Üç büyükler ligin son 3 haftasında Anadolu ekiplerine karşı galibiyet yüzü göremezken, tam 15 puan bıraktı. 2011-2012 sezonunun 8. haftası sonunda 46 puanı hanesine yazdıran Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş bu sezon 37’de kaldı
Spor Toto Süper Lig’de, değişim rüzgârının estiği, sürprizlerle dolu bir hafta daha geride kaldı. Sanica Boru Elazığspor (Yılmaz Vural), Kasımpaşa (Şota Arveladze) ve Kayserispor (Robert Prosinecki) yeni teknik direktörleriyle puan mücadelesine çıkarken, galibiyet yüzü gören olmadı.
Yılmaz Vural’lı Elazığspor, 19 Eylül Stadı’nda Orduspor’un namağlup unvanına son vermeye çok yaklaştı, ancak Bülent Yıldırım’ın artık alışmaya başladığımız garip penaltılarından birinin kurbanı oldu. Beşiktaş-Galatasaray derbisi ve UEFA Avrupa Ligi’ndeki Basel-Genk müsabakalarında da hatalı penaltı düdükleri çalan Yıldırım, maçların neticesine etki etmeyi bırakmalı. Bülent Yıldırım sözünü ettiğimiz üç maçta da kendisini aldatmaya çalışan hücum oyuncularının tuzağına düşmüş, olmayan faulleri görüp, olmayan penaltıları çalmıştır. Dileriz bundan sonra FIFA kokartına yakışmayan kararlar vermez...
Kasımpaşa, Şota ile ilk maçında Mersin İdmanyurdu kalecisi İbrahim Şehiç’in
Son 5 resmi maçında tek galibiyet (Akhisar) alarak Ankara’ya gelen Galatasaray umduğunu bulamadı, 2 puan da 19 Mayıs Stadı’nda bıraktı.
Selçuk’un yokluğunda orta saha kurgusunu değiştiren Terim, Melo ile birlikte Emre’ye görev verdi, ama genç oyuncudan istediği verimi alamayınca sistem yine tıkandı. Melo dün de eski günlerini mumla arattı. Üzerinde markaj olmamasına rağmen basit top kayıpları yaptı, etkili paslar atmaktan uzaktı. Selçuk’un yokluğunda takımın liderliğini yapması gerekiyordu, ama özgüven eksikliği yüzünden başarılı olamadı.
Galatasaray’ın savunma zaafiyetleri dün de ciddi biçimde devam etti. Cem Can devre biterken golü atsa fark ikiye çıkacak ve sarı-kırmızılı takım belki de havlu atacaktı. Dany-Cris’ten sonra Dany-Semih ikilisi de başarısız oldu. Gençlerbirliği attığı üç golün yanı sıra tarihi bir galibiyet elde edebilecek sayıda fırsat yakaladı.
Galatasaray’da, Şampiyonlar Ligi’nde Cluj’la oynanacak, “olmak ya da olmamak” maçı öncesi tehlike çanları çalmaya devam ediyor. Burak Yılmaz ve savunma kendine gelmezse kazanmak hiç kolay olmayacak.
UEFA Avrupa Ligi’nde perşembe gecesi oynanan Basel-Genk (2-2) maçında Basel lehine çaldığı, “akıllara zarar” penaltıyı gördükten sonra Bülent Yıldırım’ın, Sivas’ta sergileyeceği yönetimi daha fazla merak eder olmuştuk. Yıldırım dün skora doğrudan etki eden bir hata yapmadı, fakat genel yönetim anlamında başarılı olduğunu da söyleyemeyiz...
Sivasspor, formsuz rakibi Bursaspor’u yenmesi halinde Galatasaray’la puanını eşitleyerek zirveye ortak olacaktı. Ancak Beşiktaş galibiyetinin mimarı Aatıf’ın sakatlığı, kırmızı-beyazlı takımın hücum gücüne önemli bir darbe indirdi. Aatıf’ın yokluğuna, haftalardır ortalıkta görünmeyen Erman Kılıç’ın etkisiz futbolu eklenince Sivas pozisyon üretmekte çok zorlandı. Erman gibi Adem Koçak da orta alanda hiçbir varlık gösteremedi.
