Merkez Hakem Kurulu, merakla beklenen yeni sezon hakem klasmanlarını salı günü açıkladı.
Doğal olarak tepkiler peşi sıra geldi. Açık söyleyelim, klasman yaparken standart verileri kullanmazsanız, eleştirilere de katlanmak zorunda kalırsınız.
Geçen gün hakem hocası bir dostumuzla sohbet ederken şöyle demiştik: “Eski MHK başkanları, üst düzey eski hakemler ve camiayı takip eden gazeteciler biraraya gelse, herkesin üzerinde uzlaşacağı ve memnun kalacağı bir klasmanı yapmak zor.”
Önemli olan adaletli davranmak ve güven duygusunu zedelememek. Tabii bir de, ülke konjonktörünün dayattığı siyasi baskılara göğüs gerebilmek.
Diyeceksiniz ki, el insaf! Siyaset buraya da mı müdahil oldu? Evet, maalesef öyle oldu. Zamanı geldiğinde detaylarını paylaşacağız.
Bitnel ilk değil!
Tablonun bütününe bakmak yerine, medyatik açıdan yaklaştık listelere. Örneğin, Galatasaray-Trabzonspor maçının hakemi Deniz Ateş Bitnel’in durumu. O maçtaki performansı ile hakemlik kariyerine büyük zarar veren Bitnel’in, FİFA kokartı taşımasına rağmen bir alt kategoriye indirilmesi, sezon boyunca sadece bir Süper Lig maçı yöneterek üst kadroda kalan hakemin hikayesinden daha cazip geldi insanlara!
Ersun Yanal’ın raporu doğrultusunda, takımda düşünülmeyen oyuncular Slovakya’daki hazırlık kampına götürülmedi.
Gözden çıkarılan isimlerden kulüp bulmaları istendi.
Amaç hem bütçenin yükünü hafifletmek, hem de yeni transferlere kaynak yaratmak.
Lakin evdeki hesap çarşıya uymazsa, seyredin karmaşayı.
İstenmedikleri beyan edilen futbolcuların talibi çıkmaz, ya da kapı gibi kontratlarını gösterip “bir yere gitmiyoruz” derlerse ne olacak?
Bakın, sadece adı geçen 8 futbolcuya Trabzonspor kulübünün (eski yönetimin marifetiyle!) bir sezonda ödemeyi taahhüt ettiği toplam miktar, 9 milyon 450 bin euro. Yani 30 milyon lirayı aşkın bir para.
Futbolculara bol keseden vaatte bulunan ve astronomik rakamlara imza attıran İbrahim Hacıosmanoğlu ile transfer paydaşlarının kulakları çınlasın! Bugün yaşanan krizin mimarı onlar.
Son dört yılda müthiş bir performans sergiledi FİFA kokartlı hakemimiz.
2012 Şampiyonlar Ligi’nde yarı final.
2012 Avrupa Futbol Şampiyonası’nda yarı final.
2012 FİFA Dünya Kulüpler Kupası’nda final.
2014 Dünya Kupası’nda yarı final.
2015 Şampiyonlar Ligi’nde final.
Final, final, final!
Her ülkede, her toplumda, her meslekte rastlayabiliriz narsisizmin örneklerine.
Narsisizm, Türk Dil Kurumu sözlüğünde “Kendini sevme özelliğini ön plana çıkarma gayreti” şeklinde açıklanır.
Sevgili dostumuz Prof. Dr. Acar Baltaş ise narsisizm konusunda kaleme aldığı makalesinde her bireyin “beğenilmek ve takdir edilmek” duygusu taşıdığını, bunun insanın doğasından gelen bir özellik olduğunu ifade eder.
Ve şöyle devam eder, “Ancak narsist kişilerde bu özellik varoluşun merkezini oluşturur. Narsist kişiler takdir görme istekleri nedeniyle çok çalışır, meşguliyet alanlarını, hayatın bütün cephelerini ihmal edecek şekilde, tek amaç haline getirirler. Bu gelişme, kişinin beceri ve değerlerine olan inancının yükselmesine, sonucunda kendisine olan güveninin ve hayranlığının üst düzeye çıkmasına neden olur. Çok kere sorun bundan sonra başlar.”
