Gençlerbirliği’nin duayen başkanı rahmetli İlhan Cavcav’ı saygı ile anıyorum. Yattığı yerden, mirasının nasıl hovardaca harcandığına üzülüyordur eminim. Ama sen de suçlusun İlhan ağabey. Keşke bir “çırak” yetiştirip öyle teslim etse idin emaneti. Bak ne hale düştü üzerine titrediğin Gençlerbirliği? Sen gittin, iş bitti! Gençlerbirliği’nin duayen başkanı rahmetli İlhan Cavcav’ı saygı ile anıyorum. Yattığı yerden, mirasının nasıl hovardaca harcandığına üzülüyordur eminim. Ama sen de suçlusun İlhan ağabey. Keşke bir “çırak” yetiştirip öyle teslim etse idin emaneti. Bak ne hale düştü üzerine titrediğin Gençlerbirliği? Sen gittin, iş bitti! Trabzonspor kolay kazanabileceği maçı sıkıntıya soktu. Önemli olan skor değil, üç puandı. Adım adım ilerlemek, adımın kaç metre olduğu değil, nereye yükseldiğindir çünkü. Çarşamba günü Başakşehir ile oynayacağı “Süper Kupa” finali öncesi yıpranmadan bir engeli
Merkez Hakem Kurulu başkanlığı, iğneli fıçıda oturmaya benzer. Ne İsa’a yaranabilirsiniz, ne Musa’ya.
Hele hakemlerin performansı kötü gidiyorsa, insanın psikolojisini bozan bir görev haline gelir o makam.
Cebinizde sınırsız kredi olduğunu düşünürken, bir bakmışsınız meteliksiz kalmışsınız.
Sonrasında UEFA eğitimcisi Jaap Uilenberg’in de ezberini bozan sirkülasyon başlar. “Ahmet gitsin, Veli gelsin” sesleri yükselir.
Türkiye’de 25 yılda kaç MHK değişti biliyor musunuz? Tam on yedi. Peki son 7 yılda? Sıkı durun yedi! Neredeyse her sezona yeni bir başkan ve kurul.
Sonra da “Hakemliğimiz niçin bu halde?” diye kafa yorarız. İstikrarın sağlanamadığı, uzun süreli planlamaların hayata geçemediği yerde başarı olur mu?..
Serdar Tatlı MHK’si de bu sürece girdi. Eleştirilere direnmek, hakem hatalarını tartmaktan gerçek işlerini yapamaz hale geldiler.
Aylardır üç golü bir arada görmemiş bir takım kazanırken “maç yorumu böyle başlar mı?” der gibisiniz.
Gerekiyorsa evet. Bak Ömer Ali kardeşim. Futbola yıllarını vermiş, bu ligin en deneyimli oyuncularından birisin. Maçın henüz 24. dakikasında Abdülkadir Ömür’ü durdurmak için yaptığın müdahaleden söz ediyorum. Pozisyon orta sahada. Gitse, gol atsa ne yazar? Gördüğün sarı karta itiraz ettin ya. Evet, topa dokunuyorsun ama sonrası? O çekemediğin ayağınla genç bir kardeşini istemeyerek de olsa sakatladın, ayağı kırıldı.
Bu işten ekmek yiyen tüm futbol emekçilerine sesleniyorum; nabzınız 160’a vursa da, hırsınız vicdanınıza hükmetmesin. Geçmiş olsun Abdüş, ne badireler atlattın, en kısa sürede geri dönersin sen kardeşim.
HHH
Trabzonspor üç gün önce kendi evinde Çanakkale geçilmez oynayıp, on kişiyle kalesine duvar ören Antalyaspor’dan beraberliği son saniyelerde kurtarmıştı. Bu tarz rakiplere karşı alternatif hücum opsiyonlarınız yoksa, sıkıntı yaşarsınız.
Kony
Yoğun maç trafiğinde on gün dinlenmiş bir Trabzonspor’dan söz ediyoruz. Lakin dinlenmekten ne anladığınıza bağlı. Fiziksel olarak rakibinize göre daha dinç olabilirsiniz, ama kafalar rahat değilse, ne yapmak istediğinizi bilmiyorsanız, işiniz güçleşir.
Topa daha çok hakim olun, bin pas yapın ve dayanılmaz bir baskı kurun. Üçüncü bölgede çoğalamıyor, kapalı savunmalara karşı formül üretemiyorsanız, skoru bulmakta zorlanırsınız.
Aslında daha maçın başı sayılacak dakikalarda her şeyi lehine çevirebilecek bir fırsat yakaladı Karadeniz ekibi. Ekuban kalitesine yakışmayacak bir vuruşla penaltıyı kaçırmasa, Ersun Yanal’ın ekibi bu kadar geri yaslanmayacak ve topu rakibine bırakmayacaktı. Bakmayın Trabzonspor’un oynama yüzdesinin 75 olduğuna. Yan pas, geri pas derken elbette istatistikler lehinize çıkar. Çıkar da neye yarar? Rakip kalenize geldiği ilk pozisyonda golü bulur!
