Dünya ekonomisi, son yıllarda benzeri görülmemiş bir servet yoğunlaşmasına sahne oluyor. Oxfam’a göre, milyarderlerin toplam serveti 2024’ün her bir gününde ortalama 5.7 milyar dolar artarak 2 trilyon dolara ulaştı. Diğer yandan, yoksulluk içinde yaşayan insanların sayısı, 1990’dan bu yana neredeyse değişmedi. Küresel ekonomi, artık yalnızca zenginler için çalışan devasa bir sistem haline mi gelmiş durumda? Bugünkü yazımda, Oxfam’ın Yapanlar değil, Alanlar başlıklı raporundan yola çıkarak bu soruya cevap vermeye çalışacağım.
Servet transferi
Günümüzde milyarderlerin artışı, yalnızca bireysel girişimciliğin veya yenilikçiliğin bir sonucu olarak görülemez. Rapor, milyarderlerin servetlerinin büyük ölçüde sömürgecilik, miras ve küresel finans sistemleri aracılığıyla yaratılan servet transferleri sayesinde şekillendiğini gösteriyor. Raporun en çarpıcı verilerinden biri, Küresel Kuzey’deki en zengin yüzde 1’lik kesimin, 2023’te Küresel Güney’den saatte 30 milyon dolar çektiği gerçeği. Bu, küresel gelir eşitsizliğinin en temel göstergelerinden biri olarak değerlendirilebilir. Milyarderlerin ekonomik gücü arttıkça, endüstrilere ve hatta devlet politikalarına yön verme yetkinlikleri de artıyor. Büyük şirketlerin piyasada tekel oluşturması, sadece rekabeti yok etmekle kalmıyor, aynı zamanda devletleri de bu tekellerin çıkarları doğrultusunda hareket etmeye itiyor. Sonuç olarak, dünyanın en büyük şirketleri devasa kârlar açıklarken, milyonlarca insan temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanıyor.
Finansal sömürgecilik
Tarihsel sömürgecilik, silah zoruyla toprak işgal ederek zenginleşmeyi hedeflerken, modern sömürgecilik finansal mekanizmalar üzerinden işliyor. Sistem, sadece gelişmiş ülkelerin zenginlerini besleyen bir ekonomik düzenin parçası haline getirildi. Düşük ve orta gelirli ülkeler ulusal bütçelerinin ortalama yarısını, genellikle Londra ve New York’taki alacaklılara borç geri ödemelerine harcıyor. Dahası, bu eşitsizliğin en çarpıcı örneklerinden biri iş gücü piyasalarında kendini gösteriyor. Küresel ekonominin yüzde 90’ına katkıda bulunan düşük ve orta gelirli ülke işçileri, küresel gelirin yalnızca yüzde 21’ini alıyor. Eşit becerilere sahip olmalarına rağmen Küresel Güney’deki çalışanlar, Kuzey’deki emsallerine göre yüzde 87 ila yüzde 95 oranında daha düşük maaş alıyor. Tüm bunlar, modern ekonominin en büyük başarısızlıklarından biri olarak değerlendirilebilir.
Dolar trilyonerleri
Rapora göre, eğer bu ekonomik ivme aynı şekilde devam ederse, 10 yıl içinde dünyada en az 5 trilyoner olacak. Bir zamanlar hayal bile edilemeyecek bu servet birikimi, küresel eşitsizliği daha da artıracak ve sosyal adaleti geri dönülmez bir noktaya taşıyacak. Peki, bu durumu tersine çevirmek mümkün mü? Dünya ekonomisinin az sayıda zengin için çalışması ve milyarlarca insanı sistematik olarak dışlaması, sürdürülebilir bir model değil. Milyarderlerin artışı ve servet yoğunlaşması, yalnızca bir ekonomik mesele değil, aynı zamanda sosyal bir krizdir. Yoksulluğun azaltılması, gelir adaletinin sağlanması ve modern sömürgeciliğin son bulması için ciddi politikalar geliştirilmesi gerekiyor. Aksi takdirde, gelecekteki ekonomik krizler kaçınılmaz olacak ve toplumsal kutuplaşmalar daha da derinleşecektir. Harekete geçmek için kritik bir zamandayız. Servet, bir avuç insanın elinde büyüdükçe, dünya geri kalanlar için daha yaşanmaz bir yer haline geliyor. Sorun, sadece milyarderlerin varlığı değil; asıl mesele, bu servetin nasıl yaratıldığı ve dünyadaki gelir dağılımını nasıl şekillendirdiği. Daha adil ve sürdürülebilir bir küresel ekonomi için, bu konunun küresel bir mesele olarak ele alınması şart.
%99’u uçsa bile!
İşte dünyanın en zengin ismi hakkındaki üç gerçek.
1-) En zengin 10 erkeğin her birinin serveti 2024 yılında günde ortalama 100 milyon dolar arttı.
2-) İlk insanlardan bu yana (yani 315.000 yıl önce) günde 1.000 dolar biriktirmiş olsanız bile, yine de en zengin on milyarderden biri kadar paranız olmazdı.
3-) En zengin 10 milyarderden herhangi biri servetinin yüzde 99’unu kaybetse bile yine de milyarder olmaya devam ederdi.