Beni sahadaki futbolcunun alın teri, kulübedeki teknik direktörün emeği ilgilendiriyor.
Seversiniz, sevmezsiniz. Başakşehirspor takımı tam beş sezondur bu ligin en önemli renklerinden biridir. Zirveye heyecan kattı, ezberleri bozdu, birilerini korkuttu.
Sözünü ettiğim dönemde en kötü derecesi iki defa dördüncülük oldu. Bir kez üçüncü, iki defa da ikinci bitirdi sezonu.
Kimse buna rastlantı diyemez. Sıradan bir başarı olarak gösteremez ve küçümseyemez.
Hele bu yıl... Tam 20 hafta liderlik koltuğunda oturdu. Son dokuz maç öncesi en yakın takipçisi Galatasaray ile arasındaki puan farkı 8 idi.
O günlerde Başakşehir’in şampiyonluğunu ilan edenler geliyor gözümün önüne. Bir de bugün Galatasaray’a yazdıkları methiyeler! Futbol, adamı işte böyle mahçup eder.
Göksel Gümüşdağ’ın kulübünü itici yapan çok şey vardı. İnsanlar kulüp-siyaset ilişkisi üzerinden yürüyerek, takımın gerçek emekçileri Abdullah Avcı ve öğrencilerinin hakkını teslim edemedi.
Trabzonspor’un geçen hafta Konyaspor maçında yitirdiği puanların önemi dünkü Beşiktaş galibiyetinden sonra daha iyi anlaşılmıştır sanırım. Sezonu lig üçüncüsü olarak bitirmesi hayal değildi. Bordo-mavili ekip ilk yarıdaki baskılı oyununun karşılığı bulduğu pozisyonlardan birini gole çevirebilse, maçın sonucu ve Beşiktaş’ın performansıyla ilgili çok başka şeyler konuşuyor olabilirdik.
Ev sahibinin bu kadar etkili görünmesinin nedeni, orta alandaki üstünlüğü ve topu dikine oynamayı seven oyuncularının çokluğu idi kuşkusuz. Abdülkadir Parmak, sık sık savunmanın arkasına sızan Yusuf, sol kanatta Novak ile Nwakaeme, sağda Abdülkadir ve Preira’nın bindirmeleri, Beşiktaş’ın dengesini bozmaya yetti. Kendi oyunundan uzaklaştırdı. Durum böyle olunca konuk takım rakip kaleye gitmekte zorlandı, gol umudu Burak maç boyunca topla sadece bir kez topla buluşabildi, ki kaleci Uğurcan’ın zamanlaması mükemmeldi. Ljajic ve Quaresma pres altında hücuma beklenen katkıyı sağlamaktan uzak kaldı. Medel de hakeza.
Trabzonspor’un daha enerjik göründüğü ve kendi yarı alanını çabuk geçtiği anlarda, kanatları daha verimli kullanması gerekiyordu. Caner ile Adriano’nun savunduğu bölgelerde, Beşiktaş’ın
An itibarıyla bir anket yapılsa ve şu sorulsa;
“Futbolun paydaşları arasında en güvenilmez olanı kimlerdir?”
Seçenekler de şöyle sıralansa;
A- Hakemler
B- Futbolcular
C- Teknik direktirektörler
D- Medya
Trabzonspor’un bu sezon kronikleşmeye başlayan bir hastalığı var. Savunmada oyun kurarken ve hücuma çıkarken kaptırdığı topların yarısı kalesinde tehlikeye dönüşüyor. Onların da yarısı gol oluyor. Bunu sadece savunma zaafiyetine bağlamak mümkün değil. Onları çaresiz bırakanların hiç mi suçu yok?
Ofansif anlamda güçlü olmak güzel. Ama bu oyun kurgusu, bazen iş de açabiliyor başına. Tıpkı Konyaspor deplasmanında olduğu gibi. Öne geçtikten sonra öyle basit goller yedi ki bordo-mavili ekip, Ünal Karaman’ın ibreti alem için benzeri pozisyonların tümünü futbolcularına izletmesi lazım.
Sezon başı “bu takım ne yapar?” diye sorulurken, ligin ikinci yarısında ise müthiş çıkışı ve istikrarlı sonuçlarıyla hedef değiştiren bir Trabzonspor izliyoruz. Geldiği noktaya bakınca, kimsenin sorgulama hakkı yok. Ancak bu takım öyle güzel işler yapmaya başladı ki, camia haklı olarak hep daha fazlasını talep ediyor. Konya’da oyunun hakimi bir takım izledik. Rakibin 4 gol girişiminin ikisi gol oldu. İkisinde Uğurcan’ın müthiş kurtarışları vardı. Tıpkı Serkan Kırıntılı gibi. Kalecilerin maçı dememiz için, o direkleri ortadan kaldırmak gerek galiba!
Bu sezonun en talihsiz takımı Trabzonspor. Konyaspor
Merkez Hakem Kurulu yaklaşık 25 gün önce yeni sezonda uygulanacak talimatı hazırlayıp, Türkiye Futbol Federasyonu yönetimine sunmuştu.
En radikal değişiklik, Süper Lig ve 1. Lig kadrosunun birleştirilmesi, VAR hakemliği de dahil maksimum 44 kişilik bir ekip oluşturulmasıydı.