Antalyaspor’da Ersan Gülüm’ün henüz 33. dakikada kırmızı kart görerek takımını eksik bırakmasından sonra Trabzonspor’un
Haberde yıllardır birlikte çalıştığım takım arkadaşım Nevzat Dindar’ın imzası vardı. Camianın en güvenilir gazetecilerinden biridir. Galatasaray kulübüne yakınlığı ve sağlıklı bilgiye ulaşma yöntemleri ile tanınır.
Sevgili Nevzat’ın manşetinde, Fatih Terim yakın çevresine gücüyle ilgili mesaj vermiş ve “Arkamda 25 milyon var” demiş. Bu kadar iddialı olduğuna göre, vardır bildiği hocanın.
Sarı-kırmızılı kulübün başkanı ile teknik direktörü arasında geçmişe dayanan, ancak son dönemde fitili ateşlenen yeni bir gerilim gündemde. Fatih Terim’in Malatyaspor maçı sonrası yaptığı açıklamalar büyük ses getirdi. İşin orada kalmayacağı belli idi.
Dedikodu kazanı fokurdamaya başladı. Kimileri isyanı transfer taleplerine bağladı, bazıları mayıs ayındaki vedaya işaret etti. Hatta hocanın başkan Mustafa Cengiz ile güç savaşına girdiği yorumları yapıldı.
Gerekçe ne olursa olsun, Fatih Terim’in mevcut durumdan huzursuz, mutsuz ve şikayetçi olduğu aşikâr. Yoksa patron mu ki, her konuda fikir beyan etsin?
Deneyimli teknik
Bir ülkede yargı reformuna niçin ihtiyaç duyulur?
Dönüşen, değişen dünyaya uyumlu hale gelmek için mi?
Yoksa toplumda oluşan güvensizlik ortamını perdelemek adına mı?
Bence en önemli faktör “adalet mekanizmasına” olan inancın azalması. Hakim karşısında herkesin eşit olmadığı yönünde gelişen kanaat.
“Hakim ile “hakem” arasında hep benzerlik kurmuşumdur. İkisinin de uyması gereken yazılı kurallar olmasına karşın, baskılar ve liyakat sorunu, terazinin ayarını bozuyor.
Hakem hataları, hakemin güçlünün yanında yer aldığı inanç Merkez Hakem Kurulları’nın meşruiyetini sorgulatıyor ve futbolu kaosa sürüklüyor.
Yargıda reform olur da hakemlikte olmaz mı? Olur elbette, lakin önce kafaların değişmesi şart. “Ahmet gitsin, Mehmet gelsin” şeklindeki kısır döngü, sıkıntıların temeline dinamit koyuyor.
Pandemi sürecinde seyircisiz de olsa kendi stadında oynamak, psikolojik bir avantajdır. Maçtan çıkıp bir saat sonra akşam yemeğinde evinde, ailenle olacaksın. Kazanmak için başka motivasyona gerek yok. Hele ki haftayı bay geçiyor ve ekstra izni hak etmek istiyorsan, al sana fırsat. Bordo-mavili oyuncular son yirmi dakika epey zorlansa da bu şansı geri çevirmedi.
Trabzonspor’un geçen haftaki deplasman galibiyetinden sonra ihtiyacı olan tek şey Göztepe engelini kayıpsız geçmekti. Abdullah Avcı kazanan kadroya tek dokunuş yaptı. Abdülkadir Ömür’ün dönüşüne kayıtsız kalamazdı, Flavio’nun yerine onu tercih etti. Ancak şunu net biçimde gözlemledik; Ömür tedavi sürecinden yeni çıktı ve fiziksel olarak beklenen düzeyde değil. Daha çok oyunun içinde kalması için güçlenmesi gerekiyor. Formunu bulduğunda takımı adına büyük kazanç olacak. Bir de Avcı’nın son haftalarda ısrar ettiği Djaniny’den söz etmek gerek. Her hafta üzerine koyarak ilerliyor, etkili performansı ile
Trabzonspor hücuma çıkma ve üçüncü bölgede çoğalma anlamında zaten sıkıntı yaşayan bir takım. Bu sezon en büyük eksiği skor üretememek. Gelin görün ki bunca yokluk arasında yakaladığınız fırsatları da değerlendiremiyorsanız maç kazanmanız bir o kadar zorlaşır.
İlk yarıdan başlayalım. Hadi Ekuban’ın buz gibi golünde Nwakaeme’nin ne işi vardı rakip kalecinin önünde diye sorgulayabilirsiniz. Ya Flavio’nun penaltıdan kolay bir yerde topu dışarı göndermesi nasıl açıklanabilir? Veya Ekuban’ın “alın kardeşim atın” diye kestiği ortayı altı pas üzerinde önce Djinany, arka direkte Nwakaeme’nin ıskalamasına ne denebilir? İlk yarı 45 dakikada, kaleye tek bir isabetli şut atılmaz mı? Hoca mı girip yapacak o son vuruşları? Gerçek şu; Trabzonspor’un üçüncü sınıf forvetlerle istediği sonuçları alması tesadüflere ve biraz da şansa kalmış.
Karagümrük karşısında çıkarın Ekuban’ı oyundan, topu öne kim taşıyacak, kim gol atacak, rakip savunmayı kim zorlayacaktı?
Nwakaeme,