Ramazan ayı, yaz aylarına denk geldiğinden çalışanlar için oruç tutmak zorlaşıyor. Böyle olunca da, işten bir saat bile olsa erken çıkabilmek ve iftara yetişebilmek gibi konular pek çok çalışan için oldukça önemli hale geliyor.
Bununla birlikte, Ramazan ayında oruç tutan çalışanları için işveren, işyerinde yemek çıkarmıyor ya da yemek masrafına katlanmıyor.
Peki, “oruç tutan çalışanların yemek yardımı açısından maddi kaybı söz konusu mu?”, “işveren, oruç tutan çalışanlarına iftar yemeği verisa, bu yemek vergiden muaf tutulur mu?” veya “ramazan kolisi kıdem tazminatına dahil midir?”
Bunlar gibi hem çalışanların hem işverenlerin merak ettiği bazı sorulara cevap verelim.
Erken paydos var mı?
İş Kanunu ile belirlenmiş ara dinlenmeleri çalışma süresine göre değişmektedir. Buna göre, günlük çalışma süresi 4 saat veya daha kısa olan işçilere 15 dakika, 4 saatten fazla 7.5 saatten düşük olan işçilere 30 dakika, 7.5 saatten fazla olan işçilere ise 60 dakika ara dinlenmesi verilmesi gerekir. Burada amaç, işin yürütülmesi sırasında işçilerin dinlenmeleri ve bu sürede yemek yeme, çay ve/veya sigara içme gibi ihtiyaçların giderilmesidir.
Konuya ilişkin Yargıtay kararlarının, işe ara dinlenmesi
“İş sözleşmesinin işveren tarafından derhal feshine sebep olabilecek durumlar İş Kanunu’nda sayılmıştır. Bunlardan biri de işçinin çalıştığı süreye göre belirlenen bildirim süresini 6 hafta aşan sağlık raporu bulunmasıdır.
İşçinin sağlık raporu nedeniyle işe devamsızlığı kesintisiz şekilde bildirim süresini 6 hafta aşarsa, işveren iş sözleşmesini derhal feshedebilmekte. Bu durumda işçi kıdem tazminatına hak kazanmaktadır.
Kapsamı nedir?
İş Kanunu’nda yer alan diğer bir fesih yöntemi ise süreli fesih. Kanunda iş güvencesinin kapsamında olan işçilerin, iş sözleşmelerinin davranışlarına veya verimliliklerine dayanan bir nedenle süreli feshedilmesi savunma alma şartına bağlanmıştır. Savunma almadan yapılan fesihler geçersiz sayılmaktadır.
Fakat kanun koyucu, işçinin ahlak ve iyiniyet kurallarına uymayan bir davranışı nedeniyle iş sözleşmesinin derhal feshinde savunma alma zorunluluğunun bulunmadığını ayrıca belirtmiştir. Uzun süren kesintisiz sağlık raporları da bir derhal fesih sebebi olmakla birlikte ahlak ve iyiniyet kurallarına aykırı davranış kapsamında değildir.
Bu noktadan hareketle son dönemde Yargıtay’ın bazı daireleri, kesintisiz rapor halinde de işçinin savunmasının alınmasına
İşyerinin faaliyeti, işçinin çalışması, hammaddenin işlenmesi, makinelerin çalıştırılması aslında hep risk taşıyor. Ortaya çıkan zararlardan kimin ne ölçüde sorumlu olduğu, bu zararların nasıl tazmin edileceğinin yolunu gösteriyor
İşçilerin iş sözleşmesinden doğan temel borcu iş görme borcudur. İşçi emeğini işverenin üretim amacı doğrultusunda kullanır ve bunun karşılığında ücret alır. Tanım basit olmakla birlikte, iş görmenin yönetilmesi, işçinin işverenin talebi doğrultusunda iş yapması, karışık birçok durumu ortaya çıkarmaktadır. Özellikle işin görülmesi sırasında ortaya çıkan zararlardan kimin sorumlu olacağı bu sorunların başında gelmektedir. Çalışanlar çalıştıkları işi yaparken işverenin sağladığı makineleri kullanmakta, onun sağladığı hammaddeyi işlemekte, onun sağladığı araçla işleri yapmakta ya da onun sağladığı bir telefonla iletişim kurmaktadır. Bütün yapılan faaliyetler zarar riski doğurmakta, bu zarardan kimin sorumlu olacağı gündeme gelmektedir.
