Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

St Ives’dan bildiriyorum bu pazar. İngiltere’nin en batı ucu da diyebiliriz buraya. Cornwall’un, İngiltere’nin en batı noktasında, Atlantik Okyanusu’na doğru bir hançer gibi sokulduğu nokta. Görebildiğim kadarıyla, Atlantik Okyanusu’nun pek de umurunda değil bu sokulma. Çünkü St Ives limanındaki mendirekte oturup açıklara doğru bakınca kapkaranlık bir gökyüzü altında köpüren bir denizin dalga dalga yaklaştığını gördüğünüzde, karada bile kaçacak delik arıyorsunuz. 

Cornwall doğasıyla pek meşhur. Koyları, kaya havuzları, gelgit sahilleri, o sahillere dik inen yamaçları, kayalıktan adaları ve onların üzerindeki feneriyle film seti gibi bir yer. Burada çekilen filmler hangileri diye baktım. Karayip Korsanları Gizemli Denizlerde hemen gözüme ilişti. Ama çocuk filmi değil de bir yetişkin filminden bahsedecek olursak, 1936 yapımı, Alfred Hitchcock’un yönettiği “Jamaica Inn”dir bence buraların filmi.  Cornwall’un uğursuz, unutulmuş bir noktasında, denize bakan dik bir yamaçta bulunan Jamaica Inn adlı pub’da örgütlenen katiller ve hırsızlar çetesinin yalancı bir fenerle kayalıklara çekip batırdığı gemileri yağmalama hikâyesini anlatan şahane bir filmdir bu.

Haberin Devamı

Okyanus kıyısında konuşulan konular

Olay 1820’lerde geçer. 200 yıl sonra aynı sahillerde hayatın gerçeği başka. Şimdi aynı sahillerde köpekleriyle sağlıklı sağlıklı sabah koşuları yapıyor insanlar. Kayalıklarda da kaya havuzu turları yapılıyor. Rockpooling çok popüler bir aktivite. Gelgitle deniz çekildiğinde kayaların arasında hapsolan küçük deniz havuzlarındaki balıkları, yosunları, kabukluları inceleme eylemi. İtiraf ediyorum, çok zevkli. Hatta şu ana kadar yaptığım en zevkli şeylerden biri. Bana 80’lerde Gümüşyaka sahilinde sahilde yengeç, midye, deniz minaresi, köpekbalığı yumurtası (kapsül gibi olur) aradığımız yazları hatırlattı. Elbette buralar soğuk. 12 derece olunca hava ısındı diyerek denize girmeye başlıyorlar.

Her yer kumsal, göz alabildiğine okyanus kıyısı kumluk. Gelgit, adı üzerinde bir gelip bir gitmekte. Kumda uyuyakalırsan ıslanırsın. Yarım saatte 20-30 metre içeri girebiliyor deniz. St Ives, Cornwall’un Şile’si ya da Erdek gibi bir yer. Bence tabii. Bu bir bilimsel gerçek değil, hayır öyle değil diye mesaj atmayın. Gözde bir tatil yeri burası ama sıradan, orta direk ailelerin gözdesi. Bütçenize göre koya bakan otellerden birinde ya da çevrede küçük bir “cottage”da (kulübeler) kalabiliyorsunuz. Limanda tek bir zincir mağaza marka yok. Deniz ürünleri, tabii ki fish and chips, yengeçti, karidesti, midyeydi bol. İstavritler dev gibi, bizdeki Boğaz istavritlerinin gevrekliği yok. Hake var. Berlam. Ama buranın en yaygın balığı pisi. Fok turları, şu bu derken aktivite bol. 

Haberin Devamı

Ama en güzeli, paçaları sıvayıp okyanus kıyısında yürümek. Sahilden içecek bir şeyler de aldın mı sonsuza kadar yürürsün. Yürürken de işte insan açıklara doğru bakıyor. Dümdüz karşısı Kanada falan. Az aşağısı Amerika’nın kuzey kıyıları. Sağ taraf İrlanda, Sol taraf Fransa’nın aynen bıçak gibi Atlantik’e sokulmaya çalıştığı Bretagne sahilleri. Onun da ilerisi İspanya ve Portekiz. 

Haberin Devamı

Aklıma Sadun Boro’nun 50’lerde motorsuz bir yelkenliyle bir İngiliz’le birlikte Atlantik’i ilk geçişi geldi. Baltabaş tipi eski püskü tekne aslında motorlu ama motor hiç çalışmıyor. Bunlar Cornewall’un güney sahilindeki Falmouth’tan çıkıp fırtınalarla boğuşa boğuşa Biscay Körfezi’nden Portekiz’e iniyorlar. Burada Cascais’e giriyorlar. Sadun Boro hayatında böyle fırtına görmemiş. Diyor ki “Beni o anda bir el alıp karaya koysaydı bir daha asla denize çıkmazdım”. Fırtınayı atlatıp karaya varan her denizci gibi her şeyi unutup bir bara gidiyorlar. Şahane hikâyedir bu, okumadıysanız kitabın adı “Bir Hayalin Peşinde, Yarım Asır Evvel Atlantik Serüveni”. 

Şimdi aynı yerlerde kızım kumdan kale yapıyor. Ben de sabah kahvemi içerken onu izliyorum. Açıkta dalgalar beyaz sırtlarını göstermeye başladı. Bir ara okyanus kıyısı playlist’i yapayım. Ya da Suede dinleyeyim. En azından şu anda çok iyi gitti.