Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin dünyayı yeniden şekillendireceği söyleniyor. Yeni Alman şansölyesi, geçen gün yeni bir dünyadan bahsediyordu. “Madem artık yeni bir dünya var, biz de ona göre hareket edeceğiz” diyerek silahlanma harcamalarında tarihi bir artış kararı aldı. Yeni dünya pek iç açıcı olmayacak galiba.
O esnada Rusya, en baştan beri açıklandığı gibi sadece dünya finansal ağından değil kültürel ve sosyal olarak uluslararası cemiyetten de silinmeye başlıyordu. Şampiyonlar Ligi finali St. Petersburg’dan Paris’e alındı. Polonya, İsveç ve Çek Cumhuriyeti Rusya’nın katılacağı bir Dünya Kupası elemelerinde yer almayacaklarını açıkladı. Rusya pek çok ülkenin ortak talebiyle ve resti sonucu Eurovision’dan kovuldu. Formula 1’in bu ülkede yapılacak ayağının bu şartlarda yapılmasına imkân olmadığı açıklandı. Bir sürü spor dalında “Rusya varsa ben yokum”lar ilerleyen günlerde de artarak devam edecek gibi duruyor. Her ne kadar Rusya’dan gelen para futbolu ayakta tutuyor ve futbol baronlarını ihya ediyor olsa da tabii şu ara Rusya’ya karşı bir şeyler yapıyormuş gibi görünmekte fayda var herkes açısından.
Ben bu yazıyı yazarken kimse henüz Tolstoy, Dostoyevski, Çehov, Turgenyev kitapları Avrupa Birliği kütüphanelerinden kaldırılsın. Tarkovski filmleri izlenmesin, Bolşoy Balesi sefil edilsin falan demedi. Ama demiş de olabilir. Uğur Vardan geçen gün Rus film organizasyonu Roskino’nun Fransa’daki Series Mania festivalinden çıkarıldığına dair bir haber paylaştı, “Bu kadarı da olmaz artık, savaş kutuplaştırır ama sanat birleştirir” diyerek.
Çok haklı Uğur Vardan. Sanat her zaman savaşlara, diktatörlere, zalimlere karşı birleştirici olmuştur. Partilerin, kişilerin, grupların çıkarlarının değil ortak insanlığın sesidir. Ama acaba bugün bu önemli gerçeği algılayacak bir dünya toplumu var mı?
“Cancel culture” bugün ülke boyutunda Rusya’ya uygulanıyor. “Adam sapık çıktı, o zaman filmlerini izlemeyelim, şarkılarını tarihten silelim”ci anlayışın Batı’da bazı çevrelerde adı “cancel culture.” Türkçesi boykot kültürü.
Aç internette bir hashtag, boykota çağır. Bugün Fransa malları olur, yarın Michael Jackson olur, başka bir gün Rus filmleri olur. Dolar yakanlar, Rus votkasını yere dökerek ceza kesenler... Bütün bunlar ciddi meseleleri sulandıran hafifliklerden başka bir şey değil.
Siyasetçilerin ihtiraslarıyla evrensel sanatı birbirinden ayırabilecek makul bir zihinsel sağlık bugün mümkün mü? Takım tutar gibi cumhurbaşkanı tutmadan değerlendirme yapılamaz mı? Bir haber kanalı ekranın bir tarafına Zelenski’yi koymuş, diğer tarafa Putin’i. Altlarında kaç tankları, kaç askerleri, kaç topları var onları yazıyor. Ne güzel eğlence çıktı. Acaba kim kazanacak? Bilgisayar oyunu oynamak dışında bir özelliği olmayan insanlara yani günümüz dünyasının çoğunluğuna uygun bir sunum. Bu şablonda tartışılıyor olaylar.
Yanlış anlamayın, ne Rusya’nın Ukrayna’yı işgaline, ne Putin’in sağa sola dayılanmalarına, ne Ukrayna’nın başkanına ve temsil ettiği siyasete zerre kadar sempatim, empatim yok. Ben yönetimlerin değil sıradan insanların açısından bakmaya çalışıyorum. Hâlâ eğer mümkünse holiganlık, boykotçuluk, linçleme falan yapmadan makul bir düşünce tarzı da olabilir diye inat ediyorum. “A’sın ya da B’sin”ci ikili mantığa karşı çıkıyorum. Çıkarken de bazı şeyleri söylemek gerekiyor. Holiganlar hoşlanmazsa hoşlanmasın, umurumda değil.
Boykot kültürünün çapının bir ülkeyi kültürü ve tarihiyle yutacak boyutlara gelmesini sorunlu buluyorum. Bunu da söylemeden edemedim, işte hepsi bu. Putin’e kızdım diye ben Dostoyevski’den vazgeçmem.
İnsanlığı illa bir şey kurtaracaksa sanat kurtaracak. Çünkü silahlar susunca ortada kalan enkaz ancak insana dair evrensel değerlerle temizlenecek. Her zaman olduğu gibi, silahların yakıp yıktığı dünyayı, romancılar, sinemacılar, yorumcular, besteciler, dansçılar, tiyatrocular yeniden inşa edecek. Olan bitene dair gerçekleri onlar anlatacak. Holiganlar değil.