Bursaspor’da Ertuğrul Sağlam, Pinto’nun yokluğunda 18 yaşındaki Okan Deniz’e ilk 11’de şans tanıdı. Sağlam’ın, Bangura ve Ferhat hazır olmasına rağmen Okan’ı sahaya sürmesi bütün takıma verilen, “formayı hak eden giyer” mesajıydı.
Okan’la öne geçen Bursa, Belluschi’nin harika golüyle 2 farkı yakalarken, Rıza Çalımbay sorunun orta sahada olduğunu geç de olsa fark etti. 67’de Adem ile Mehmet Nas’ı değiştiren Çalımbay,
Orduspor yenilgisi Galatasaray için sürpriz olduğu kadar çok önemli bir uyarıydı, ancak Braga mağlubiyeti adeta, “bağıra bağıra” geldi.
Çünkü Galatasaray’ın, orta sahada pres koyan, savunmada iyi kapanan, sahanın genelinde etkili pas yapan takımlara karşı zorlandığı Ordu’da ortaya çıkmıştı. Sarı-kırmızılı takım, Ordu karşısında yaşadığı sıkıntıları Braga önünde de çözemeyince yenilgi kaçınılmaz olmuştu. Eskişehirspor dün akşam tıpkı Orduspor ve Braga gibi orta alanda iyi savaştı, topu verimli dolaştırdı ve Galatasaray’ın teklemeye başlayan çarkına bir çomak daha soktu. Sarı-kırmızılı takımdaki en önemli problem, Melo ve Selçuk’un formsuzluğu olarak dikkat çekiyor. Defans hattının sürekli değişmesi de taşların yerine oturmasını engelliyor.
Orta saha Galatasaray’ın “yumuşak karnı” haline geldi. Fatih Terim’in buna karşın Semih’i yedeğe çekmesi ise hiçbir şeye çare olmadı. Yenilen golde Cris dışındaki herkesin, rakip oyuncuların golü nasıl atacaklarını izlemesi de problemin Semih olmadığını kanıtladı.
Galatasaray çekinerek gittiği zorlu Ordu deplasmanında korkularıyla yüzleşti. Braga maçını düşünen Fatih Terim, Dany’yi yedeğe çekerek Cris’i sahaya sürerken, sakatlıktan yeni çıkan Umut’u da yedek soyundurdu.
Terim’in, 6 yıl sonra İstanbul’da oynanacak Şampiyonlar Ligi maçı öncesi böyle bir önlem alması eleştiri konusu olmamalı. Çünkü Ordu maçının telafisi var, ancak Braga karşısında alınacak kötü bir sonuç hiçbir zaman telafi edilemeyebilir.
Galatasaray ilk yarıda yediği gole kadar adeta sahada yoktu. Hasan Kabze’nin nefis golüyle uykudan uyanan sarı-kırmızılı takım net fırsatlar yakaladı, ancak kaçan şanslar bir anlamda maçın kaderini de çizdi.
Orduspor ikinci yarıya, ilk devredeki gibi başladı ve ikinci golü buldu. Karadeniz ekibi son bölümlerde de iyi mücadele ederek bileğinin hakkıyla kazandı.
Hector Cuper’in göreve geldiği 2011-2012 sezonunun 18. haftasından bu yana bambaşka bir kimliğe bürünen Orduspor, futbolda cesaret, kalite ve yardımlaşmanın her güçlüğün üstesinden gelebileceğini gösterdi. Mor-beyazlı takımın evindeki yenilmezlik serisini çok daha büyük rakamlara taşıyabileceğini düşünüyorum.
Manchester United deplasmanında mükemmele yakın bir mücadele ortaya koyarken, beraberliği değil, galibiyeti kaçıran Galatasaray’da, Teknik Direktör Fatih Terim’in ilk 11’i hem cesur hem de doğruydu.
