Annem bayram için biz çocuklarına ikişer takım kıyafet alırdı. Biri evde misafirleri karşılarken giyeceğimiz, diğeri misafirliğe giderken. Bizimle yaşayan babaannem ailenin en yaşlısı olduğu için bayram boyunca evimiz dolup dolup taşardı. Gündelik hayatta bir araya gelemediğimiz tüm akrabalar babaannemin elini öpmek, bayramlaşmak için eve akın ederdi. Mutfakta annemin yaptığı tepsi tepsi kadayıflar ikram edilirdi misafirlere. Servis işinde biz ailenin kızları görevliydik. İlk bayramlığımızı giyer, tabakları servis ederdik. Her yaş grubundan, birbirinden farklı insanlar, onların anlattığı hikâyeler… İlgiyle dinlerdim hepsini. Bir tür hikâye dinleme günüydü bayramlar. Öznesi çoğunlukla babaannem olan bir dolu tatlı anı anlatırdı herkes. Kolonya ve şeker ikramıyla başlayan sohbetlerde. Severdim o hikâyeleri dinlemeyi.
Sıra bizim bayram ziyaretlerimize geldiğinde, ikinci takımlarımızı giyer, yola çıkardık. Dört kardeş olduğumuz için – sonradan bir tane daha gelecekti- ikişer gruplar hâlinde anne babamıza eşlik ederdik. Et kavurmalar, sarmalar, baklavalar, envai çeşit tatlı ikram edilirdi her gittiğimiz evde. Hepsini yemek mümkün değil. Halalarımızın mahir olduğu yemeklere göre ayarlardık kendimizi. Türkan Halamın aşlı böreği, Meral Halamın sulu köftesi, Nazife Halamın erik çorbası için midemizi rezerve eder, diğer ikramları tadımlık alır ya da geri çevirirdik. Bu ziyaretlerde de hikâyeler baş köşede olurdu. Ne çok ve ne güzel anıları vardı. Kıssadan hissesi eksik olmayan... Onları da pürdikkat dinlerdim. Benim anlatacağım hikâyem yoktu tabii; yaşım 10, 11. Güzel günleri yad etme zamanlarıydı bayramlar. Hüzün sızmazdı içlerine. Herkes gülmeye, mutlu olmaya hazır girerdi bayramlara.
Arşivler açılıyor
1986’da babaannemi kaybettiğimizde, bayramda evimize gelenlerin sayısı ciddi oranda düştü. Babam ailenin küçüklerinden olduğu için daha ziyade kuzenlerimiz gelirdi bayramlaşmaya. Yaşlarımız büyüyüp ergenliğe girmeye başladığımızda bizim yaptığımız bayram ziyaretlerinden kaçmaya başladık. Evde olmak, ilgi alanlarımıza vakit ayırmak, arkadaşlarımızla zaman geçirmek daha cazip gelirdi. Sonra büyüdük. İşe girdik. Çocukluğumuzun hikâye anlatma günleri olan bayramlar, artık tatil fırsatlarıydı. Biz beş kız kardeş, yoğun iş hayatının ardından çoğu dokuz gün olan bayramları tatil yörelerinde geçirmeye başladık. “İyi bayramlar” temennisi cep telefonunda toplu olarak gönderilen samimiyetsiz mesajlarda bütün duygusunu kaybetti. Benim durumum biraz daha farklıydı. Bayram gazeteleri dönemine gazeteci olarak yetişemediğimden, bayramlarda da çıkan gazete, dergi gibi çalıştığım yayın organlarında, onların hazırlık süreçleri devam ettiğinden bayramların çoğunda çalıştım. İş arkadaşlarım arasındaki hikâyesiz kutlamalarla yetindim.
Ve biz beş kız kardeş artık 40 yaş barajını aştık. Evlilikler oldu, aileye damatlar, bir adet de torun girdi. İyice büyüdük. Bu süreçte annemle babam yaşlandılar. Bayramda çocuklarıyla beraber olmak onlar için büyük önem taşımaya başladı. Biz artık tatillerimizi bayramlara programlamamaya çalışıyoruz. Ve artık bayramlar yeniden hikâye anlatma günleri kimliğini kazandı. Şimdi artık her birimizin hatırı sayılır bir anı arşivi var. Bayramlarda açıyoruz arşivleri; en tatlı anıları seçiyoruz; gülüyoruz, eğleniyoruz. Baba hatırlıyor musun? Anne hatırlıyor musun? diye başlayan cümlelerde tarihin tozunu alıyoruz. Onlar da çok mutlu oluyor. Bu bayram bizim beşibiryerde pandemiden bu yana Selimpaşa’da yaşayan anne baba evindeyiz. Ooo ne kaynatırız biz şimdi. Bahçedeki vişneyi dalından toplayıp yerken, annemin tek tepsilik gül tatlısını, cennet taamı kıymalı böreğini kalori hesabı yaparak tadarken. Hikâyelerimiz eşliğinde.
Sizin de en güzel hikâyelerinizi paylaşacağınız çok mutlu bir bayram olsun. Bayramınızı en içten dileklerimle kutlarım. Toplu mesajlar hâlinde değil, tek tek.
İyi bayramlar.