AK Parti bir süredir tartışılan ve İstanbul Sözleşmesi olarak anılan “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi”ne dair kararını büyük ölçüde verdi. Şubat ayında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın milletvekilleriyle gruplar halinde görüşmesi sırasında bir kez daha masaya getirilen, son dönemde 3-4 MYK toplantısının gündem maddesi olan sözleşmeye ilişkin, ‘fesh mi edilecek yoksa tartışmalı maddeleri için bir çözüm mü bulunacak?’ sorusu, parti içinde ‘çekilelim’ yanıtını buldu. Karar 14 Temmuz’da yapılan MYK toplantısında alınmış görünüyor. Çünkü çekilmenin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın imzasını taşıyacak bir kararname ile yapılabileceği dahi konuşulmuş. Buna karşın aktarımdaki ihtiyat payı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın o zamandan bu yana geçen sürede farklı değerlendirme ve telkinleri dikkate alması olasılığından. Zira geçmişte örneği var...
Zorlayacak karar
Yaptığım
Siyasiler, partileri içinde ya da dışındaki rakipleri ile girdikleri her yarışı kazandıkça, hem içeride hem de dışarıda istedikleri etkiyi yaratıp, partilerine ya da ülkeye istedikleri şekli verebildikleri sürece güçlenirler. Kazanılan mücadele sayısı artıkça elbette güce güç katılır. Bu saptamayla baktığımız CHP’nin 37. Olağan Kurultayı’nın, Kemal Kılıçdaroğlu’nun sadece 6. kez koltuğunu korumayı başardığı değil, aynı zamanda partide tam hâkimiyetini ilan ettiği ilk kurultay olduğu söylenebilir. Hatta, genel başkanlığı üstlendiğinden bu yana ulaştığı en güçlü nokta... Ancak bunun nedeni ortada kıyasıya mücadele sonucunda elde edilmiş başarılı bir sonuç olması değil. Tam tersine, geçmiş kurultay, güç savaşları, mücadeleler ve aşılması gereken engeller düşünüldüğünde, bu kez tüm ‘kolaylaştırıcılıklara rağmen’ ortaya bir yarış tablosunun çıkamamış olmasıdır.
2018 kurultayında ne olmuştu?
Kastımı, 2018 kurultayını hatırlatarak anlatmaya çalışayım. 2 yıl önceki
Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) 37. Olağan Kurultayı, kurultaylar partisi olarak anılan partinin, tarihine en coşkusuz olmasının yanı sıra CHP’nin resmen ‘tek başına iktidar’ iddiasından vazgeçtiği kurultayı olarak geçecek. Coşku eksikliğinin nedeni pandemi nedeniyle alınan önlemler, kısıtlar, seyircisizlik değildi sadece. Renksizlik, ellerde sallayacak bayrak bulunmayışından, havada uçuşan konfeti eksikliğinden, tempolu şarkılara avuçlarının içi acıyana kadar eşlik eden seyircilerin yoksunluğundan da kaynaklanmıyordu.
Kurultayın yapıldığı Bilkent Odeon’a tempolu bir şarkı eşliğinde eşi ile giren Kemal Kılıçdaroğlu’nun doğrudan oturacağı koltuğa yönelip delegeleri selamlamak için podyumun sonuna kadar bile gitmemesinden itibaren bir ruh eksikliği vardı. Maskelerle yapılmak zorunda kalınan bir kurultayda beklenen coşkunun boyutu tartışılabilir ama belki de sonucu daha en baştan belli olduğu için heyecansızdı. Genel başkanlık için bir yarışın başlamayacağı en baştan belliydi. Sadece Parti Meclisi’ne girme çabasında olanların afişleri ve temas trafikleriyle
Pandemi dolayısıyla zorlu hale gelen alanlardan biri de eğitim ve öğretim oldu. Lise ve üniversiteye geçiş sınavlarının tamamlanmasıyla verilen arada yoğunlaşılan konu ise yeni döneme hazırlık... Daha şimdiden veliler de öğrenciler de; ‘okullar açılabilecek mi?’ ‘Açılırsa nasıl olacak, açılamazsa nasıl olacak?’ ‘Çocuklarımız ne kaybediyor?’ diye soruyor.
Biriken soruları, 18 yıldır Türk Eğitim Derneği (TED) Genel Başkanlığı görevini yürüten, aynı zamanda Cumhurbaşkanlığı Eğitim Politikaları Kurulu üyesi olan Selçuk Pehlivanoğlu’na yönelttim. TED Genel Başkanı şapkası ile sorularımı yanıtladığının altını çizerek ve “Pandemiden dolayı kayıp nesil olmaz. Kimsenin panikleyeceği bir şey yok” diye söze başladı Pehlivanoğlu. Hem YÖK’ün, hem de MEB’in hazır olunmayan bir süreç için gayret sarf ettiklerini belirtti. MEB’in EBA’yı hızla devreye almasının olumlu ancak çocuğun hevesi, ailenin yönlendirmesi gibi faktörlerin de çok önemli olduğunu vurgulayan
Dışişleri Bakan Yardımcısı ve AB Başkanı Büyükelçi Faruk Kaymakcı pandemi sonrası Avrupa Birliği’ni Milliyet’e değerlendirdi.