Umut ve Burak’lı ilk 11 kimilerine, “fantazi” gibi gelmiş olabilir, ama modern futbolun gereğiydi. Hatta Umut sakatlandıktan sonra oyuna pekala bir orta saha alabilirdi, ama Terim, Elmander’i tercih etti, kararlılığını gösterdi.
Fatih Terim, Akhisar karşısında yine doğruyu yaptı, hafif sakatlıkları bulunan yorgun oyuncularını dinlendirirken, az görev alan isimlere şans verdi. Bu oyuncular da şanslarını büyük ölçüde olumlu yönde değerlendirdi. Terim’in, Muslera’yı da yedeğe çekerek, Ufuk’u sahaya sürmesini beklerdik, ama Uruguaylı eldivenden vazgeçmedi. Galatasaray çok rahat bir tempoda götürdüğü maçı, hiçbir sıkıntı yaşamadan kazandı. Bu sonuç iki takım arasındaki kalite farkının doğal bir sonucuydu.
Galatasaray maça kararlı ve istekli başladı. Amrabat önce taç atışıyla Elmander’e asist yaptı, ardından Antalyasporlu Zizic’in özel refakatinde bir gol de kendisi attı. Isaac gördüğü kırmızı kartla sadece, “kötü bir yedek” olabileceğini kanıtlarken, sarı-kırmızılı takım ilk yarı biterken maçı kazanmıştı.
Galatasaray’ın, Antalya’daki en önemli kazanımları Amrabat, Melo ve Cris oldu. Form grafiği yükselmeye başlayan Amrabat takıma çok faydalı olabileceğini gösterirken, Melo kendini bulmaya başladı. Cris de ilk sınavında tecrübesiyle garantici oynadı ve hiç zorlanmadı. Ancak bu maç sarı-kırmızılı takım için Manchester United sınavı öncesi yanıltıcı olmamalı. Çünkü İngilizler taç atışından ofsayt olmayacağını bilirler, stoperleri gole giden rakibine refakatçilik yapmaz, kalecileri de dünkü Ndjock gibi, “gelene geç” demez. Özetle Galatasaray, Manchester United’a, Antalya’ya attığı gollerden hiçbirini atamaz. Temsilcimizin Old Trafford’dan puan çıkarmak için çok daha mücadeleci ve üretken olması lazım.
Vefa gerçekten semt ismiymiş!
Derbide bütün ibreler yıldızlar topluluğu Galatasaray’ı gösteriyordu. ‘FEDA’kar Kartal ise eksik, huzursuz ve fazlasıyla yaralıydı. Ancak tribündeki siyah-beyazlı taraftarların müthiş enerjisi sahadaki oyunculara adeta hayat verdi. İlk yarıda sendeleyen Beşiktaş ikinci yarıda ezeli rakibine sahayı dar etti, üç puan alamasa da herkesin takdirini kazanmayı bildi.
Vefa gerçekten semt ismiymiş! Alex’in, teknik direktörünü, “kıskançlık” ile suçlaması ne kadar yanlışsa, Aykut Kocaman’ın, 17 Eylül’de heykeli açılacak olan kaptanın yaktığı ateşe körükle gitmesi de o kadar hatalıdır. Kocaman, Corinthians’a gitmek için klip çeken Cristian’ın sözleşmesini uzatırken, Alex’i silmeye çalışıyorsa bunun adı vefasızlıktır Aykut Kocaman-Alex de Souza geriliminin, Spartak Moskova-Fenerbahçe maçından hemen sonra Brezilyalı yıldızın twitter’e yazdıklarıyla başladığını düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz. Neden mi? Anlatalım...
Fenerbahçe, tarihinin en önemli maçını 12 Mayıs Cumartesi akşamı Şükrü Saracoğlu Stadı’nda Galatasaray’la oynadı. Sarı-lacivertli takım kazanması halinde play-off piyangosu marifetiyle şampiyonluğa ulaşacaktı. Konuk ekibe ise beraberlik