Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Dört yaşında kemana başladı. Karl Berger’den dersler aldı. 10 yaşında ilk konserini verdi. 1946’da Paris Konservatuarı’na başladığında 12 yaşındaydı. 1951’e kadar Paris’te kaldı ardından ABD’ye gitti. 1955’e kadar bu ülkede çalıştı, konserler verdi. Polonya’da yaşadı, konserler verdi, 1958’de Rusya’ya gitti, Moskova Konservatuarı’nda David Ostriakh ile çalıştı. Kariyerinde Avrupa, Güney Amerika, Kuzey Amerika, Afrika, Asya’da çalmadığı, konser vermediği şehir neredeyse kalmadı. 2012’de Medaille D’Honeur – Medaille de Verneil nişanı aldı. Fransız Senatosu, alanında iz bırakan insanlara veriyor bu nişanı.

Haberin Devamı

Ayla Erduran

Önceki gün, dünyaca ünlü keman virtüözü Ayla Erduran, 90 yaşında vefat edince bu etkileyici, başarılı kariyer, bu büyük sanatçının yaptıkları bir çırpıda önüme dökülüverdi. Upuzun, hayranlık uyandıran, gurur dolu bir liste. Ancak insanoğlu görkemli bir özgeçmişten fazlası değil midir? O başarıların arkasında, ödenen nice bedeller, travmalar, trajediler, vazgeçilenler, kaybedilenler yok mudur?

Kendisiyle 2018’de yapılmış Sidni Karavil imzalı röportajda söyledikleri çok etkiledi beni. Aynen paylaşmak istiyorum.

“Beni dadım büyüttü diyebilirim. Annem, dişlerimi fırçalamış mıyım, duşumu almış mıyım, yemek yemiş miyim, ilgilenmezdi. Babam ise (Prof. Behçet Sabit Erduran) muayenesinde hastalara bakardı. Kimse benimle meşgul olmuyordu. Dadım yedi yaşında ülkesine geri döndüğünde çok ağlamıştım. Annem (Kadriye Hanım) Büyükada’da doğmuş, kemancı Ekrem Zeki Ün ile çalışmış. Benim de illa keman çalmamı istiyordu. İyi bir kadındı ama despottu. Hayat boyu canıma okudu. İyi ki de öyle oldu, yoksa bu hayata tahammül edemezdim.”

Devamı var:

“Karl Berger, İstanbul’un hocasıydı. Narmanlı Yurdu’na (Tünel’deki Narmanlı Han) ondan ders almaya giderdim. Sigara, sigara, sigara… Dersi bekliyorum. Beş yaşında bir çocuğu saatlerce bekletiyordu. Derse gitmeyi hiç sevmiyordum. Sonrasında kemanı da bıraktı. Hiçbir konser vermedi. İki talebesi vardı. Remzi Atak ve ben. Teknik öğretmiyordu, müziği öğretti. Ardından annemin konser vermemi tutturmasıyla, 11 yaşında Saray Sinemasında Çocuk Esirgeme Kurumu için ilk konserimi verdim. Sahneye çıkmadan önce korkudan hüngür hüngür ağladım. Ama Mozart ‘D Majör Konçerto’yu ve Beethoven ‘İlkbahar Sonatı’nı çok güzel çalmışım.”

Haberin Devamı

“Çocukluğumda halimiz vaktimiz yerindeydi. Ben kendi kendime keman çalmayı öğreniyordum. Pazar günleri evimizin misafir günü, benim içinse çocukluğumun kâbusuydu. Ağırladığımız isimler arasında Prenses Fahrelnissa Zeid, Yahya Kemal, Yunus Nadi, prensler ve doktorlar vardı. ‘Bonjour Madame, Bonjour Monsieur’ ve beni maymun gibi keman çalmam için ortaya atarlardı. Annem yanılmamam için öyle baskı yapardı ki, hemen şaşırıverirdim.”

“Çocukluğumda hiç arkadaşım olmadı. Mektebe de gitmedim. Eve özel hoca geliyordu. Berger’in anneme söylediğine göre okulda kolumu kırabilirmişim, keman çalmamı engellermiş. Evde kapalıydım, Taksim bahçesine bakardım, özgürce oynayan çocuklara imrenirdim. Evde sözlükleri okurdum. Hatta Fransızcayı bu şekilde çözmüştüm. Evdeki plakları dinlerdim. Buna bayılırdım. Eğitimimi tek başıma yapmaya çalıştım. Sonrasında İstinye’de bir yalıya taşındık. Orada da arkadaşım yoktu. Yüzmeyi öğrendim ama. Cemal Reşit yakında oturuyordu. Bizim eve gelirdi. Kendisiyle ‘İlkbahar Sonatı’nı çaldım.”

Haberin Devamı

“Geriye dönüp bakınca, bana böyle bir kariyer için fikrimi sormuş olsalardı kabul etmezdim. 20 yaşında, bir orkestrada solist olarak çalacak duruma gelmek ve bu yönde kariyerini ilerletmek evlilik ve aile hayatına uzaktan el sallamak anlamına geliyor.”

Bu yazıyı yazarken Spotify’da “Ayla Erduran Plays J.S. Bach” adlı albümdeki müthiş kayıtları albümü dinliyorum. Ruhumu okşayan her bir notanın kulağıma ulaşması için ödenen bedelleri düşünüyorum.