Eskiler, ramazan geceleri Karagöz Hacivat seyredermiş. Şimdinin televizyon kanalları bize bu eksikliği duyurmuyor, her gece açık oturum adı altında Karagöz Hacivat muhabbeti izliyoruz.
Güncel konu malum; FETÖ darbesi... Muhalif konuşmacılar sürekli haksızlığa uğrayan vatandaşları, iktidar sözcüleri ise FETÖ tehlikesinin büyüklüğünü anlatmaya koyuluyor.
Ve kısa süre içinde mevzu Atatürk, İnönü, laiklik, Lozan konularına kayıyor.
Çünkü iktidarı savunanların barutu çabuk tükeniyor. FETÖ’yü yok edeceğiz diye önüne geleni tutuklayıp, hapishaneleri doldurdular. Bu sorun dal budak salmış olup FETÖ sorununu konuşmaya fırsat bırakmıyor. Dahası... FETÖ konuşulmaya başlandı mı çok geçmeden söz “FETÖ’yü başımıza kim musallat etti?” sorusuna geliyor. İktidar savunucularının verecek cevapları olmadığı için bir tartışma hilesine başvuruyor... Konuyu ilgisiz ve muhatabı öfkelendirecek alana çekiyorlar; Nedir o? Atatürk, İnönü, Lozan, Cumhuriyet, laiklik vs...
Aristoteles diyor ki:
“Saçma sapan düşünceler öne süren kişilerle tartışmayınız.
Tartışma karşılıklı yarar sağlamak için beyinlerin bilenmesidir. Kendi düşüncelerini doğrulamak ve yeni görüşler üretmek için yapılır. Konuşmacılar
Yenikapı ruhu, (eğer var idiyse bile) aradan 2 ay geçmeden yok oldu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan muhtar toplantısında sözü nasıl getirdiyse Lozan’a getirip CHP ve laik Cumhuriyet taraftarlarıyla köprüleri attı.
Aslında üç terör örgütüyle aynı anda savaşta olup bir ayağı Suriye bataklığına girmiş olan Türkiye’nin iç kavgaları büyütmesi değil yok etmesi gerekirdi. Tarihe inelim...
? ? ?
Atatürk her türlü düşmanla mücadelede üç kuvvetin tayin edici olduğunu söyler:
1. Milletin kendisi, 2. Meclis 3. Silahlı Kuvvetler...
Bu üç kuvvet iki cephede savaşır; 1.İç cephe 2. Dış cephe...
Tarih 27 Mart 2015... MHP Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut, TBMM’de Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’a soruyor:
- Sayın Bakan, Ege’de 16 Türk adasında Yunanlıların hâkim olduğu, bayraklarını astıkları; kayalıklara bayraklarını diktikleri, Türk hava sahasını ihlal eden Yunan askerî helikopterine müdahale etmeme emrinin verildiğini basından okumaktayız. Bu konuyu açıklar mısınız?
Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz kürsüye geliyor:
- Bu ada, adacık ve kayalıkların egemenliği Osmanlı İmparatorluğu’ndan Türkiye Cumhuriyeti’ne halefiyet yoluyla intikal etmiştir. Ege ada ve adacıkları hukuken Türkiye Cumhuriyeti egemenliğindedir. Bu adalar üzerindeki mevcut olan fiilî Yunan uygulamaları hukuki statüyü değiştirmez.
Bakan Yılmaz, böylece bize ait ada ve adacıkların Yunanistan işgalinde olduğunu kabul ediyor.
12 Ada(ismi böyledir ama adaların sayısı 12’den fazladır) aslında 1913’te Osmanlı döneminde İtalyanlar tarafından işgal edilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti bu adalarda Rum nüfus çoğunlukta olduğu için Lozan’da geri almak için ısrarcı olmamıştır.
Ancak Lozan’da Eşek adası, Koyun adası, Bulamaç, Hurşit başta olmak üzere 16 ada ve adacık Türkiye’ye kalmıştır.
Üniversitelerde FETÖ terör örgütüne yönelik operasyonlarda 2.346 kişi meslekten ihraç edildi, 6.593 kişi açığa alındı. Bu işlemlerin sebepleri az çok biliniyor veya tahmin ediliyor. Ancak 674 sayılı KHK ile yapılan bir işlem var ki... Ona akıl sır ermiyor.
Bu işlemle bir gecede ÖYP’liler 33a (daimi) kadrodan 50d (sözleşmeli) kadroya geçirildi.
Nedir bu kadrolar? “33a” kadrosunda doktora sonrası işsiz kalmaz, çalışmalarınıza araştırma görevlisi olarak devam edebilirsiniz. 50d kadroda ise doktoranız bittikten sonra sözleşmeniz yenilenmez, işsiz kalırsınız.
ÖYP (Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı) 2010 yılında başlatıldı. Doktora öğrencileri, başarı puanlarına ve tercihlerine göre bu programa alındı, atamaları yapıldı.
Bu kadrolara girmek ve istedikleri üniversiteye atanmak için çalıştılar, ter döktüler. Ve bir gecede iş güvenceleri ortadan kaldırıldı.
Neden? Sebep olarak FETÖ temizliği gösteriliyor. İyi de FETÖ ile ilişkili öğretim üyeleri zaten ya ihraç ediliyor ya açığa alınıyor. ÖYP’de FETÖ’cü varsa bunları da temizleyebilirsiniz.
