Acaba iki ABD ve iki Biden mı var? Yoksa biz hayal mi görüyoruz? Yoksa Biden, sadece Amerikalı gençleri ve Demokratları değil, aynı zamanda tüm dünyayı kör ve sersem mi sanıyor?
Önce “İsrail’e, ölçüsüz saldırılarda kullandığı için 900 kiloluk bombaları vermiyoruz” dediler; ama 200 kiloluk bombaların verilmeye devam edildiği anlaşıldı. Sonra bizzat Biden, “İsrail’e silah sevkiyatını durduruyoruz çünkü bizim silahlarımızı sivil halkı öldürmekte kullanıyorlar” dedi; daha bu demecin mürekkebi kurumadan Beyaz Saray sözcüsü, “İsrail’in soykırımı yaptığının kanıtı yok” diye açıklama yaptı.
Bu açıklamanın yapıldığı salonda TRT Washington Muhabiri Ali Artmaz, CNN-Türk temsilcisi Yunus Paksoy ve diğer Türk gazeteci kardeşlerimiz bulunmasalar, o uygar dünyanın icabında aleme insanlık dersi veren medyasının temsilcileri, sözcüye “Sizin ölçülerinize göre kaç sivilin öldürülmesi soykırımı sayılmak için yeterli?” diye sormayacaklardı. Çünkü ABD ve Avrupa medyası biliyor ki, 1948’de başlayan Filistin’i Filistinlilerden arındırma projesi olan İsrail’in bu amacına ulaşmasında, kendi hükumetlerinin de beyan edilmemiş onayı vardır; ve bu etnik temizlik ve Filistin’de sadece Musevilerin yaşadığı bir İsrail oluşturulması sağlanacaktır. Bir haftada 750 bin Filistinlinin, Ürdün, Lübnan ve Sina Çölü’ne sürülmesine ses çıkartmamış olan hükumetler ve onların medyası, bugün mü sesini çıkartacak? 1948 şartlarında, 530 köyün boşaltılması, 750 bin kişinin yollara düşürülmesinin insanca zayiatını düşünün. 1947’den 1949’a, 22 bin siyonist Yahudi’den oluşan işgal ordusu, 15 binden fazla kadın ve çocuğun ölümüne sebep oldu. Boşuna Filistinliler bu iki yıl olanlara Nakba (Afet, felaket) demiyor.
Artık tüm dünya biliyor ki İsrail’de iktidarı elinde tutan siyonist klik, 7 Ekim hezimetini bahane ederek, ABD ve AB’nin bazı üyeleri ile bir gün anlaşıyor, bir gün anlaşamıyor tiyatrosuyla ama temelde onların onayı, silahı ve parasıyla, Filistin’i Filistinlilerden temizlemeye kararlı. Ancak bu kötülüğün başarıya ulaşma şansı yok.
Çünkü önümüzdeki Kasım’da ABD’de başkanlık, Temsilciler Meclisi ve kısmi Senato seçimleri var ve bu seçimlerde 41 milyon Z Kuşağı (18-27 yaşlarında) ve 8 milyon yeni
seçmen (18-19 yaşlarında) oy verecek. Z kuşağının yüzde 45’i, yeni seçmenlerin ise yüzde 50’si siyah Amerikalı.
Neredeyse 50 milyonluk bu genç seçmen kitlesinin hemen hemen tamamı şu anda ya okulunda, ya da mensup olduğu STK bünyesinde, Filistinlileri destekliyor, “Nehirden Denize Özgür Filistin” diye haykırıyor. Bu sloganın bir anlamı, bildiğimiz Ürdün (Şeria) Nehri’nden Akdeniz’e kadar uzanan İsrail’in ikiye bölünmesi ve yeni bir Filistin devletine yer açılması demek. Yani şu anda “Filistin’e Özgürlük” demek, 1978’deki Camp David’de ABD başkanı Jimmy Carter’ın tanıklığında İsrail başbakanı Menahem Begin ve Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat arasında imzalanan anlaşmadan bu yana ABD’nin, İngiltere ve Fransa’nın Filistin’de evet dedikleri iki devletli çözümün hayata geçirilmesi demektir. Bu anlaşmanın yapılmasını sağlayan ilkeler, 1995’te Oslo’da bu kez ABD başkanı Billy Clinton’ın tanıklığında, İsrail başbakanı İzak Rabin ile Filistinli lider Yaser Arafat arasında imzalanan anlaşma ile adeta bütün dünya tarafından benimsenmişti.
Bir kişi hariç: bu anlaşmadan iki yıl sonra İzak Rabin’in öldürüldüğü suikastın düzenleyicileri olduğuna dair hakkında güçlü kanıtlar bulunan soykırımcı Netanyahu bu anlaşmayı, yani iki devletli çözümü asla kabul etmedi. Bütün dünya bunu unutsa da Biden’ın oy isteyeceği gençlik bunu unutmadı. Yani bütün dünya kör, alem sersem değil!
Özay Şendir
Bilmediğimiz projeler! Savunma Sanayii Başkanı Prof. Dr. Haluk Görgün MiLLiYET'e konuştu
9 Aralık 2024
Tunca Bengin
İran kendini tarif etti...
9 Aralık 2024
Cem Kılıç
Sağlık nedeniyle fesih nasıl olur?
9 Aralık 2024
Didem Özel Tümer
HTŞ dönüşecek mi? Nasıl?
9 Aralık 2024
Abdullah Karakuş
Kimler gidecek kimler kalacak?
9 Aralık 2024