Geçen hafta Beşiktaş karşısında puanı uzatma dakikalarında gelen golle kurtaran Trabzonspor, oyunun geneline baktığımız vakit iyi sinyaller vermemişti. Ama beraberlik, zorlu deplasman için kazanç görülmüştü.
Dün de Ç.Rizespor önünde oyuna çok kötü başladı bordo-mavililer.
Peki neden? Önce Rizespor’un hakkını verelim. Beraberlik amaçlamadıkları belliydi. Gücü oranında mücadele etti. Trabzonspor orta sahasının pas trafiğini kesip, hataya zorladılar. Sosa ilk yarıda en az üç top kaybetti. Obi Mikel deseniz, kendine yararı yoktu. Uzatma dakikalarında yaptırdığı penaltı ile yine takımını eksik bıraktı.
Biraz Ndiaye, biraz Guilherme gayretliydi. Hâl böyle olunca üçüncü bölgede ilk kaleyi bulan “dokunuş” ancak 34. dakikada gelebildi. O da yarım pozisyon.
Sonra ne oldu? Dört savunma oyuncusunun uzaklaştıramadığı topu 35. dakikada altı pas içinde gole çevirmek Melnjak’a düştü. Oradakilerin sanki nutku tutulmuştu, sadece baktılar. Sakatlık ve cezaların rolü olabilir ama, zorunlu
Güzel bir Atasözümüz var; “Gelen gideni aratır” diye..
Yaşamın her alanında deneyimlenmiş ve acı da olsa doğrudur. Güzel bir öğretidir.
Fenerbahçe’nin 20 yıl aradan sonra kendi evinde Galatasaray’a yenilmesi elbette dünyanın sonu değil.
Futbol oyunu bu. Bugün değilse bile yarın klişeler değişir, gelenekler yıkılır, ezberler bozulur.
Her camia bu gerçeği kabul etmek zorundadır. Aslında Fenerbahçelilerin ağrına giden Galatasaray’a kaybetmek değil, böyle yenilmekti sanırım.
Oynamadan, mücadele etmeden, direnç göstermeden teslim olmak!
Hemen altını çizeyim. Hakem Halil Umut Meler üzerinden başarısızlığa kılıf aramak kendi hatalarının üzerini örtmeye yönelik beyhude çabadır. Rakibin emeğine saygısızlıktır.
Maç öncesi ligdeki puan sıralamasına bakmışsınızdır kuşkusuz. Gözden kaçmaması gereken bir detay vardı tabloda. Trabzonspor’un fikstürü açısından çok önemliydi.
İnönü’deki ilk düdükten evvel Sivasspor lider, bordo-mavililer takipçi pozisyonunda idi. Ve onuncu sıradaki Malatyaspor’a kadar aradaki tüm takımlar ile maçı vardı.
Bu şu demek; aradaki puan farkını koruyabilmek için deplasmandaki en zorlu maçları kaybetmeyeceksin. Tabii kendi göbeğini kesmek istiyorsan...
Zorunlu bir anımsatma ile başlayalım; Trabzonspor’un bugün geldiği noktaya en büyük katkıyı kaleci Uğurcan ve golcü Sörloth’un sağladığı gerçeğini kimse inkâr edemez. Bu ikilinin, takımın kazandığı puanların yarısında emeği var. Dolayısıyla Beşiktaş maçında gözler yine onların üzerinde olacaktı. Nitekim dün akşam önce Sörloth attı, ardından Uğurcan tuttu. Hem de ne tuttu... Bakmayın yediği gollere, Uğurcan olmasa sahadan tarihi bir yenilgi ile ayrılırdı Çimşir’in takımı. ‘Çocuk daha ne
Fenerbahçe Kulübü Başkanı Ali Koç’un hafta içinde düzenlediği basın toplantısının hedefinde yine hakemler vardı.
Öncelikle altını çizmek gerek. VAR ile ilgili en büyük sorun bilgisizlik ve ilgisizlik. Medyasından teknik direktörüne, kulüp başkanından futbolcusuna, VAR’ın nerede ne zaman kullanılacağına dair sağlıklı bir görüş birliği yok.
Neden? Çünkü öğrenmek istemiyoruz. Ya da işimize gelmiyor. VAR üzerinden polemik yapmak, hakemi bir mermi gibi silahın ağzına sürmek en kolay iş.
Keşke Ali Koç, Kulüpler Birliği Vakfı’nın son toplantısına katılsaydı. Ya da bir temsilci gönderip Merkez Hakem Kurulu’nun VAR ile ilgili yaptığı kapsamlı sunumu takip ettirseydi. Belki bazı yanlış bilgilerinden arınır, Fenerbahçe’nin hakemler üzerinden kurgulanmış bir senaryonun parçası yapılmak istendiği yönündeki görüşleri değişebilirdi.
Algı mı dediniz?
