Ve Bad Ragaz’dayız...
Trenler ülkesi İsviçre denildiğinde peynir, çikolata, bıçak ve Heidi akla geliyor...
Ülkemizde ise her köşe başında karşımıza çıkan Migros süpermarketleri de İsviçre markası...
Bad Ragaz’dan Maienfeld kasabasına doğru trenle geçiyoruz...
Küçük bir tren istasyonunda indikten sonra mor leylak ağaçlarının arasından yokuş yukarı çıkarak Heidi’nin köyüne doğru yol alıyoruz.
Beş yaşına giren kızım Ayşe Zeynep tüm çocuklar gibi Heidi meraklısı...
Belki de dünyanın hemen her yerinden Heididorf köyüne gelen ziyaretçilerin ortak noktası elbette çocuklar...
23 Nisan günü Heidi’nin köyüne götüreceğime dair söz vermiştim...
1971 yılında TRT’nin evlerimizdeki siyah beyaz televizyonlardan ilk defa izlediğimizde bende yedi yaşındaydım...
Ve kardeşlerimle birlikte izliyorduk...
O karlı dağları ve küçük tahta evleri, dedeleri, sütü, peyniri, keçileri belki de bu yüzden çok sevmiştik...
Özellikle Alp Dağları’nı...
O kadar çok gelip gittim ki göller ve dağlar ülkesi İsviçre’ye... Her defasında farklı bir şehrini, köyünü, gölünü ve dağını keşfettik...
Sessizliğin mutluluğunu insan burada doyasıya yaşıyor!
***
Heidi aslında bir ülkenin dramıdır...
Ve perde arkasında yığınla gizli gerçek öyküsü var...
Yazar Johanna Spyri’nin 53 yaşında yazdığı Heidi, “çıplak ayaklı çocuklar” gerçeğinin üzerindeki gizemi anlatır...
Heidi aracılığıyla Alpler’in eteklerindeki bir dağ köyünde yaşayan öksüz kızın gözünden o gizli gerçeğin örtüsü kaldırılıyor...
Ve onlara Verdingkinder’ler deniliyor...
Yani “Sözleşmeli Çocuklar” da diyebiliriz...
Heidi, İsviçre’nin tarihinde hatırlanmak istenmeyen bir gizemin simgeleşen yüzüdür...
Milyonlarca insanın yüzsüzlüğündeki karalanarak anlatılan hikâyenin çizgileridir...
Ve ülkemizde 1971 yılından beri oynatılan Heidi çizgi filmindeki bu gizemi ne acıdır ki bütün çocuklar büyüyünce öğreniveriyor!
***
Ve binlerce yıl tarihimizde böylesine derin izler bırakan vahşi bir sayfamız olmamasına rağmen bugün dünyaya insan haklarına dair masallar okuyan Batılı ülkelerin geçmişinden içimizdeki tarihçiler ve yazarlar hiç bahsetmedi...
Oysa o çizgi filmde Heidi de çıplak ayaklıydı...
Yazar Spyri, İsviçre’de çıplak ayaklar, erkek ya da kız bütün “köle çocukları” diğer çocuklardan ayıran keskin uçurumun simgesini bize anlatıyormuş meğerse...
Biz uzun yıllar bu gerçeği de öğrenemedik...
“Karlı dağlarla çevrili yemyeşil çimenlerin üzerinde, sardunyalarla süslü ahşap çiftlik evlerini gösteren kartpostal resimlerinden tanırız İsviçre’yi” diyen yazar gibi Heidi denildiğinde hep bu manzaraları hatırlıyorduk:
Alpler, peynir ve çikolatadan sonra İsviçre’nin simgelerinden biri sayılan Heidi’yi hatırlayın. Kırmızı yanaklı, basit elbiseli, hiç yorulmadan herkesin yardımına koşan bu kız çocuğu, hep çıplak ayaklarıyla geçer öykülerin içinden. Onun büyükbabası olarak izlediğimiz yaşlı çiftçiyle arkadaşı Peter’in ayakkabıları varken Heidi, keskin taşların üzerinde ve soğuk havalarda bile hep çıplak ayak koşar keçilerin peşinden.
***
Peki, çocukların ayakları neden çıplak ve ayakkabısızdı?
1789 yılında 14 yaşından küçük çocukların fabrikalarda çalışmaları yasaklanıyor. 18. yüzyılın sonundan 1960’lı yılların başına kadar çocuklar büyük bir acıyla büyüyor...
Devlete borcu bulunan ya da boşanan çiftlerin, fakir ailelerin çocukları, yetimler, ailesi cezaevinde olan ya da kendisi suç işleyen çocuklar, devlet ve kilise vasıtasıyla, çalıştırılmak üzere başka ailelerin yanına yerleştiriliyor!
Deniliyor ki:
Ancak 1974 yılında yasayla kaldırılan bu uygulamada, papazların önderliğinde ailelerden toplanan çocuklar çiftliklere kiralık olarak verilir veya şehirlerde kurulan çocuk pazarlarında, dört yaşındaki çocuklar bile, ev ve çiftlik işlerinde çalıştırılmak için satışa çıkarılırdı. Bu andan itibaren, çocukları arayan, sorunlarını dinleyen, tecavüze uğradıklarında ya da işkence gördüklerinde sahip çıkan olmazdı. Çünkü toplumun gözünde onlar, suç işleyen, boşanan, fakir düşmüş ailelerinden “kurtarılmış” çocuklardı!
***
Çıplak ayaklı çocukların simgesi Heidi üzerinden bizde karlı dağların ülkesi İsviçre’nin karanlıkta kalan bir yüzünü yazmaya devam edeceğiz cuma günkü yazımızda...
Özay Şendir
F-35 meselesinde kitabın orta yeri...
29 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Ankara’da ‘değerlendirme’ kulisi: Öcalan ile kim görüşecek
29 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Diploma mı, meslek mi?
29 Kasım 2024
Abdullah Karakuş
Bölgede satranç ve terörle mücadele
29 Kasım 2024
Mehmet Tez
Suudi Arabistan başarabilecek mi?
29 Kasım 2024