Bizim nesil 80 yaş çıtasını aştı ya da aşmak üzere...
Kimi dostlar artık demir alıyor zamandan... Kimileri beyaz saçlarıyla asılıyor hayata...
80 yaş bir başka dünya getirip insanın önüne koyuyor...
İnan Durak Taş yazmış o başka dünyayı...
“Yaş aldıkça insan başka bir boyuta geçiyor âdeta
■ Evet eskisi kadar gergin bir cildin olmayabiliyor ama eskisi kadar gergin de olmuyorsun. Olaylara insanlara yaklaşımın daha sakin ve hoşgörülü oluyor.
■ Göz çevrende gülümsemenin bıraktığı çizgilerle birlikte gülümseyip geçtiğin çok şey de oluyor...
■ Saçlarını daha kısa tutuyor ama günlerini daha uzun yaşıyorsun.
■ Evet eski enerjin yok belki ama zaten buna gerek de duymuyorsun.
■ Dostlarınla içtiğin kahveler yerini tek başına içtiğin kahvelere bırakıyor. Kimseler duymasın ama sen bundan daha çok keyif alıyorsun.
■ Önceden dinlediğin şarkılar çok tempolu geliyordu şimdi artık sonra “Günün minesi soldu” gibi şarkılar daha iyi geliyor...
■ Keşkeler yerini sağlık olsunlara, öfkeler yerini huzura bırakıyor.
■ İnsanları olduğu gibi kabul etmeyi, edemediklerini de oldukları yerde bırakmayı öğreniyorsun.
■ Zaman daraldıkça bir telâş düşüyor içine, sabahları daha çok özlüyor, havayı daha bir lezzetle çekiyorsun içine...
■ Merak etme... Öleceğin de hiç aklına gelmiyor. Sabah pencereden bir ağaç yaprağı görsen yaşamın ne müthiş bir şey olduğunu düşünüyor, hayata yeniden bağlanıyorsun...
ETNİK...
Etnisiteler ya da mezhepler arası eşit vatandaşlık taleplerini her duyduğumda...
Yıllar önce bir Ermeni iş adamından duyduğum sözleri anımsıyorum...
O zamanlar da bir Ermeni ile bir Türk’ün eşit vatandaş olmadığı konuşulurdu…
Bu varlıklı Ermeni arkadaş demişti ki:
- Ben bu sınıflamaya kulak asmam.
- Neden?
- Çünkü bir Ermeni ile bir Türk karakola düşse... Önce kimin daha varlıklı olduğuna bakılır. Daha paralı olan haklı çıkar...
- Eeee…
- Sonra kimin arkasının daha güçlü olduğuna bakılır. Güçlü tanıdıkları olan torpil yapar, haklı çıkar...
- Eeee...
- Eğer para ve torpil bakımından ikisi de eşitse... O zaman etnisite işin içine girer Türk haklı çıkar...
Günümüzdeki eşit vatandaşlık tartışmalarına bu açıdan da bakabilirsiniz...
Ülkemizde eşitlik kriteri biraz farklıdır!
PAROLA
Zaman zaman yakınımızdaki lisenin dağılma vaktinde önünden geçiyorum... 14 - 17 yaş arası gençler güle oynaya dağılıyorlar. Bu arada bağırarak konuşmaktalar. Konuşmalar ne hakkında olursa olsun...
En sık kullandıkları iki kelime Aq...
Sanıyorum daha açık yazmama gerek yok...
Herkes bu sözü her gün onlarca kez duyuyor...
İnsanımız konuşurken gerekli gereksiz Aq diyor...
Okul çocukları daha da sık kullanıyor
Birisi “maça gidelim” diyor örneğin...
Öteki :
- Gidelim Aq, diyor...
Bir başkası derse kalkmış olsun...
- Öğretmen çalışmadığım yerden sordu Aq, diye yakınıyor.
En ilginci bu sözleri kızların da en az erkekler kadar sık kullanması...
Duyunca hayretler içinde kalıyorum...
Bizim gençliğimizde “ulan” sözü bile küfür sayılır, ağızdan çıkmazdı...
Nereden nereye...
ÇAYHANE
TBMM komisyonunda Sağlık Bakanlığı bütçesi görüşülüyor. TİP Milletvekili Serra Kadıgil oturduğu yerden zehir zemberek bir konuşma yapıyor. Bakanı sık sık istifaya davet ediyor. Konuşmayı videoda izliyoruz. O sırada arka planda bir garson görünüyor. Bu garson elinde çay tepsisiyle sıraları dolaşıyor, vekillere tek tek çay uzatıyor. Bazıları çayı alıyor, bazıları almıyor. Garson sıralar arasında gezinmeyi sürdürüyor.
Doğal olarak vekillerin dikkati dağılıyor.
Bu kadar ciddiyetsizlik olur mu?
Orası Meclis mi yoksa mahalle kahvesi mi?
Neden Meclis’te bile ciddi olamıyoruz...
ÇOCUK
TÜSİAD ve ERG’nin ortak araştırmasına göre öğrencilerin yüzde 31’i okula gitmeden önce hiç kahvaltı yapmıyor, haftanın en az bir günü kahvaltı yapmayan öğrencilerin oranı ise yüzde 60’a kadar çıkıyor.
Aynı araştırmaya göre her dört çocuktan biri haftanın en az bir günü parasızlıktan yemek yiyemiyormuş.
Bu araştırma yüz binler için değil de...
Tek bir çocuk için geçerli olsa dahi...
Öncelikle dert etmeli, çözüm aramalıyız...
Üzerinde titrediğimiz, özen gösterdiğimiz kendi çocuğumuz yarınlarda ülkeyi o çocuklarla paylaşacak... Onlarla bir arada yaşayacak...
İLHAM
Sansür, düşünen adamın yakasını asla bırakmaz.
Eski gazeteciler de sansür yüzünden yazı yazmakta zorlanırmış.
Bir gün Hüseyin Cahit Yalçın boş kâğıdın önünde kara kara düşünürken arkadaşı seslenmiş:
- Ne o üstat, ilham perisi gelmiyor galiba...
- Gelecek de ilham polisi izin vermiyor...