektronik öğretmeni okurumuz Ali Özdemir yazıyor:
“!997 yılından beri taşınabilir telefon kullanıyorum. Aradan geçen 26 yılda hep en düşük fiyatlı olanları kullandım. Bundan da hiç rahatsız olup gocunmadım.
Şu anda da yerli malı, 2 - 3 bin TL fiyata satılan Re... Marka bir cihaz ile işlerimi görüyorum.
93 bin TL’ye telefon alan insanlara makul gözle bakmıyorum.
Babam da elektrikçi olduğu için 10 yaşımdan beri elektrik, elektronik ile ilgiliyim. 30 yıldır da sürekli bilgisayar kullanıyorum. Elektrik, elektronik ve bilgisayarla ilgili 30 kadar da kitap yazıp yayınladım. Kullandığım bilgisayar da 14 yıllık olup hala her işimi görmektedir. Kolumdaki saat de sadece 1 dolar değerindedir.
Telefon, bilgisayar, TV, buzdolabı, çamaşır makinesi, bulaşık makinesi, fırın, otomobil vb. gibi eşyaları satın alırken yerli
Kelimelere, tariflere, sıfatlara, sayfalara sığmayan bir basın duayeniydi 100 yaşında kaybettiğimiz Hıfzı Topuz. Doktoralı gazeteci, yazar, edebiyatçı, tarihçi, aydın. Ömrü boyunca fikir özgürlüğünün, gazeteciliğin ve yayıncılığın gelişmesi, güçlenmesi, yasaklara uğramaması için mücadele etti. Gazeteciler Sendikası’nın kurucusuydu. Üniversitelerde gazetecilik dersleri verdi. 1958 yılında Türkiye’de işsiz kalınca bir burs bulup Strazburg’a gitmişti. Sonrasını anlatır:
“UNESCO’da bir ilan olduğunu öğrendim adaylığımı koydum. ‘Uğraşma 80 aday var. O 80 adaydan bir kişi alınacak’ dediler. Ben kazandım. Ondan sonra hayatım büsbütün değişti. UNESCO bana yeni ufuklar açtı. Bütün dünyayı gezdim. “
Bu göreve seçilmesinde Türkiye’nin Avrupa’daki itibarı da rol oynamıştır.
Emeklilikten sonra biyografik romanlar yazmaya başladı. 50’den fazla kitap yazdı. Son nefesine kadar kalemi elinden bırakmadı. Artık aramızda değil ama kitapları gelecek nesilleri yıllarca aydınlatacaktır. Minnettarız.
Hıfz
Genç bir kadın, bir hemşire, kısa sohbetimiz sırasında aniden şu soruyu sordu:
- Siz 25 yaşındayken hangi pişmanlıkları duydunuz, keşke şöyle yapsaydım, şöyle karar alsaydım dediğiniz neler oldu? O zaman ne yaptınız?
Ben hiç düşünmeden cevap verdim:
-Ben 25 yaşımdayken o zamana kadar yaptığım hiçbir şeyden pişmanlık duymadım. Kayıplarım olmadı değil. Çok kayıplarım oldu. Lisede iki yıl kaybettim. Ama bu yılları kayıp saymadım. Lisede derslerden kaçıp haylazlık ettiğim zamanlarda kitap okur, şehrin arka mahallelerini dolaşır, okulun monoton havası yerine sokakların cıvıltılı, renkli yaşamlarını gözlerdim. Üniversitede 4 yıl kaybettim ama zaman boşa geçmedi, televizyonda çalışıp bir meslek sahibi oldum. Hayal kırıklığı anlarımda:
- Demek ki öyle olacakmış, der, geçerdim…
Genç Hanım merakla dinlerken şunu ekledim:
- Ben gençlik yıllarında hep geleceği düşündüm. Sevdiğim bir mesleğimin olmasını diledim. Geçmişe bakıp “keşke”lerle vakit geçirecek yerde kendime gelecekte bir yer aradım. Her genç hayata böyle bakmalı. Dil
Türk sporunda bugün tartışmasız tek gerçek var:
Kadın voleybol takımının başarısı.
Dünyada onları yenebilen tek rakip kalmadı.
Ne şansa bağlı bu başarı ne hakem desteğine ne siyasi oyunlara.
Temelinde Atatürk’ün ünlü sloganı var:
“Övün çalış güven”
Evet bir devşirme oyuncumuz var: Vargas…
Ancak o da geldiğinde bu kadar muhteşem bir oyuncu değildi.
Önümüzdeki hafta “Dil Bayramı”nın 91. yılını kutlayacağız… Atatürk’ün katılımıyla 1932 yılında düzenlenen I. Türk Dili Kurultayı’nın açılış günü olan 26 Eylül’ü her yıl “Dil Bayramı” olarak kutluyoruz.
Dilimiz güzeldir. Arapça ve Farsçadan arındıkça daha da güzelleşiyor. Bu dille her şeyi ifade edebileceğimizi Yaşar Kemal’den Aziz Nesin’e, Nazım Hikmet’ten Orhan Kemal’e, Sabahattin Ali’den Sait Faik’e nice şair ve yazarımız eserleriyle ispatlamıştır. Dilin Türkçeleşmesinde TRT’nin çabalarına da büyük yer açmamız gerekir. TRT, kurulduğu 1960’larda sürekli Türkçe sözcükler kullanarak onların dile yerleşmesinde etken oldu. Yeni sözcükler ilk zamanlar garip gelmişti. Türk Dil Kurumu alaya alındı. Zaman içinde alıştık. Benimsedik. Bakın TRT’nin desteğiyle hangi sözcükler eskilerin yerini aldı:
“...anlayış, bakan, basın yayın, barış, başarı, başkan, bilgi, bilim, birim, çoğunluk, dayanışma,
Öğretmen Ali Özdemir, ayağını yorgana göre uzatmadığı için sıkıntıya düşen bir toplumu resimliyor.
Dini bayram tatilleri 9 gün olsun.
3 - 5 cm kar yağınca okulları tatil edelim.
40 - 45 yaşında emekli olunsun.
Üniversitelerin kadrolarını eş, dost, akrabaya tahsis edelim.
Senede sadece 1 - 2 ay kullanılan yazlık evlerimiz olsun.
Yunan adalarında tatil yapalım.
Otomobilimizi her yıl yenileyelim.