Filiz Aygündüz

Filiz Aygündüz

filiz.aygunduz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

1960 darbe döneminde mahkemeye çıkarılan Sevgi Soysal’a askerî yargıç sorar: “Ne iş yapıyorsun?” Soysal cevap verir: “Yazarım”. Yargıç katibe döner: “Yaz kızım, mesleği ev kadını”. Kadının şairden, yazardan sayılmadığı dönemlerden bugüne çok şey değişti. Türk edebiyatı nice kadın yazar ve şairin kalemleriyle zenginleşti, derinleşti. Onlara hakkını teslim etti. Bugün artık esamesi okunmayan o yargıçların, ev kadını saydığı şair ve yazarlara okurları sahip çıktı. Elbette erkeklerin çoğunlukta olduğu edebiyat dünyasında farklı zorluklar yaşadılar ama sesleri her geçen gün daha da güzelleşti, yükseldi, takdir gördü. Bu takdirlerin, hak tesliminin en kıymetlilerinden biri de Fazıl Say’dan geldi. 51. İstanbul Müzik Festivali siparişi üzerine bestelediği “Dünya Anne” şarkıları ile. Geçtiğimiz perşembe akşamı AKM’nin muhteşem bir akustiğe sahip opera salonu kadın şairlerimizin şiirleriyle yankılandı. Dünyaya annelik yapan her biri başka bir dünya olan on bir kadının şiirinden bestelenmiş on şarkı ve bir marş, Cumhuriyet’in 100. yılında: Füruğ Ferruhzad, Nilgün Marmara, Birhan Keskin, Şuküfe Nihal Başar, Didem Madak, Bejan Matur, Ece Temelkuran, Selenay Kübra Koçer, Sezen Aksu, Gülten Akın, Ayten Mutlu. Şarkıları benzersiz ses rengi ve yorumuyla Serenad Bağcan seslendirdi. Fazıl Say’a kontrbasta Volkan Hürsever, davulda Ferit Odman eşlik etti.

Haberin Devamı

Bestelerine kavuşan dizeler

Konser, İran’ın kadın hakları için ömrünü veren, gencecik yaşında şaibeli bir trafik kazasında ölen şairi Füruğ Ferruhzad’ın “Sadece Bir Kuştu” şiirinden bestelenen şarkıyla başladı:

“kuş havada\ tehlike ışıklarının üstünde \ bihaberliğin irtifasında uçuyordu \ ve mavi anları

çılgınca deniyordu \ kuş, âh, sadece bir kuştu.”

Say’ın hicaz bestesi kuşun kanat seslerini, çılgınlığını, korkusuzluğunu notalara döküyordu. “Kuş ölür, sen uçuşu hatırla” diyen şairin sesi duyulurken müzikte, biz hatırlayacağımız uçuşlara çıkıyorduk âdeta.

Sonra Türk edebiyatının hayata sadece 29 yıl tahammül edebilen ozanı Nilgün Marmara’nın “Yalnızlık” şiiri geldi, rock bir besteyle. Canına kıyacak kadar büyük bir içsel yalnızlıkla mücadele eden Marmara’nın dizeleri:

Haberin Devamı

“Biliyorum bir gün dayanamayacak küçük kalbim \ Arkamı dönüp inandığım ve güvendiğim her şeye \ Veda edeceğim.”

Onun geleceğine dair bulunduğu kehanetteki çığlıkları piyano ayrı, davul ayrı, kontrbas ayrı atıyordu şarkıda. Bir büyük dünya ağrısı ancak bu kadar güzel bestelenirdi.

Ve sırayı Birhan Keskin aldı. Türk edebiyatının tek bir dizesiyle bir roman büyüklüğünde ve derinliğinde dizeler yaratabilecek kudrette şairi. Fazıl Say’ın, Keskin’in “Su” adlı insanı doğayla bütünleştirdiği şiirinden yaptığı bestede dağların yankısı, suyun şırıltısı, ormanların uğultusu duyuluyordu. Uykuyu başka biri uyurken düşleri acılı bir uykusuzlukta gören insanların hüznü.