15 bin akademisyeni toptan güvencesiz kadroya aktarıp kapının önüne yerleştirmek ne oluyor?
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu 10 şehit haberi üzerine konuşuyor:
- Terörü bitirmek için ne gerekiyorsa verelim. Yasa değişikliği, hay hay buyurun yapın, Anayasa değişikliği, hay hay buyurun yapın. Her katkıyı verelim...
Kemal Bey daha önceki şehit haberlerinin ardından da aynı sözleri sarf etmişti.
Oysa iktidarın ne yasa ne Anayasa değişikliği talebi var.
Kendi büyüttüğü bir sorun karşısında acizliği ve politikasızlığı söz konusu...
Peki, CHP’nin teröre karşı politikası var mı? Seçim broşürlerinde CHP, çözüm için TBMM’de dört partinin birleşip komisyonlar kurmasını, bu komisyonlar eliyle çözüm aramasını öneriyor.
Peki dört parti bir araya gelmez ise (ki mümkün değil) CHP’nin önerisi nedir? Yoktur. O yüzden her katliam sonrası Kılıçdaroğlu: “Katkı verelim”in ötesinde bir şey söyleyemiyor. İktidara gelince...
Güzel sanatlar lisesi öğretmenleri arıyor, ağlamaklı sesle:
- Okulumuzdan 36 müzik ve resim öğretmeni başka okullara gönderiliyor, diye yakınıyorlar, bizler resim, müzik gibi dallarda uzmanlaşmış öğretmenleriz, gideceğimiz okul olmadığı gibi yerimize aynı kalite ve birikimde hocalar bulmaları da mümkün değil...
Amaç da sanırız bu... Yani nitelikli eğitimi bitirmek...
Proje okulu adı verilen uygulamanın başka makul amacı görünmüyor...
Ankara Fen Lisesi, Kabataş Erkek Lisesi, İstanbul Lisesi, Pertevniyal Lisesi, Vefa Lisesi, Kadıköy Anadolu Lisesi, İzmir Fen Lisesi gibi Türkiye’nin en başarılı 56 okulunu MEB iki yıl önce proje okulu ilan etti. Bu okullarda atamaları doğrudan bakan yapacaktı. Önce müdürler değiştirildi. Atamaların yol açtığı tepkileri geçen yıl İstanbul Lisesi örneğinde gördük.
Bu yıl da okullar açıldıktan sonra yayımlanan genelge ile 8 yıl ve üzerinde görev yapan öğretmenlerin 23 Eylül’e kadar tayin istemeleri bildirildi, istemeyenlerin “resen” atanacağı açıklandı... Bu uygulamayla bu seçkin okullarda öğretmenlerin en az yarısı yerinden ediliyor...
Kimdir bu öğretmenler? O okullara seviye kazandıran eğitimciler ...
Manisa’da sırrı ilk bakışta çözülemeyen bir hastane vardır:
“Moris Şinasi Çocuk Hastanesi”
Hastanenin öyküsü bir film konusudur aslında...
Musa Eskenazi 1855 yılında Manisa’da doğdu. Çocukluğunda Manisa’da tütün sanayiinde çalıştı. 14 yaşındayken ağır bir hastalık geçirdi, Manisa’da tedavi gördü.
Musa Eskenazi 1870 yılında 15 yaşında iken kardeşi Salomon ile birlikte Manisa’dan ayrıldı, sığır taşıyan bir gemi ile İskenderiye’ye gitti, İskenderiye’de limanda gemilere yük aktarma ve boşaltma işlerinde çalıştı. Garafollo adında, tütün ticareti yapan zengin bir Yunanlı, Musa’yı sevdi, onun hamiliğini üstlendi. Musa otuz yaşına kadar onun yanında kaldı, tütün ticaretini ve sigara imalatını öğrendi. Otuz yaşına gelince Garafollo’nun kendisine verdiği ödünç parayla, Amerika’ya göç etti.
“Üç gün önce Kobani’ye yine uçak dolusu silah indirdi Amerika. Kusura bakmasınlar, dün de Sayın Biden’a söyledim. ‘Bundan haberin var mı?’ dedim. ‘Haberim yok’ dedi. ‘Benim haberim var’ dedim. Ortada böyle acı tablo var.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, New York’taki Türk toplumu temsilcilerine durumu bu sözlerle anlattı. Dünkü Hürriyet’in birinci sayfasında yer alan bu haberin hemen altında tek satırlık küçük bir haber daha vardı. ABD Savunma Bakanı Asthon Carter’ın, Genelkurmay Başkanı Joseph Dunford ile Senato Silahlı Hizmetler Komitesi’nde senatörlerin sorularını yanıtlarken bir soruya verdiği yanıtı aktarıyordu.
“Suriye’deki Kürtlere daha önce de silah vermiştik. Silah vermeye devam edeceğiz.”
***
Dost ve müttefik dediğimiz... Suriye’de birlikte yola çıktığımız... Daha doğrusu peşine takıldığımız ve onun adına vekâleten savaş yürüttüğümüz ABD ile ciddi şekilde karşı karşıya geldik.
ABD bizim terörist saydığımız Kürt örgütlerini müttefik görüyor, bizi karşısına alma pahasına onlarla ilişkiyi sürdürüyor.
Biz ise sınırımızın hemen dibinde bir Kürt koridorunun oluşmasını önleme çabasındayız.