24 Ocak 1993: Ankara’da, evinin önünde, gazeteci Uğur Mumcu arabasına konulan bombanın patlaması sonucu suikasta kurban giderek yaşamını yitiriyor.
Uğur Mumcu için büyük bir cenaze töreni düzenleniyor.
Büyük bir kalabalık, ağlayan insanlar...
“Ankara’nın taşına bak/Gözlerimin yaşına bak”, “Uğur’lar Olsun”; Ankara, Türkiye üzgün.
Ama birileri seviniyor. Biliyorlar, Türkiye büyük bir istikrarsızlığa savrulacak, kutuplaşacak, çok daha kan akacak, ekonomik kriz olacak, bankalar soyulacak, hükümetler iyice zayıf koalisyon hükümetlerine dönüşecek, darbeler yapılacak.
Nasıl 1 Şubat Abdi İpekçi suikastı Türkiye’yi 1980 darbesine sürüklediyse;
Nasıl 19 Ocak Hrant Dink cinayeti, Türkiye’yi 2007 muhtırasına ve parti kapatma davasına sürüklediyse;
24 Ocak Uğur Mumcu cinayeti de, Türkiye’yi istikrarsızlık, ölüm ve darbe kokan 90’lı yıllara sürükleyecektir. Başta, Kürt sorunu ve siyasal İslam temelinde, Türkiye yönetilemeyen bir ülkeye dönüştürülecektir.
Öyle de olmuştur.
Uğur Mumcu, Bahçelievler ve Deneme Lisesi’ndendi. Yine bir ocak ayında kaybettiğim Tandoğan dayımın çok samimi arkadaşıydı. Taner Berksoy hoca ve bir sürü değerli insanla birlikte, Bahçelievler, Deneme Lisesi arkadaş grubuydular.
Uğur Mumcu ve Tandoğan dayım bizim eve gelip, annemin meşhur yemeklerini yerlermiş.
Her 24 Ocak’ta, Uğur Mumcu bizim ailede üzüntüyle anılır.
Nur içinde yatsın. Toprağı bol olsun.
Yönetilemeyen Türkiye
Cinayetlerin niye işlendiğini, sonrası gelişen siyasi iklimden anlıyoruz.
Uğur Mumcu cinayeti ile Türkiye, laiklik ekseninde bölündü ve kutuplaştı. Bu kutuplaşma hala çözülemedi.
Kürt sorununun sadece kimlik ve demokrasi sorunu olmadığı; aynı zamanda şiddet, ölüm, kara para v.b. noktaları da içerdiğini, Uğur Mumcu cinayeti sonrası anlamaya başladık. Kürt sorunu bugün hala çözülemiyor.
Biliniyor; Türkiye ne kadar istikrarsızlaştırılırsa, o kadar yönetilemeyen, sorunlarını çözemeyen bir ülkeye dönüşüyor.
Türkiye ne kadar istikrarsızlaştırılırsa, o kadar bölgesinde, dışarıya karşı zayıflıyor, provokasyonlara kırılgan hale geliyor.
Siyasi, ekonomik, kültürel istikrarsız iklimi ortaya çıkıyor. Darbeler süreci başlatılıyor.
Kısacası, “yönetilemeyen Türkiye” ortaya çıkıyor. Bu, Türkiye üzerinde “egemenlik kurmak isteyen”, “bu ülkenin esas sahibi benim” diyenlerin istediği bir gelişme.
Siyasi cinayetler, katliamlar, bu nedenle işleniyor. Türkiye üzerinde, hepimiz üzerinde egemenlik kurmak isteyenler, “Türkiye’yi esas yöneten benim” diyenler tarafından.
Dini azınlıklar
Tam da bu nedenle, siyasi tarihimiz içinde, siyasi cinayetler kadar, bu ülkenin eşit vatandaşları olan ama farklı kültürel kimliklere sahip gruplara karşı da saldırılar, katliamlar düzenleniyor. Kürtlere karşı, Alevilere karşı, Yahudilere, Rumlara, Ermenilere karşı hala cinayetler işleniyor, hala evlerinin üzerine çarpı işaretleri konulabiliyor, hala nefret söylemi bu kimliklere karşı kullanılıyor. Alevi sorunu çıkartılmak isteniyor. Dini azınlıklara saldıran Türkiye sorunu çıkartılmak isteniyor.
Geçmişten ders alalım. Bugün, PKK’ya silah bıraktırılırken, çok boyutlu düşünelim. Çözüm iradesinden sapmayalım. Başta AK Parti hükümeti ve Başbakan ile siyasi aktörler, birbirlerine karşı daha hoşgörülü; söylem ve tavırlarında daha dikkatli olsunlar.
Unutmayalım, hala, yönetilemeyen Türkiye’yi görmek, gözlerimizi yaşlandırmak isteyenler var.