Geçen hafta İrlandalı rock grubu The Murder Capital’ın Almanya’daki iki konseri Filistin’e özgürlük talep eden mesajları nedeniyle iptal edildi. 1 Haziran’da İstanbul’da çalacak grubun solisti James McGovern anlattı
■Son albümünüzün adı “Blindness” (Körlük), neye referans?
Hepimizin yaşadığı sınırlı bakış açısını anlatıyor… Aşkta, hayatta kaçırdığımız her şeyi.
■Bir röportajda şöyle demişsiniz: “Kendini ‘tamamlanmış’ hissettiğin gün, ironik bir şekilde, ölmekte olduğun gündür.” Üçüncü albümünüz “Blindness” yayınlandı. Ne ölçüde ‘tamamlanmış’ hissediyorsunuz?
Yüzde 4
■Grup üyeleri farklı şehirlerdeyken kayıtlar sırasında kolektif bir çalışmayı nasıl sürdürebildiniz?
Her zaman yalnız ya da birlikte bir şeyler üzerinde çalışıyoruz, bu yüzden iş sürekli akıyor. En azından röportajlarda böyle söylüyoruz.
■2023’te hayatını kaybeden İrlandalı besteci ve ozan Shane McGowan için yazdığınız şarkı (“Death of a Giant”) hakkında daha fazla bilgi verebilir misiniz? Sizin için ne ifade ediyordu?
Shane’in işleri o kadar kırılgan ve içten ki. İrlanda kültürüyle bu kadar derinden kaynaşmış, iç içe yaşamış olması hepimiz için bir şans. Bence insanlığın nabzını çoğu sanatçının geçici olarak bile tutamayacağı kadar doğru ve uzun süre tutmayı başardı.
■Müzik ve edebiyattaki kahramanlarınızdan bahseder misiniz? Sizi nasıl etkilediler?
Lou Reed dikkatimi iki şeye çekiyor: Tuhaflık ve öngörülemezlik. W. B. Yeats bana mevsimlerle çalışmayı öğretti. John Keats zaten manifestoyu yazmış.
■Almanya’daki konserleriniz, bazı mekânlar konserinizde Filistin bayrağına izin vermeyi reddettiği için iptal edildi. Açıklamanızda “Bu sadece siyasi bir açıklama değil, insani bir açıklama” dediniz. Neler hissediyorsunuz?
Ölçülü kalmak ve mesajımızı net bir şekilde vermek istedik, bunu mekân dışındaki hayranlarımıza da iletmek istedik. Bizim için alışılmadık bir durumdu ama nerede durduğumuzu çok iyi biliyoruz. Mekân sahipleri, ‘Filistin’e özgürlük’ pankartını asmamıza da izin vermedi. Yani bu sadece ‘ulusal bayrak yok’ meselesi değildi. Bu dünyada ideallere yer yokmuş gibi davranıyorlar. Filistin halkı hiçbir durumda bundan daha sessiz olamaz.
■Sizce müzik günümüzde adaletsizliğe karşı nasıl bir rol oynayabilir? 1960’larda olduğu gibi yeniden güçlü bir siyasi araç olabilir mi?
Elbette olabilir. Herkesin elini taşın altına koyması gerek. ‘Siyasi’ kelimesine çok takılmamak da önemli. Bu kelime bazı insanları uzaklaştırıyor gibi. Bahsettiğimiz şey bir insanlık trajedisi. Biz sadece insanız. Filistin’e özgürlük!
Ne dinlesek?
Haftanın albümü 2000’lerin indie rock yıldızı, The Libertines ve Babyshambles’dan hatırladığımız Pete Doherty’den geldi. “Felt Better Alive”, 2000’lerin indie rock âlemini takip edenler için şaşırtıcı gelebilir ancak Doherty’nin bilge bir şaire dönüştüğü, kendisi ve hayatla dalga geçtiği, hatalarını, yaralarını, zayıflıklarını kabullendiği, her şeye rağmen daha iyi bir insan olmaya çalıştığı bir albüm. Albümün adı, (hayatta kaldığım için memnunum), geride kalan fırtınalı, bağımlılıklarla dolu hayatına bir gönderme.
Kuzey Londralı rockçılar Wolf Alice’in yeni şarkısı haftanın rock kotasını güzel güzel dolduruyor. Şarkının adı “Bloom Baby Bloom”. 1970’lerin glam kültürüne odaklanan “The Clearing” adlı albüm 29 Ağustos’ta yayınlanacak. Sizi bilmem ama ben merakla bekliyorum.
Little Simz, pek yakında gelecek bol düetli albümünün öncülerinden birini bu hafta paylaştı. Şarkının adı “Young”.
Tom Misch’in “Red Moon” adlı yeni şarkısıyla çağdaş caz dinleyicisi derhal ilgilensin. Takibe alalım.
The Black Keys, “No Rain No Flowerz” adlı hayli pop bir parça koydu platformlara bu hafta. Blues rock gitmiş, yerine disco dans ritimleri gelmiş.
Özay Şendir
Netanyahu için sonun başlangıcı…
18 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
Eğitim vezir de eder rezil de!..
18 Mayıs 2025
Zeynep Aktaş
Toparlanmanın devamı gelir mi?
18 Mayıs 2025
Ali Eyüboğlu
Hande Subaşı: Modellikten geliyorum, ama modayı hiç takip etmiyorum
18 Mayıs 2025
Güldener Sonumut
Yunanistan’ı anlamama sendromu
18 Mayıs 2025