Koç özelinden ilerlersek, futbolun tüm paydaşlarının VAR’la ilgili paranoya yaşamalarının tek sorumlusu hakemler değil. Bu olumsuz
Önce şunu söyleyeyim. Hafta içindeki kupa maçlarında zorlu hava koşulları iki takım için de geçerliydi. Trabzonspor’un avantajı, Erzurum’un dondurucu soğuğunda genç oyuncularıyla mücadele etmesiydi. Sivasspor da benzer bir ortamda, evinde tur mücadelesi yaptı. Kim daha çok yıprandı derseniz, yanıtı elbette Sivasspor olur. Çünkü Rıza Çalımbay’ın tur için Trabzonspor gibi bir lüksü yoktu.
Dün gördük, fiziksel ve zihinsel olarak yorgun bir oyuncu topluluğu vardı sahada. Sakatlıklar nedeniyle yapılan zorunlu oyuncu değişikleri bunun kanıtı.
Sadece iki takımı değil, zirveye göz diken tüm ekipleri yakından ilgilendiren bir mücadele olacağı aşikârdı. Herkes kendi hesabını yapıyordu. Maçtan önceki tablonun değişmemesi için dua eden teknik adamlar bile vardı eminim!
Gelelim sahaya... Skor üzerinden değerlendirirsek, Trabzonspor iyi yolda ve emin adımlarla hedefe yürüyor. Kazanan her zaman haklıdır.
Kriteriniz oyun ise, ilk yarıdaki iki gole karşın, ofansif futbolu ligde en iyi uygulayan bordo-mavililerin
Beğenirsiniz, beğenmezsiniz. Suat Arslanboğa Süper Lig kadrosundaki deneyimli hakemlerden biridir. Ligin ilk yarısında oynanan Beşiktaş- Başakşehirspor maçında Adem Ljajic’in kendisini itmesine kırmızı kart göstermediği için Merkez Hakem Kurulu’nun gazabına uğramıştı.
Faturası ağırdı. Hakemlik prestijini koruyamadığı gerekçesiyle profesyonel sözleşmesi iptal edildi. Hatta bir daha maç alamayacağı yorumları yapıldı.
O zaman da söylemiştim. Çok yanlış ve tehlikeli bir kapı açıldı diye.
Sonra ne oldu?
Suat hocanın seveni çokmuş! Federasyon Başkanı Nihat Özdemir’e onlarca telefon gelmiş; haksızlığı giderin diye. Hem de hatırı sayılır yerlerden!
Yaklaşık iki aylık dinlenmenin ardından Arslanboğa yeşil sahalara geri döndü. Şu ana dek kupa, 1. lig ve VAR’da tam 12 kez görev yaptı.
Siz sözleşmesini niye yırtmıştınız, hatırlıyor musunuz? Ben hatırlıyorum!
Üç puanın her iki takım için de önemi büyüktü. İlk yarıda bunun farkında olan bir Gençlerbirliği, geçen haftaki Fenerbahçe zaferinin sarhoşluğunu üzerinden atamamış bir Trabzonspor vardı sahada. Şampiyonluk iddiası taşıyorsan her rakibi ciddiye alacak, her karşılaşmayı kazanmak üzerine kurgulayacaksın. Yoksa dünkü gibi ecel terleri döker, rakibin direncini ancak bir tartışmalı penaltı ile kırabilir ve kazandığına bile doğru dürüst sevinemezsin.
Samimi olalım. Kimse de kızmasın. Hüseyin ve Nadir arasındaki o pozisyon, Gençlerbirliği’nin lehine olsa idi, aynı karar çıkar mıydı? Karar sizin!..
Ya da aynı Nadir 23. dakikada altı pas üzerinde inanılmazı başarıp topu dışarı atmasa, Sessegnon’un vuruşunda kaleci Uğurcan o mucize dokunuşu yapmasa, ilk yarıda berbat bir görüntü veren Trabzonspor oyuna geri dönebilir miydi? Bu haliyle asla.
Haftalardır söylüyorum. Pereira Trabzonspor’un saatli bombası diye. 40. dakikada Portekizli oyuncunun Sefa’nın ayağına bastığı pozisyon net kırmızı karttı. On kişi kalmış
İddia ediyorum; Alexander Sörloth Trabzonspor’a gelmiş geçmiş en değerli yabancı golcülerinden biridir. Hatta, sezon tamamlandığında takıma yapacağı katkıların artacağını düşünerek, en değerlisi olacaktır diyebilirim.
Eminim, transferine aracılık eden ve onay verenler dahil, gösterdiği performansı hayal dahi edememişlerdir.
Ama Sörloth piyangonun büyük ikramiyesi oldu Trabzonspor için.
İstatistikleri ve maliyeti ortada. Milyonlarca euro bonservis bedeli ödeyip kafasını taşlara vuranlara nispet, maliyeti sudan ucuz.
Crystal Palace kulübüne geçici transfer bedeli olarak iki yıl için ödenecek para 750 bin euro.
Sörloth’un gelecek sezon resmi maçların yüzde 50’sine ilk 11’de başlaması halinde, 6 milyon euro bonservis bedeli ile transferi söz konusu olacak. Norveçli golcü, iki sezonda toplam 3 milyon euro ücret alacak.
İngiliz ekibi bu koşullarda bir anlaşmayı kabul ettiği için pişman mıdır bilemem ama, Sörloth’u kaçırdıkları için dizini döven ve onu kıskançlıkla izleyen