Dışişleri Bakan Yardımcısı Faruk Kaymakcı, AB’ye 18 Mart mutabakatının güncellenmesi konusunda çağrı yaptı. Birkaç ay sonra pandeminin olumsuz etkileri dolayısıyla göç dalgasının artacağını ve herkesi etkileyeceğini belirten Kaymakcı, “Şimdi yönetilebilirken sorunu çözmek daha kolay ve yararlı. İleride bu sorun çok daha karmaşık hale gelebilir” uyarısı yaptı.
Türkiye’nin 1999 Helsinki Zirvesi’nde Avrupa Birliği (AB) üyeliğine resmen aday gösterilmesinden sonra AB Genel Sekreterliği adıyla çalışmalarına başlayan AB Başkanlığı 20. yaşını kutluyor.
BEKLENTİ YÜKSEKTİ
Ulusal Eylem Planını, “AB’nin geleceğine de katkı sunma” anlayışıyla güncelleyecek olan Başkanlığın hedefi, pandemi sonrası dönemde Türkiye-AB ilişkilerinde yeni bir ivme yakalayabilmek. Almanya’nın bugünden itibaren sürecek 6 aylık dönem başkanlığı bu açıdan büyük önem taşıyor. AB Başkanı
Geçen hafta TBMM İçişleri Komisyonu’nda, teklif sahiplerinin ifadesiyle “Cumhuriyet tarihinin ilk kod kanun * teklifi” olan Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Kanun Teklifi kabul edildi. Komisyon seyrine bakarak, bu hafta genel kurulda oldukça hararetli oturumlara tanıklık edileceğini söylemek mümkün. Çünkü muhalefet teklife “tehlikeli”, “her an, herkese karşı kullanılabilir”, “OHAL şartları kanunlaştırılıyor”, “gençlikte yapılan bir hatanın, ananın - babanın hatasının çocuğuna ödetilmesi mümkün” gibi itirazlar yöneltiyor. Sık kullanılan ifade ise “fişleme”...
Ne oldu?
Teklif Meclis’e, Anayasa Mahkemesi’nin 15 Temmuz’dan sonra çıkarılan bazı OHAL kararnameleri için iptal kararı vermesi nedeniyle geldi. Mahkeme, o kararnamelerle tüm devlet memurları için istenen “güvenlik soruşturması veya arşiv araştırması yapılması” şartlarının, bir kanuna dayanması gereğini (çünkü iki yasa olsa da aslında bir yönetmeliğe dayanıyordu) ve
Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli gıda alanının ranta müsait olması nedeniyle, kirlenmeye de müsait olduğunu belirterek yeni yasal düzenleme ile tağşiş yapanların gerekirse ticaretten men edileceğini söyledi.
Pakdemirli, Kars Barajı’nın açılışı için gittiğimiz Kars’ta sorularımızı yanıtladı. Taklit ve tağşişin üzerine baskın denetimlerle gidildiğini belirten Pakdemirli, yeni bir yasal düzenleme ile tağşiş yaptığı ortaya çıktığı halde firma ismi değiştirerek yoluna devam edenlerin önüne geçileceğini kaydetti. Pakdemirli “Gerekirse adamı ticaretten men edeceğiz” dedi. Pakdemirli bakanlığının faaliyet alanındaki konulara ilişkin özetle şunları söyledi:
“Bizim bulgurumuz varken neden kinoaya gidiyoruz. Bazı insanlar çıkıp televizyonda ‘şunları tüketmek zararlı’ diye konuşuyor. Şu an Meclis’te yasa teklifi var. Bilim kurulu oluşturacağız. Böyle açıklama yapana, kendi namına, muayene için, adam çekmek için yapılan bu tarz aksiyonlara, yalanlara inanmayacağız. Diyeceğiz ki; ‘kardeşim sen böyle dedin ama
Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) Başbakanı Fayiz es-Serrac, 4 Haziran 2020’de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüşmelerinden sonra düzenlenen basın toplantısında, “Libya’nın yeniden imarı sürecinde Türk şirketlerini Libya’da görmek istiyoruz” diyerek ilk işareti vermişti. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Milliyet’te 7 Haziran’da yayımlanan röportajında “Libya’nın kaynakları Libyalılar için kullanılmalıdır. Geçmişte olduğu gibi Libya hükümeti, halkı, Türk firmalarının iş yapmasını isterse firmalar gider, yine iş yapar. Enerjiden liman işletmeciliği, havacılığa kadar her alanda Türkiye hamdolsun dünyanın birçok yerinde işler yapabildiği gibi Libya’da da yapar” sözleriyle biraz daha somutlaştırma yapmıştı. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak ile aralarında enerji bakanlığından temsilcilerin de bulunduğu kalabalık Türk heyetinin Libya çıkarmasıyla iyice anlaşıldı ki artık Libya’da meşru hükümet ile konuşulan