“Konuşmam artık, ağır sözler söylemem \ bir düş için sabahları göğsüme sedeften \ bir çiçek işlerim.\ Hiç bilmedim, konuştuklarımdan ne anladın, \ ormanın korkunçluğunu söyledim, \ ovanın serinliğini sustum, \ sen uzun bir uykuyu uyudun, ben düş gördüm.”

Haberin Devamı

Vee… Dünya annelerden bir diğeri, 41 yaşında kanserden kaybettiğimiz Didem Madak’ın “Mutsuza Kim Bakacak?” şiirinden bestelenen “Maviş Anne”. Madak’ın ‘maviş anne’ adını taktığı çok yakın bir kız arkadaşına ithafen yazdığı şiirdeki kırgınlıklar, öfkeler, anne özlemi. Pascal Quignard’ın “Dünyanın Bütün Sabahları” kitabına iki biletlik göndermede bulunan.

“İki sigaram kaldı bu gece için maviş anne \ İki muhabbet kuşum. \ İki kendim varmış maviş anne \ Biri benmişim, biri mutsuz \ Ben ölürsem maviş anne, mutsuza kim bakacak? \ Dünyaya bile bir dünya anne lazım. \ Biri sen ol maviş anne, biri ben. \ Dünyanın bütün sabahlarına iki bilet al da \ birlikte gidelim maviş anne \ Bana da kendi serüvenimden bir yer ayırt, \ Şefkate söyle o da gelsin. \ Özledim onu, o da gelsin saçlarıma dokunsun \ Bilir misin, büyüler bile ninniyle büyür \ Temiz kokan pazen gecelikler, şehriye çorbası… \ Hepsi, hepsi ninniyle büyür. \ Bilir misin maviş anne? \ Ben çekildiğim her fotoğrafta \ Defolu bir kelebek gibi çıkarım.”

Dünyaya da bir dünya anne lazım diyen Madak’ın şiirindeki şefkat özlemini notalarıyla kanaviçe gibi işlemiş Fazıl Say. Her şeye rağmen, öyle ağır hüzünlerden haz etmeyen, yüzünde hep bir gülümsemeyle hayata meydan okuyan Madak’ın ağrına gitmesin diye şarkıyı dinlerken ağlamadım, gözüme bir şey kaçtı.

Her bir şarkıda dünyaya annelik eden bu şahane kadın şairlerin dizeleri içinde zengin iç dünyalara seyahat ettik 90 dakika boyunca. Fazıl Say’ın her biri ayrı bir mücevher olan bestelerinde, Serenad Bağcan’ın ışıl ışıl, dupduru, çağlayan sesinde.

Ve son olarak Ayten Mutlu’nun sözlerini yazdığı, Fazıl Say’ın Cumhuriyet’in 100. Yılı için bestelediği marş aldı sırayı. Henüz taptaze olan bu marşa sözleriyle, ritimleriyle eşlik etti seyirci. Tarifi imkânsız bir coşkuyla, gözlerinin mavisine göğün şimşeği düşen Atatürk’e minnetle. Marştaki umuda sarılıp, tüm dünya annelere kalpten sevgilerimizi ileterek, verip elimizi konserdeki başka ellere, dönsün dünya diyerek ayrıldık salondan. Dünya anne dizelerinin her birini bestelerine kavuşturan Fazıl Say’a saygıyla, sevgiyle…

“Ver ver ver ver \ Ver elini \ Ver ver elini \ Yıkalım karanlığı \ Gel küçük sevinçler \ duyalım kedere inat \ Gökyüzünden sevgiden \ söz edelim \ Türküler söyleyelim \ Aksın dolsun yüreğimize \ Yarınların ışığı \ Daha ne bekliyorsun \ Ver ver ver ver ver elini \ Göğün mavi şimşeği \ Atamın gözlerinde \ Toprak gülsün, gök tutuşsun \ Güneş yansın, dönsün dünya \ Daha daha, nice nice yüzyıllara \ Dönsün dünya”