2011 yılında iki büyük depremi arka arkaya yaşayan Van’dayım.
Tüm ülke olarak çok üzülmüştük.
Yıkılan evler. Ölen insanlar. Kurtarma çalışmaları. Arkasından yıkılan otel. Otelde ölen insanlar. Hatırlarsanız ölenler arasında kurtarma çalışmalarına katılan bir Japonya vatandaşı da vardı.
Kısa bir parantez açayım: İstanbul’da, Sarıyer, Ferahevler Mahallesi’nde yaşıyorum.
Evimizin karşısında, caddeyle evler arasında aşağıya doğru uzayan bir arazi var.
Japonya hükümeti Sarıyer Belediyesi ile anlaşarak bu araziyi kiralıyor ve Van depreminde ölen vatandaşının anısına bir botanik bahçesi yaptırıyor.
Bugünlerde bahçe bitecek.
Evimin önünden aşağıya doğru yürürken, yapılmakta olan botanik bahçesine her seferinde bakar ve kendi kendime sorarım: Acaba böyle bir yaklaşım ülkemizde mümkün mü?
Van’da da bu duygular içindeydim.
Beklentim olumsuzdu. Deprem sonrası sadece insani değil, ekonomik ve altyapı sorunları yaşayan bir kent bekliyordum.
Ama öyle olmadı.
Ekonomi ve altyapı olarak canlandırılmaya çalışılan bir kent görüntüsü var.
Deprem sonrası yapılan evler bitmiş.
Her yerde yol çalışmalarını ve yapılmakta olan yeni binaları görüyorsunuz.
Çok önem verilen Tekstil Kent ve Urartu Müzesi çalışması hızlanmış, ilerliyor.
Sanki Van yeniden inşa ediliyor.
Depremlerden bugüne on sekiz ay geçmiş.
İnsanları barış süreciyle umutlanmış, ekonomisi ve turizmiyle geleceğe umutlu bakan bir Van var karşımda.
Karlı dağların, yeşil ovaların ortasında Van gölü tüm güzelliğiyle önümüzde.
Motorla Akdamar’a gidiyoruz.
Adanın ortasındaki kilise onarılmış. Van’ın en önemli artı değerlerinden birini ziyaret ediyoruz.
Son geldiğimden bugüne değişen ve yeniden yapılanan bir kenti ziyaret ediyorum.
Tekrar bir parantez açayım:
1990’lı yılların sonlarına doğru bir gün. Bilkent Üniversitesi’nde çalışıyorum.
Odama genç bir insan giriyor. Küreselleşme üzerine doktora dersimde öğrenci. “Ben bürokratım, Devlet Planlama Teşkilatı’nda çalışıyorum. Demokratik, katılımcı planlama üzerine tez yazmak istiyorum sizinle. Danışmanım olur musunuz?” diyor.
Kabul ediyorum. Beraber çalışıyoruz.
Çok güzel bir tez yazıyor. Doktorasını alıyor. İşine dönüyor.
İsmi Cevdet Yılmaz.
Bugün Kalkınma Bakanı. Başarılı bir bakan.
Yılmaz da Van’da, gazetemizin yaptığı toplantının ana konuşmacısıydı.
Konuşmasında Doğu Anadolu Bölgesi genelinde, Van özelinde yapılan ve yapılacak işlerden, yatırımlardan ve kurumsal açılımlardan bahsetti, önemli bilgiler ve rakamlar verdi.
Bakanı dinlerken, Van’ın geleceğinin daha iyi olacağını görüyorum.
Şüphesiz ki, yazımdaki olumlu ve iyimser ton, çözüm sürecinin başarı şansının her gün biraz daha artmasından kaynaklanıyor.
Türkiye’nin ekonomik kalkınması, değişimi, enflasyonun tek haneli rakamlara düşmesi ve bu değişimin kalıcı olduğu düşüncesinin güçlenmesi, çatışma ve terör ortamının bitmesinin ana nedeni.
Çatışmasızlığın kalıcılığı, barışın inşası ve siyasetin artık oyunun tek kuralı olmasıysa, geleceğe güvenle bakılmasının anahtarı.
Van’ın geleceği olumlu.
Ama, Hakkari ve bölgenin de önünün açılması lazım.
Demokrasi ve eşit vatandaşlığın, hayvancılık, tarım, turizm ve tekstilde atılımlarla birleşmesi, bölgede bugün artan umutların gerçeğe dönüşmesini sağlayacak.
Hakkari ve Van benim için hem çok güzel, hem de çok öğretici oldu.
Herkese bu güzel yerlere gitmelerini, bu güzel insanlarla konuşmalarını, sohbet etmelerini tavsiye ederim.
Van’dan, Akil insanlar Ege Grubu çalışmalarına katılmak için Muğla’ya gidiyorum.
Şimdi, Muğla, Bodrum ve ilçeleri dinleyeceğim.