İşçinin sorumluluğu nerede başlıyor?
İşçiler kural olarak işverenlerinin yönetimleri altında çalıştıklarından, işin yapılması sırasında doğan zararlardan sorumlulukları sınırlıdır. Çünkü işin görülmesi sırasında işin doğası
Dünya yıldırım hızında değişiyor. Dijitalleşme, küreselleşme ve demografik değişimlerin yaşamlarımız, kültürlerimiz, toplumlarımız üzerinde derin bir etkisi var. Sürekli ve hızla yaşanan değişim, sahip olduğumuz işleri ve nasıl çalıştığımızı da etkiliyor. Yeni teknolojiler oyun değiştirici, aynı zamanda da günlük hayatımızın bir parçası. Teknoloji, bir yandan daha yüksek üretkenlik artışı, daha iyi hizmetler ve refahı destekleme kapasitemizi arttırıyor; diğer taraftan yeni iş modelleri ve yenilikçi çalışma şekilleri sağlayarak hem işverenlere hem de çalışanlara daha fazla esneklik sağlıyor.İstihdam Görünümü” Raporu, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) tarafından bu yıl “işin geleceği” teması ile yayınlandı. Raporda öne çıkan sonuçlar şu şekilde: n OECD ülkelerinde çalışma çağındaki nüfus hızla artıyor.
- Çok sayıda çalışan dijitalleşmenin ortaya çıkardığı yeni işler için doğru becerilere sahip değil. Bu anlamda, her 10 çalışandan 6’sında temel bilgi iletişim teknolojisi (BİT) becerisi bulunmuyor veya çalışanların bilgisayar deneyimi yok.
- Standart dışı işlerde çalışanların (serbest meslek sahipleri, yarı zamanlı çalışanlar ve tele çalışanlar), standart çalışanlara göre
1 Mayıs, emeğin ve dayanışmanın bayramı, işçi sınıfının mücadeleyle elde ettiği pek çok hak sonrası insanca yaşama ve çalışma özgürlüğünün kutlandığı gündür. Ne yazık ki tarihsel geçmiş ve yaşanan üzücü olaylar nedeniyle ülkemizde her yıl 1 Mayıs’ta endişeli bir bekleyiş içine gireriz. Polis müdahalesi veya arbede görüntüleri ana haberlerin gündemini oluşturur. Bu yıl, DİSK 1 Mayıs kutlamalarını Bakırköy’de, HAK-İŞ Şanlıurfa’da, TÜRK-İŞ ise Kocaeli’nde yapacak. 1 Mayıs’ın işçi sınıfının taleplerini ortaya koyacak şekilde, bir bayram ve şenlik havasında geçmesini diliyorum. Bugünkü yazımda, emek mücadelesinin son bir yıllık süreçte ne gibi kazanımlar elde ettiği üzerinde durarak bir yılın envanterini çıkarmak istedim. İşçi sınıfının daha fazla kazanım elde ettiği ve insan onuruna yakışır işlerin çoğaldığı bir süreç yaşanması dileklerimle.
Ülkemizde işçi sınıfının halen devam eden problemleri bulunuyor. Bunlardan ilki, sürekli bir şekilde fazla mesai yapılması. Türkiye OECD ülkeleri içerisinde haftalık çalışma süresi açısından Kolombiya ile birlikte en uzun çalışılan ülke konumunda. Kolombiya ve Türkiye’de haftalık ortalama 47.7 saat çalışılıyor. Bu istatistik haftalık çalışma
Çalışma ilişkisi içerisinde çalışanların beklentileri ile işverenlerin uygulamaları kimi zaman uyuşmamakta, bu da beraberinde birçok sorunu getirmektedir. Bu sorunların başında da çalışanın yükselme beklentisi ve buna bağlı ücret artışı gelmektedir. İşyerinde yükselme kriterlerinin net olarak belirlendiği, bunun yazılı hale geldiği durumlarda sorun daha az doğmakta fakat yükselmelerin işveren takdirine bağlı olduğu işyerlerinde daha sık sorun yaşanmaktadır.
