Aziz vatandakileri kastetmiyorum; medyası-sosyal medyası ile koro halinde ne HTŞ’nin cihatçılığını ne Türkiye’nin cihatçılara yardım ettiği için kurulacak masadan şimdiden tecrit edildiğini bıraktılar. Ülkedeki artan siyasal gerginliğin, ulusal çıkarların en çok gözetilmesi gereken bir dönemde dahi, aklıselimi, soğukkanlılığı ve uzun vadeli düşünme, büyük fotoğrafı görebilme becerilerimizi yok etmesi, acı, ama anlaşılabilir.
Ancak uluslararası arenada bazı kişiler var ki, sırf muhalefet ittifakının yıldırım harekatıyla, 61 yıllık diktayı, 13 yıllık iç savaşı, yaklaşık 10 günde sona erdirmesinde, Türkiye’nin istikrarlı bir politikayı dikkat ve ısrarla sürdürmesinin payını gördükleri için olacak, bir anda Esadcı kesilmelerini anlamak çok ilginç. Bunların arasında yer alan, Irak’ın parçalanmasında birinci derecede rolü olan, o günden beri de Suriye’nin de parçalanarak, teröristanın inşası için planlar projeler geliştiren NeoCon’cu Michael Rubin, muhalefetin zaferini, İsrail’in yıllardır Suriye’nin ve müttefiki İran’ın askeri varlıklarını “kırıp geçirmesi” ve Rusya’nın başının Ukrayna ile dertte olmasına bağladıktan sonra, diyor ki:
“ABD, Suriye’deki hızlı muhalif zaferinden şu dersi de çıkartmalıdır: Tehdit ne İran ne de Türkiye destekli aşırı eğilimli gruplar değil, bizzat bu iki ülkedir.”
İran nasıl giriyor Rubin’in denklemine, bilinmez. Ama fırsat gelince İran’a bir kere daha vurmadan edememiş olmalı. Ama Türkiye, NeoCon’ların kitabında daima karşılarındaki en büyük duvar olarak yazılı. Ülkesi ABD Beşar Esad’a karşı, İsrail’le birlikte her türlü kumpası kurmuş olan Michael Rubin, Baas diktasını yıkan gerçek gücün muhalefet değil Türkiye ve Erdoğan olduğunu ima ederek, adeta ABD’nin son on günde devreye girmemesini kınayabilmektedir. Rubin ve Neocon tayfasının Türkiye’yi övmesi beklenemez; ama Beşar Esad rejiminin yıkılmasının bölgeye getireceği istikrarsızlıkları sayıp dökmeleri, adamlarda öfke ve hayal kırıklıklarını dizginleme iradesi bile kalmadığını gösteriyor.
Esad’la birlikte sağduyularını yitirenlerin bir diğer örneği, Rusya devlet başkanı Vladimir Putin’in sık sık akıl danıştığı bilinen Rus siyaset bilimci ve stratejist Alexander Dugin oldu. Rusya’nın geleneksel “sıcak denizlere inme” özleminin gerçekleşmesini sağladığı için, kanlı diktası ve kendi halkını bombalamaktan çekinmeyen bir savaş suçlusu olmasına aldırmadan kucak açtığı Beşar Esad’ın yıkılmasından “bir numaralı sorumlu” saydıkları Erdoğan’a en açık tehdit Dugin’den geldi. Esad’ın devrilmesiyle Suriye’deki askeri üslerinin geri alınması ihtimali karşısında, Rus dış politikasında etkin isimlerden olan Dugin, Türkiye ve Başkan Erdoğan’ın stratejik hata yaptığını yazdı; “Şimdi Mustafa Kemal’in Türkiye’sinin sonu başladı” dedi.
Rusların Mustafa Kemal Atatürk sevgisinin bu denli köklü olduğunu öğrenmiş olmanın sevincine, Dugin‘in, Rusya’nın Türkiye’ye “bir zarar vermeyeceği” garantisini de eklememiz gerekiyor! İran Haber Ajansı tarafından tam metin yayınlanan mesajında, Dugin’in tek olumsuz tahmini şimdi ABD’nin PKK uzantısı PYD ve YPG’ye alan açmak için Suriye’yi bölmekten çekinmeyeceği beklentisi… Uyarısı ise daha etkili: ““Ancak böyle bir ihanetten sonra Rusya’nın Türkiye’ye olası zorluklarda yardım etmesi imkansızdır.”
“Türkiye’nin 13 yıldır Suriye konusundaki ihtiyatlı politikasının haklılığı tescil edilmiştir” diyen doğu ve batı kaynaklı diğer birçok gözlemi aktarmaya bile gerek yok. Esad’ın düşüşü karşısında hemen hemen hiç sevinmeyenler bile bu gelişmeyi “Erdoğan’ın dahiyane hamlesi” diye nitelemekten çekinmediler.
Bu alıntıları, bir tespitimi tekrar ederek bitirmeme izin verin: Türkiye, savunmada, enerjide ve yatırım finansmanında tam bağımsızlığını süratle tamamlamak zorundadır. “Konuyla ne alakası var?” diyorsanız, Dugin’in sözlerini tekrar okumanız gerekiyor.