Biz de naçizane, bu tanımlamadan yola çıkarak şöyle bir saptama yapabiliriz:
Çevremizde, liderlik vasfını narsisizm ile birleştiren ve bunu tarz haline getiren pek çok insan görebiliriz. Hem de yaşamın her alanında. Dolayısıyla, “narsist lider” kavramının yarattığı etkileşim, zamanla kişisellikten çıkar ve kitleleri etkiler hâle gelebilir.
Sana
Dinlemeyen olabilir, anımsatalım istedik!
“Spor dediğimiz zaman sadece futbol olarak değerlendirirsek tabii çok yanlış olur. Ülkemizde futbola düşkünlük çok fazla. Bu hakikaten farklılık arz ediyor. Ama başarıya gelince; ne yazık ki, o oranda bir başarı söz konusu değil. Orada da dökülüyoruz. Bunu aşmamız gerekiyor.”
Bu saptamayı ülkemizde herhangi bir spor adamı ya da gazetecisi yapsa, ya “Malumun ilamıdır” denir, ya da yıllardır sürdürülen spor politikalarını eleştirenler, taraf olmakla suçlanabilirdi.
Lakin, bu ifadelerin sahibi Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı ise; sözleri hükümetinden spor bakanına, spor genel müdüründen federasyonlarına, kulüplerinden sporcusuna, teknik adamından medyasına, sporun tüm paydaşlarının çıkarım yapması gereken bir uyarıdır!
Rastgele sözler değil
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, 19 Mayıs 2016 tarihinde İstanbul Yıldız Sarayı’nda gerçekleştirdiği “Gençlerle Buluşma” toplantısında, Türk sporunun bugün içinde bulunduğu durumu analiz eden görüşleri, yukarıdakilerle de sınırlı değil.
Sayın Erdoğan’ın “dökülüyoruz” sözcüğünü rastgele kullanmadığı aşikâr. Kim, nasıl üzerine alır bilemeyiz ama, kendisinin mevcut durumdan hoşnut olmadığını ve
Futbol Federasyonu’nun olağan genel kurulu perşembe günü Ankara’da yapıldı.
Katılım, geçmiş yıllara oranla bir hayli düşüktü. 100’ün üzerinde kulüp başkanı ve temsilcisi teşrif etmedi.
Kuşkusuz, sezonun stresi, transfer çalışmaları, Avrupa Şampiyonası’nın heyecanı, toplantının “mali genel kurul” olması gibi faktörler, etkilemişti insanları.
Hâl böyle olunca şipşak bitti oturum!
Faaliyet raporunun, mali bilançoların okunmasına bile gerek duyulmadı.
Dilek ve temenniler bölümünde 4 kulüp başkanı söz aldı, bir an önce gitme niyetindeki diğer delegeleri sıkıntı bastı.
Genel kurula aksiyon katan isim ise Futbol Federasyonu Başkanı Yıldırım Demirören oldu.
Üç gün arayla iki önemli final maçı izledik.
Biri Antalya’da, diğeri Milano’da.
Ortak özellikleri vardı ikisinin de.
Galatasaray ve Fenerbahçe aynı kentin takımı ve ezeli rakiptiler. Tıpkı Real Madrid ve Atletico Madrid gibi.
Ziraat Türkiye Kupası finali İstanbul’dan 750, Şampiyonlar Ligi finali Madrid’den bin 500 kilometre uzakta oynandı.
İki takım taraftarı da kupa coşkusunu yaşamak için koşa koşa maça gitti.
Bizimkiler Süper Lig’de hüsran yaşamış, La Liga’da Real Madrid 1 puan farkla şampiyonluğu Barcelona’ya kaptırmıştı.
UEFA Disiplin Kurulu’nun Volkan Şen’e verdiği 6 ay men cezası, başta medyamız olmak üzere toplumun bazı kesimlerince abartılı bulundu.
Ne yapmıştı Volkan bu yaptırımı hak edecek?
Braga maçında ikinci sarıdan ihraç edilince, hakem Ivan Bebek’e fiziki temasta bulunmuş (itmiş), eylemi rapor edilmişti.
Fenerbahçeli futbolcuya verilen ceza azdır, çoktur tartışmasına girmeyeceğiz.
Hırvat hakemin o maçtaki rezil yönetimine de hâkeza.
Biliyorsunuz, TFF talimatlarının çoğu UEFA’dan örnek alınarak hazırlanır. Zamanı geldikçe yenilenir.
Yani bizdeki bir eylemin karşılığı, UEFA’da da üç aşağı, beş yukarı aynıdır. Arada büyük bir fark yoktur.