Yazılı olmalı
Yargıtay terfi ettirilmediği için fark ücret talebinde bulunan bir kişiye ilişkin verdiği kararında, taraflar arasında terfiye yönelik belirli bir sözleşme yapılmasını aramaktadır. Kararda terfiinin ne zaman ne şartlarda olacağının yazılı olarak kararlaştırılması gerektiğini, aksi durumda terfi ettirilmediği için kişinin fark ücret talebinde bulunamayacağını belirtmiştir.
İç hukuk da yeterli
Sözleşme olmasa da bir yönetim kurulu kararı, personel yönetmeliği vb. belge varsa bu belgeleri de terfi talebi için yeterli görmektedir. Fakat personel yönetmeliği gibi iç hukuk kaynaklarının usulüne uygun yürürlüğe konulmuş olması gerekmektedir. Çalışanlara duyurulmuş, belirtilen terfi kriterleri uygulanmaya başlanmış
Çalışma hayatı çok sayıda risk barındırıyor. Risklerin önlenememesi durumunda iş kazaları meydana gelebiliyor. Dünyada iş kazalarını önlemek için yapılan düzenlemeler ve alınan önlemlere rağmen iş kazalarının sayısı ile hayatını kaybedenlerin sayısı artıyor. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) tarafından yayımlanan “İşin Geleceğinin Merkezinde İş Güvenliği ve Sağlığı: Yüz Yıllık Deneyime Dayanmak” başlıklı güncel rapora göre, iş kazaları ve meslek hastalıklarının çalışanlar ve onların aileleri için yalnızca ekonomik açıdan değil, aynı zamanda kısa ve uzun vadede fiziksel ve duygusal refahları bakımından da önemli bir etkiye sahip olduğunu ortaya koyuyor. Bununla birlikte, iş kazaları ve meslek hastalıklarının işletmeler üzerinde de büyük etkileri söz konusu. Bu anlamda, üretkenliği etkileyebiliyor veya üretim süreçlerinin potansiyel olarak bozulmasına yol açabiliyor ya da tedarik zincirindeki işletmelerin rekabetçiliğini engelleyebiliyor. Dolayısıyla, bir bütün olarak düşünüldüğünde iş kazaları ve meslek hastalıklarının ekonomi ve toplumu ciddi düzeyde etkilediğini söylemek mümkün.
Tablo pek iç açıcı değil
İş yerinde iş sağlığı ve güvenliğini sağlamaya yönelik çabaların önemi giderek
Haziran ayı ile birlikte üniversitelerin diploma törenleri başlayacak. Yeni mezunlar sevinçle diplomalarını alıp keplerini fırlatacaklar. Diploma ile birlikte gençlerin öğrencilik statüleri de sonlanacak. Yeni mezun gençlerimiz için genel sağlık sigortasından (GSS) yararlanma açısından 10 Şubat 2016 tarihinde yapılan değişiklikle 2 yıl boyunca prim muafiyeti getirildi. Dolayısıyla yeni mezunlar iş bulana kadar sağlık sigortasından yararlanabilecek ve hayata borç ile başlamayacaklar. Genel sağlık sigortasından 2 yıl süresince muaf olmak, gençlerin geleceğe ilişkin planlarını yapmaları açısından son derece önemli.
Gençler için önemli düzenleme
Yaklaşık iki yıl önce yapılan değişiklik öncesinde liseden ya da üniversiteden mezun olan gençler mezuniyet sonrasında ebeveynleri üzerinden sağlık hizmeti almaya devam edemiyorlardı. Burada, yaş sınırı ve eğitime devam etme koşulu nedeniyle gençlerin gelir testine girerek GSS primini yatırması gerekiyordu. Değişiklik sonrasında söz konusu gençler için iki yıllık süreyle GSS prim muafiyeti getirildi. Böylece, liseden mezun olan bir genç 20 yaşını, üniversiteden mezun olan bir genç ise 25 yaşını aşmadığı sürece bu muafiyetten faydalanabiliyor.
Yü