Eldekilerle lig ve VAR’ın yürütülemeyeceği aşikârdı. MHK atamalarda zorlanıyordu.
Fazla detaya girmeyeceğim. İlgilenenler okudu, öğrendi, yorumladı.
TFF yönetim kurulu, çarşamba günü taslağı onaylanıp yayınladı.
Peki, olağan dışı gecikme neden yaşandı?..
Bakın burası önemli!
Trabzonspor’un çok daha ciddiye alması gereken bir maçtı. Beşiktaş’ın derbiyi kaybettiği haftada, Kayserispor’un yenmek, sezonu lig üçüncüsü olarak bitirme kapısını açacaktı çünkü. Dolayısıyla daha motive, takım oyununu maçın geneline yayan bir takım bekliyordum.
Karadeniz ekibi adına iyi oynamamasına karşın 20. dakikada iki farklı öne geçmek önemli bir avantajdı. Skora bakıp yanılmayın. İki takımın da orta sahaları ciddiyetten uzak olup, fazlasıyla top kaybı yapınca, mahalle maçı hafifliğinde geçen bir mücadele izledik.
Sosa’nın golü topa vuruş becerisi kadar taktik bir anlayışın ürünüydü. Kalabalık barajı bozan Rodallega ile Novak, dersini iyi çalışmıştı belli ki.
İkinci gol orta sahanın kolay geçildiği bir atak sonrası geldi. Yusuf- Rodallega işbirliğinde bu sezon 24. kez direği bulan o vuruşu tamamlamak, Trabzonspor’un genç yıldızına kaldı.
Bundan sonra yapılması gereken kontrollü, ikinci bölgeye hakim bir takım görüntüsü çizmekti. Trabzonspor pas oyununu iyi yöneten, kanatları etkili kullanan takımlardan biri. Dün akşam öyle olmadı. Kayserispor’un sayısı, bir dizi hata ve konsantrasyon eksikliğinden geldi. Ve gereksiz bir paniğe yol açtı.
Belki Pereira’nın eksikliği,
Dünyanın her ülkesinde topluma mal olmuş sayıda bilim insanı, araştırmacı, siyasetçi, sanatçı var. Spor ve futbolda da öyle. Sadece başarıları değil, özel yaşamları ve sosyal aktiviteleri ile örnek alınan insanlar bunlar.
Ne mutlu ki, amatör branşlarda elit, hayranlık duyulası, peşinden koşulası pek çok sporcuya sahibiz. Gurur duyuyoruz onlarla.
Ya futbol?...
Paranın bozduğu, şöhretin kabadayılaştırdığı, yenilginin hazımsızlaştırdığı, güç zehirlenmesi yaşayan bir oyuncu grubunu izliyoruz üzülerek. Üstelik göz önünde hepsi. Takip ediliyor, kimi zaman taklit ediliyorlar. Yarattıkları negatif hava, tribünlere bile sirayet ediyor.
Kim mi bunlar?..
Uçakta babası yaşındaki gazeteciye saldıran, milli takım kampında meslektaşımızı evinden aldırmakta tehdit eden... Rize’de savunmasız basın mensubunu darp eden, antrenmanda takım arkadaşına tekme tokat giren... Sahada hakeme söven, hastaneye belinde silahla giden, gece kulübünde kavga çıkaran, alkollü kullandığı arabayı deviren... Kararını beğenmediği hakeme kramponunu fırlatan, rakibin boğazına sarılan, ırkçı söylemleriyle tepki çeken, hakemin kokartını söken...
İstatistiklere bakarak maç sonucunu kestirmeye çalışmak futbolun kimyasını bozuyor. Bu alışkanlıkları bırakalım lütfen.
Başından sona ilginç bir maçtı. Trabzonspor son saniye golü ile kaçırdığı galibiyete üzülürken rakibin kendi sahasında beraberliğe sevinmesi böyle bir şey işte.
Efendim neymiş, “Trabzonspor 22 yıldır bu sahada kazanamıyormuş.” Kazanabilirdi. Erken bulduğu ilk golden sonra, aynı anlayışla oyununu sürdürebilse ki, pozisyon da buldu, evine üzülerek dönmez idi.
Trabzonspor açısından kötü bir skor değil. Ama dün akşam eksik olan, aynı motivasyon ve ruhla maça tutunmak olmalıydı. Bunu yapacak gücü ve enerjisi olmasına karşın, kendi oyununu kabul ettirmek yerine rakibi karşılamaya çalışmanın ve geriye bu kadar yaslanmanın faturası trajedik oldu.
Üstelik Fenerbahçe son 25 dakikayı bir kişi eksik oynarken kazanacağını düşünmek, büyük hata idi. Ünal Karaman kusura bakmasın. Oyuncu değişiklikleri skoru korumak adına olsa da, Yusuf’u kenara alması orta alan direncini kırdı. Ona bir takıntısı mı var anlamıyorum. Son maçlarda hep kenara alması ilginç geliyor bana.
Ben kaptan Sosa’dan umutlu idim. Lider olmalı idi bu maçta.Yanılttı beni. Genç kadroyu yönetecek,